Belki insanoğlunun tarihi
kadar eskidir kölelik. İnsan
yaratıcısının nizamından yüz
çevirip de nefsine yöneldiği
zamandan beridir ki, kendi
egosunu rab edindi ve
kendinden güçsüzleri,
acizleri, garipleri hep ezdi
hep kullandı. Eski
devirlerde çok acı
örneklerine tarihin tozlu
sahifelerinde şahit
olduğumuz kölelik günümüze
gelene değin etkisini
azaltsa da ortadan
kaybolmadı. Belki bugün adı
kölelik olmasa da aynı
zihniyet benzer kılıflarda
varlığını sürdürmekte.
20. asrı etkisine alan
Kapitalizm ve Komünizm
insanlara bol keseden huzur
ve sahte cennetler vaat
ederken aslında fertleri ve
cemiyetleri kendine bağımlı
hale getirmiş, yeri
geldiğinde sistemin menfaati
için binlercesini
katletmekten geri
kalmamıştır. İçinde
yaşadığımız dünya düzeninde
de insanlığa sahte cennetler
vaat edenler aslında insanı
köleleştirmekte sisteme kul
etmekten başka bir şey
yapmamaktadır.
21. yüz yılın önceliği
sevgi, barış, sağlıklı
toplumsal ilişkiler
değildir. Vitrinde bu
kavramlar yer alsa da
yaşadığımız devir ekonomik
menfaatlerin her şeyin
üstünde olduğu bir devirdir.
Bu sömürü dünyasının en
kuvvetli enstrümanlarının
başında ise bankalar
gelmektedir.
Bankalar ekonomik düzenin
olmazsa olmazlarından
sayılmaktadır. Bugün
memleketimizde İslami
bankacılık yaptıkları iddia
edilen ve mevcut kanunlar ve
piyasa koşullarına göre
işlem yapan finans kurumları
bulunmaktadır. Bu kurumların
bankalardan ne farkları
vardır. Gerek banklar olsun
gerekse de adına banka
demeyeceğimiz kurumlar olsun
bir kere ağlarına düşen
insanların canlarını
yakmaktan ne kadar da
hoşlanmaktadırlar.
Kredi Kartı Tuzağı
Alışveriş hayatımızda kredi
kartları hâkimiyetini
kurmadan evvel de insanlar
çarşılarda pazarlarda
ihtiyaçlarını
gideriyorlardı. Esnaflar
vardı ve esnafların
güvendiği müşterilerdik
hepimiz. Yeri gelir
ihtiyaçlarımızı alır ve
elimize geçince öderdik.
Esnafla aramızda banka
yoktu, kart yoktu ve faiz
yoktu. Sokaklarda dar
gelirli insanımızın iki
parça sebze satmasına rıza
göstermeyen zalimler her
köşe başında tezgâh açan
bankalara dokunmadılar ve
herkese yağmur gibi kartlar
dağıtılmaya başlandı.
Başlangıçta çok hoşumuza
gitmişti. Sanki geri
ödemeyecekmiş gibi harcama
yaptık. Telefonlarımızı
değiştirdik, hanımın bir
dediğini iki etmedik.
Harcadık da harcadık. 4
kişilik bir ailenin açlık
sınırını 795, yoksulluk
sınırını 2 bin 588 TL olarak
tespit edildiği bir
memlekette 577 lira askeri
ücretin reva görüldüğü
insanların cebine kredi
kartı konursa bugünün
beyliğini elbette
sürecektir. Hepimiz aynı
tuzağa düştük. Bu nedir
demedik. Kızımız okul için
bir şeyler isteyince, eşimiz
mutfak için bir şeyler
isteyince markette onları
kırmadık ve zaman geldi ki
ne yaptığımızın farkına
vardık.
İnsanımız kredi kartı
borçlarının ağırlığını atmak
için yeniden parlak fikirler
üretti ve bir kartın borcunu
kapatmak için yeni kartlara
yüklendikçe içinden
çıkılamaz bataklıklara
saplanır hale geldi. Ve
intihar edenler, borcunu
ödeyebilmek için varını
yoğunu satanlar her gün
karşımıza çıkan haberlerden
oldu. Peki, bu sıkıntıda
suçlu olan insanımızıydı.
Evet, bizim de
kabahatlerimiz çoktu ama
asıl suçlu bankalardı. Her
köşe başında kart dağıtan,
1000 liralık geliri olan
adama 2000 liralık kart
veren bankalar en sonunda
hedefine ulaştı ve halkı
kendine borçlu bir toplum
meydana getirdi.
Ve devlet, senelerdir gelen
hükümetler bu gidişe bir dur
demedi. Neden desindi ki,
nasıl olsa her liradan
vergisini anında almak
varken sistemle beraber
kucak kucağa yaşamak varken
gariban vatandaşını koruyup
da ne yapacaktı ki?
Bankacılık
Bankacılıktan bahsetmek
haddim de değil benim saham
da değil. Bildiğim ve
doğruluğundan emin olduğum
bir şey var ki, bu gün
başımıza bela olan bu derdin
müsebbibi bankalar. Bankalar
cemiyetin kanını emen
vampirlerdir. Bankalar dinle
diyanetle değil insanlıkla
dahi bağdaşmayan bir kölelik
düzeninin temel taşlarıdır.
Kimse bu satırları okuduktan
sonra bana bankalar hakkında
ahlaki söylemde bulunmasın
lütfe. Çünkü faizin,
tefeciliğin, mağduriyetin
ahlaki bir tarafı olmaz.
Bizler de masum değiliz. Üç
kuruşumuzu aman erimesin
aman gelip istemesinler diye
bankalara emanet ediyoruz ve
bankalar da bu paralarla
yine bizim insanımızı
seviyorlar.
Son zamanlarda bir bankanın
reklâmı çıktı kanallarda.
Çizgi film formatında. Bir
kız çocuğu ağabeyim işsiz
diyor. Sizler paralarınızı
falan bankaya yatırın.
Adamın birisi gelecek o
bankadan kredi ile para
alacak ve fabrika kuracak.
Ağabeyi işe girecek ve mutlu
yarınlar. Na… (affedersiniz)
zavallı çocuk. Adam bilmem
kaçıncı geri ödemede
çuvallayacak ve fabrika
elden gidecek ağabey de kapı
dışarı haliyle. Böyle bir
reklâma çocuk alet etmek de
ayrı bir yüzsüzlük.
Düşünsenize bizler hangi
cihetten olursak olalım.
Sadece ben de insanım
diyenler yarın tüm
paralarımızı çeksek
bankalardan. Ve
ceplerimizdeki kartları
kırıp atsak kapılarının
önüne. Bakın o zaman neler
oluyor. O vakit bu zulmü
yapabilirler mi? Ha bire
memleketimizden banka alıp
insanımızın kanını emen
ecnebiler alırlar
bohçalarını çekip giderler.
Bizim sermayedarımız da
oyunu adam gibi oynar.
Bankacılık yaparken sadece
piyasa kurallarını değil
insanlığın gereklerini de
hesaba katar. Sadece bize
bakar bu sorunu düzeltmek.
Yarın gidiniz ve bankada ki
son meteliğinize kadar
çekiniz. Var mısınız?!!
Çözüm
Sahifelerce kredi
kartlarından doğan
mağduriyetleri yazabilirim.
Sahifelerce bilgi ve olay
internette doludur. Ve
bankacılık çarkının
insanımızı nasıl ezdiğini
burada anlatmak malumun
ilanı olacaktır. Ben kendi
düşüncelerimi burada
okurlarla paylaşmak
istiyorum.
Bu satırların yazarı
iktisatçı, ekonomi uzmanı
değildir. Fakir, gazetelerin
ekonomi sahifelerini bile
okumaz. Ama damdan düşmüş
bir kardeşinizdir. Sonra
kendini toplamış ve
bankalarla ilişkisini
minimuma indirmiştir.
Hesaplarını kapatmış,
kartlarını kapatmış. Pos
cihazını iade etmiş ve
sisteme uzak durmaya çalışan
bir âdemdir.
Evvela soruna toplumun her
kesimiyle yönelmemiz
şarttır. Bu bir terördür.
Ekonomik terördür. Devletin
bir açılım da bankalar
konusunda yapması elzemdir.
“Vatandaşını Sermayenin
Ezici Gücünden Koruma
Açılımı” ve eli kalem
tutan, dili laf yapan herkes
bu dert için kafa yormak
zorundadır. O kanalda bu
kanalda boy gösteren erbabı
fikir, televizyon
yapımcıları, belgeselciler
bu konuda çarpıcı yayınlar
yapmalıdır. Geç saatlere
değin insanımızı bağlayan
hocalar başka düşünceleri
yermek yerine, sunucular
akla ziyan sorularla gündemi
bulandırmak yerine; “Hocam
bu banka belasından, bu faiz
belasından vatandaşı nasıl
kurtarırız, kredi kartlarını
alış veriş hayatımızdan
nasıl atarız” gibisinden
derde deva sorularla halkı
aydınlatmak zorundadır.
Müslümanın para istiflemesi
hem günahtır hem de ekonomi
için sakıncalıdır. Allah
malın kendi aramızda dönüp
durmasını hoş
karşılamayacaktır. Mallarını
istif edenleri de acıklı bir
azapla müjdelemektedir.
Müslüman müslümanı bankaya
muhtaç etmeyecek. Karzı
hasen sistemi uygulama alanı
bulacak ve cemiyette
yerleşecek. Devlet de
vatandaşının yanında
olacaktır. Devlet öyle
güvenilir bir toplum tesis
edecek ki, insanlar ihtiyaç
sahiplerine imkânları
ölçüsünde borç verecekler ve
sadece Allah rızası
gözetecekler. Alanlar da
Allah rızası gözeterek
alacaklıyı mağdur
etmeyecektir. Devlet
vatandaşını borç vermeye
teşvik edecek, sen ver
ihtiyaç sahibine, o da işini
görsün” diyecek. “Ben
kefilim borçluya, o borcunu
ödeyecek. O ödemezse ben
öderim senin alacağını ve
ben bir şekilde ondan geri
alırım.” Diyerek vatandaşa
güven verecek. Taraflar
arasında akit olunan evrak
devletin güvencesinde
olacak. Ve devlet gücü
hiçbir bahanesi olmaksızın
borcunu ödemeyenin
gırtlağına sarılacak.
Bir gurup insanımız borçlu
ve ödeme gücü de yok. Bu
insanlar acilen rahatlatılıp
yeniden harcama yapar duruma
getirilmelidir. Bir kısım
insanımızın hem borcu var
hem de parası. Bunlar hemen,
hem de hemen borçlarını
ödeyecekler ve paralarını
ekonominin içine sokacaklar.
Bankalarda bekletmeyecekler.
Alacaklar, harcayacaklar.
Kazanacaklar tekrar
harcayacaklar. Bir de parası
olup borcu olmayanlar var.
Bu insanlarımız da en
yakınlarından başlayarak
borç yükü altında olan
insanını rahatlatacak. Ona
borcunu ödeme yolları açacak
ve parasını o insanın ödeme
yapabileceği şartlarda geri
alacak.
Bu memlekette peynir yemeyen
insanlar var mıdır? Devlet
herkesi peynir yiyebilir
hale getirecek. Peynir
üretimi artacak. Yeni yeni
peynirciler oluşacak ve
istihdam artacak. Her alanda
bu çark hızlanacak. Devlet
vatandaşını aç bırakamaz.
Bir aç varsa o doyurulacak.
Sonra sisteme kazandırılması
için mücadele verecek.
Nedir devletin görevi; aç
bırakmayacak, hasta
bırakmayacak, eğitimsiz
bırakmayacak, konutsuz aile
bırakamayacak. Ülke
gelirlerini buralara
harcayıp ülkemin emniyetini
sağlayacak. Bu alanlarda
yatırım yapıp gelirlerin
fazlasını halkının
rahatlatmak için harcayacak.
Bankalar da tefecilik değil
müşterisiyle beraber ticaret
yapacak. Halkı kalkındıracak
efendim (affınıza sığınarak)
kucağına oturası sevmeyecek.
Yaptıkları işlemlerden makul
ücret alacak. (**)
müşterisiyle birlikte
kazanmanın yollarını sunacak
insanlara. Ağlarına
düşürdükleri insanlar acılar
içinde kıvranırken bankalar
karlarına karlar
katabiliyorsa bunun adı
ekonomi değil sadece
tefeciliktir, zulümdür.
Belki de hayal gibi geliyor
ama bankasız bir ekonomi,
asgari borçlu bir cemiyetin
tesisi için vakit
kaybetmemeliyiz. Bankaların
zararlarını minimize etmek
hepimizin görevidir.
*)Bankaların
karlarında ``yüzyılın
karını`` açıklayan Ziraat
Bankası 3 milyar 511 milyon
lira ile ilk sırayı alırken,
bunu 3 milyar 100 milyon
lira konsolide net kar ile
Garanti Bankası, 2 milyar
752 milyon lira ile İş
Bankası ve 2 milyar 722
milyon lira ile Akbank
izledi.
Bankacılık sektöründeki
toplam net karlılık rakamı
2005`te 5 milyar lira
civarında olurken, bu rakam
2006`da iki kat artarak 10
milyar lirayı geçti. Toplam
net karlılık, 2007`de 14
milyar lira, 2008`de bir
önceki yıla göre az da olsa
düşerek 12 milyar lira
civarında gerçekleşmişti.
2009`da ise krize rağmen
verdikleri krediler ve kâğıt
tarafından gelen karların
etkisiyle karlılıklarını
artırarak sürdürdükleri
dikkat çeken bankaların
yılsonu karlılık rakamının,
20 milyar lirayı geçeceği
yönündeki tahminler
doğrultusunda gerçekleşmesi
öngörülüyor.
3 MİLYAR LİRA İLK KEZ
Bankacılık sektöründe 3
milyar liranın üzerinde net
karlılıklar ilk kez
görülürken, Ziraat Bankası
ve Garanti Bankası Türk
bankacılık sektöründe 3
milyar liranın üzerinde
konsolide net kar
rakamlarıyla dikkat çeken
bankalar oldu.
Akbank ve İş Bankası da 2
milyar liranın üzerinde 2,7
milyar lira civarındaki
konsolide net karlarıyla
dikkat çekerken, bu
bankaların yanı sıra Yapı
Kredi, Halk Bankası ve
Vakıfbank 1 milyar liranın
üzerinde net kar
açıkladılar.
2005`te 752 milyon lira net
kar açıklayan Garanti
2009`da konsolide net karını
dört kattan fazla artırarak
3 milyar 100 milyon liraya
çıkarırken, son 5 yılda
Ziraat, İş Bankası ve Akbank
net karlarını yaklaşık iki
kat, Halk Bankası üç kat
artırdı.
**)
Bankalar, 2006 yılında 6,6
milyar lira, 2007 yılında
8,2 milyar lira ve 2008
yılının tümünde 10 milyar
lira hizmet geliri elde
etmişti. Kredileri
kısmalarına rağmen
bankaların geçen yıl
kullandırdıkları kredilerden
aldıkları ücret ve
komisyonlarda 2008 yılına
göre yüzde 31,6 oranında
artış kaydedildi. Sektör bu
kalemden 2006 yılında 1
milyar 725 milyon lira, 2007
yılında 2 milyar 50 milyon
lira, 2008 yılının tümünde
de 2 milyar 518 milyon lira
kazanmıştı. Yapılan
hesaplamalarla bankaların,
işletme giderlerinin 2007
yılında yüzde 64,8'ini, 2008
yılında yüzde 63,3'ünü, 2009
yılının ilk 11 aylık
döneminde ise yüzde 66,4'ünü
sadece ücret ve komisyon
giderleriyle karşıladığı
belirlendi.