Kuyunun İçi – Gamzede Visâl-i Yâr
Meryem Irmak
 

1 Temmuz 2009

MEN CÂLE NÂLE
“Yürüyen maksûda erer”

 

Mürşidler müridlerini nasıl eğitiyorlar?

 

Galiba, önce tutup kuyuya atıyorlar..

 

Gam kuyusuna!

 

Denebilir ki sülûkun birinci durağı kuyudur.

 

Görünüşte, insanı kuyuya atan ya kıskanç kardeşleri, ya hain komşuları veya daha başka  birileridir. Ya da insan kendi kendine “Acaba şu kuyunun içinde ne var?” deyip, merak edip bakınırken, kendini bir anda kuyunun içinde buluverdiğini sanır. Sebepte kaldıkça neden kuyuya düştüğünü bile anlayamaz! Anlayamadığı için de kardeşlerine, komşularına, ayağına takılan taşa kızıp durur. Boş merakına sayar, söver.

 

Kuyunun içinde ne var?

 

Düşen var!

 

(Yani, ancak düşen bilir !)

 

Gam var...

 

Belâ var.

 

Karanlık var.

 

Korku var.

 

Çaresizlik var

 

Istırap, hicran ve bir türlü duyurulamayan feryâd var!

 

Öyleyse, kuyunun içi, insanın kendi içi. Istırabın içi. Hicranın içi. Feryâdın içi.

 

O için içi ümit ve ümitsizlik dolu. Belki en zoru da bu. Ümit ve ümitsizlik arasında gidip gelmek, âdetâ say yapmak safa ve merve arasında. Su aramak; aç, susuz.

 

Gamzedeyim devâ bulmam, garibim bir yuva kurmam
Kaderimdir hep çektiğim, inlerim hiç rehâ bulmam

 

Mürşidi bulan hediyesini çabucak alır: İnsana bir dert verirler, derman aratırlar...  Zevk u sefâ bekleyen çok bekler. Önden zevk u cefâ gelir. Verilen dert ne olursa olsun, insan gam kuyusunu boylamıştır baş aşağı. Artık gamzededir. Derman bulacağım diye duvarları kanatır. İflâhı kesilir. Kâh tırmanır, kâh bağırır, akla hayale sığmayacak işlere kalkışır. Bir yandan korkar, bir yandan siner, birden deli cesareti geliverir: “Çıkarın beni burdan!”

 

Emir gelmeden çıkamaz. O, kendine ve sebeplerine güvenir durur bir müddet. Zaten bu yüzden kuyuya atılmıştır. Kendine güveni kırılsın, sebeplerden arınsın, bî-sebep olsun diye... Kendi kendine hiçbir şey yapamayacağını anlasın diye, karanlık ve korkunç bir kuyuda, susuz kalmış balık gibi “çırpınmaya” bırakılmıştır, ümit ve ümitsizlik arasında..

 

Kalbin ana berk eyle

Tedbirini terk eyle

Takdirini derk eyle

 

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler

                        (Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.)

 

Kuyuda hayat zordur. Düşen garip en diptedir! Kâh ağlar, yalvarır, kâh tehdit eder bir gücü varmış gibi, sonra siner. Ümitsizlik gece gibi çöker her taraftan. Kurtulamayacağını, öleceğini düşünür, ümitsizliğe teslim olur. Öyle ki, ümitsizliği ümidi olur. O bile bir çaredir. Ama gam kuyusunda çareye izin yoktur. İşte, tam bu sırada bir çıtırtı duyar. Yine ümitlenir, bir silkinir yerinden. Bağırır: “Bu sefer kurtulacağım” Tam güç bulup inanmaya başlamıştır ki o da ne? Çıtırtı kesilir. Ümit de yel olur gider. Yine gamla dolar taşar... Yine siner, bütün ümidini son kuruşuna kadar yine kaybeder. Ağlar, ağlar.. Ne ümitte durmasına izin vardır, ne ümitsizlikte. Hangi konağa varsa, yanar! Hiçbir limana teslim edilmez; boyuna dal gibi titrer.

 

Elem beni terk etmiyor, hiç de fasıla vermiyor
Nihayetsiz bu takibe doğrusu takât yetmiyor

                                               (Kemanî Tatyos Efendi)

 

Öyle yorulur, öyle yorulur ki gamzede, artık uzanacak eli pazarlıksız, sıkı sıkıya tutacak hâle gelir. Satılmaya, bende olmaya, söz dinlemeye, emre itaate hazırdır artık. Yorgunlukla kendinden geçmeye başlamıştır bile. Çünkü hiç dermanı kalmamıştır. “Derman arar idim derdime / Derdim bana derman imiş” ne demekmiş, sezmeye başlar!

 

Mesnevi’deki atlı emîrin, yılan yutan adamı koşturduğu düz ova, işte, böyle daracık bir kuyudur. Atlının adama yedirdiği çürük elmalar gam sofrasının meyvalarıdır. Kaynar su içip de için dağlamadan, feryâdın zirvesini bulmadan kimse gelip kimseye el uzatmaz bu kuyuda. Çünkü;

 

Kasap sevdiği postu yerden yere vururmuş!

 

Bilmez ki beklediği el, onu kuyuya atan eldir. Bilmez ki, sebepten geçinceye kadar muradına ermez, kuyudan çıkamaz; o sebepten bu sebebe koşar. Ancak yorulur. Bilmez ki işler sebeple değil, emirle yürür. Ne vakit emri bilir, o vakit Hazreti Emîr gelir, elini uzatır. Bunun için de, işte, önce gam kuyusuna düşüp, orada kendi başına bir hayat geçirmesi lazımdır. Tıpkı Yusuf gibi. Çile, halvet, riyâzat, gam, keder, dert, belâ.

 

Ya da “kuyu”

 

Düşen inler:

 

Medet yâ sahib el imdât

Medet yâ sahib el meydân

Medet yâ sahib el Kur’ân

Medet yâ tabîb el kulûb!

 

Uykudan uyanmak işte öyle ıstıraplıdır. Bu uyanışa Hz. Mevlâna, yine Mesnevî-i Şerifte şöyle bir örnek verirler: “Anneler bazen uyuyan bebeklerini doyurmaları gerektiğinde, bebeğin burnunu hafif sıkarak, kaşıyarak onu uyandırırlar.”  Bu kaşıma, biraz acıttığından, bebeğin hoşuna gitmez, tabii. Bebek, uyumanın doyumsuz hazzıyla burnunu kaşıyandan da kaşıntıdan da memnun olmaz, gözlerini yummak, rüyalara dalmak ister. Ne var ki HAYat uyuyarak yaşanmaz. Bu süt de dirilerin rızkıdır! Bebeğin sütle dolu memeyi emmesi, öyleyse uyanması ve bunun için bir parça canının yanması lazımdır. Onu uyandıran, canını acıtan, sonra şefkatle emzirip büyüten aynı kişidir. (“Mürşid annedir.” http://www.sufizmveinsan.com/sohbet/fanidennotlar2.html)

 

Derviş olmak ister isen aşk ile tut pîr eteğin
Hakkı bulmak ister isen aşk ile tut pîr eteğin

Aşkdır erenlerin yolu aşkdır erenlerin hali
Aşksız kişi olmaz veli aşk ile tut pîr eteğin

Aşkdır Allaha doğru yol aşka pek yapış Hakkı bul
Aşk sultandır gayrısı kul aşk ile tut pîr eteğin

Gönülde hiç koma teşviş çiğ kalma aşk ile piş
Aşkdan gayrı yokdur bir iş aşk ile tut pîr eteğin

Aşkdır aşıkların gözü anda görünür dost yüzü
Aşkdır alem adem özü aşk ile tut pîr eteğin

Aşkdır bu aleme maye Hak dostlarına sermaye
Aşkdan ulu yokdur paye aşk ile tut pîr eteğin

Aşk dediğim Hak zatıdır alem anın sıfatıdır
Gönül Hakkın mir’atıdır aşk ile tut pîr eteğin

Kangı derviş aşkı bilmez vallah o kul Hakkı bulmaz
Aşkdan ulu amel olmaz aşk ile tut pîr eteğin

Aşıklara Gaybî derman aşkdır hakikatde heman
İster isen din-ü- iman aşk ile tut pîr eteğin

 

Velhâsılı, toprağa düşen tohumun önce içi parçalanır, sonra nasipte varsa uç verir. Kuyunun içi kuyunun içinde öğrenilir. Nihayet, onu kuyuya atanla kuyudan çekip alan aynı olduğunda, “sebebe” der ki gamzede: “Bugün sizi kınamak yok!”  Ve artık “kınayanın kınamasından korkmaz!”. Böylece “sebep” sancısı dinmiş, “suçlamak” bitmiştir.

 

Dersi Hakdan almayanlar gelmesin bu meclise
Aşka kulak salmayanlar gelmesin bu meclise

Cümle eşyaya hakikat mayedir aşk-ı İlah
Künh-ü aşkı bilmeyenler gelmesin bu meclise

Bahr-i aşkın menbaıdır bil kulub-u evliya
Bahr-i aşka dalmayanlar gelmesin bu meclise

Aşkdır pak eyleyen şirk-i cenabetden seni
Aşkla pak olmayanlar gelmesin bu meclise

Akl ile Hakka erilmez aşkdır mürşid olan
Ölmeden ol ölmeyenler gelmesin bu meclise


Akl ile ölüp dahi aşk ile dirilmek gerek
Aşkı mürşid olmayanlar gelmesin bu meclise

Varlığın mahv etmeyen Gaybî mürid-i nefs olur
Kendisin yok bilmeyenler gelmesin bu meclise

 

 

Hikâye:

 

Aziz Mahmud Hüdai hazretlerine şeyhi Üftâde Hazretleri ciğer satmasını emreder. Lâkin, üzerinden kadı elbisesini çıkarıp da ciğer sırığıyla meydana çıkmak kolay iş değildir. Hüdai hazretleri önceleri, âdetâ kimse kendisinin ciğer sattığını görmesin diye ara sokaklara gider. Bir gün tam yine böyle bir ara sokakta “ciğerci” diye sessizce bağırırken, karşıdaki konaktan orta yaşlı bir hanım pencereyi açar ve kendisine şöyle seslenir:

 

-          Efendi, efendi! Sana ciğer sat dedilerse, ara sokakta sat demediler. Çık Üsküdar Meydanına, orda bağır!

 

Bunu işiten Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinin şaşkınlık dolu ifadesi çok manidardır:

 

-          Burda da mı sen?!

 

 

 

                                                        ****

 

Zamâne Dervişleri

Er sözünü dinlemez
Zamâne dervişleri
Dinlese de anlamaz
Zamâne dervişleri

Şerîate yüz yumaz
Tarîkate baş komaz
Hakîkate hiç uymaz
Zamâne dervişleri

Şehvet ardınca yeler
Neye gerekse eyler
Gördüğüne diş biler
Zamâne dervişleri

Tenden ileri gitmez
Ânunçün işi bitmez
Cân lezzetini tatmaz
Zamâne dervişleri

Ten tamusunda yanar
Zehr-i zakkûma kanar
Neye gerekse konar
Zamâne dervişleri

Ten sıfâtdur cândur zât
Tende kalan oldu mât
Nefs arzusun itti at
Zamâne dervişleri

Anlamadı er sırrın
Avrat iken dir erin
Silmedi gönül kirin
Zamâne dervişleri

Gönül nedir bilmedi
Hakk’ı anda bulmadı
Cân amelin kılmadı
Zamâne dervişleri


Cân ameli sevidir
Gönül ânın evidir
Nefis atının avıdır
Zamâne dervişleri

Er yoluna ko varı
Arayı sor ol eri
Bal eylemez bir arı
Zamâne dervişleri


Emek çekendir eren
Gönül evine giren
Hakk’ın cemâlin gören
Zamâne dervişleri

Er işine bakdılar
Ol tarafa akdılar
Adı âka takdılar
Zamâne dervişleri

Er yoluna düşmedi
Aşk oduna pişmedi
Büsbütün tutuşmadı
Zamâne dervişleri

Gece gündüz ağlamaz
Cân u ciğer dağlamaz
Ere gönül bağlamaz
Zamâne dervişleri


Cân yolundan osanır
Ten yoluna boyanır
İşini bitti sanır
Zamâne dervişleri

Tatmış şehvet dadını
Vahdet komuş adını
Cehennemin odını
Zamâne dervişleri

Bu değildir muhabbet
Mâl veresin ya avrat
Gönlünü ver hakikat
Zamâne dervişleri

Bu kadar er iz izler
Herkes aybını gizler
Nefsi kolayın gözler
Zamâne dervişleri

Şer seddini bozdular
Aybı hüner sezdiler
Ye’cüc gibi azdılar
Zamâne dervişleri

Büründüler celâli
Görmediler cemâli
Bilmediler kemâli
Zamâne dervişleri

Derviş isen hakîkat
Kanı sende ma’rifet
Başdan başa pür-zulmet
Zamâne dervişleri

İlm gerekdür cânda
Amel gerekdür tende
Kulak urmaz pende
Zamâne dervişleri

Sûretlerin düzerler
Gönüllerin bozarlar
Er yolunda azarlar
Zamâne dervişleri

Yol sandılar kesreti
Tutup türlü lezzeti
Aşk sandılar şehveti
Zamâne dervişleri

Aşk haberin duymadı
Er sözüne uymadı
Bildiğine doymadı
Zamâne dervişleri


Teni dolu cânı boş
Şer ağûsun eder nûş
Yâ bengidür yâ sarhoş
Zamâne dervişleri

Gerçek âşık olana
Cân u başa kıyana
Bir şey olmaz bahane
Zamâne dervişleri

Ten postundan yüzülmez
Benliğinden üzülmez
İkilikten süzülmez
Zamâne dervişleri

Ağlamadan gülsem der
Boşalmadan dolsam der
Zahmetsizce bulsam der
Zamâne dervişleri

Bir nakışdır bu cihân
Cân dânedir ten samân
Samanda kaldı hemân
Zamâne dervişleri

Aşk arıdır san hammâm
Girsin soyunsun temâm
İşte hatm oldu kelâm
Zamâne dervişleri

Gaybî sözün cümle hâk
Kanı işitir kulak
Tutmaz oldular yasak
Zamâne dervişleri   

 

 

 
 
İstanbul - 08.07.2009
meryemirmak@gmail.com
www.semazen.net
http://sufizmveinsan.com