SEYR'EDENLER İÇİN
BİR DERYA VARDI
MEKANSIZLIĞIN MEKANINDA
VE DENİZ DERYA DAMLA BİRDİ
HER ŞEY HEM AYNIYDI HEM FARKLI
VE HEM BİRBİRİNDEN HABERLİYDİ ORADA HEMDE HABERSİZ
UZUN BİR ZAMANDI AN KADAR KISA BELKİDE
SU VE AKİS Mİ ACABA?
SU VE SEMA MI ACABA?
PERDE VE SEYİR Mİ ACABA?
SEYREDİLENLER HEP BİRDİ ORADA..........
YA SEYREDENLER KİMDİ ACABA?
MEÇHUL BİR AĞ ATMIŞTI DA VARLIK ÇOCUĞUNA..
AĞA TAKILDI AV VE HEP SEYREDENLERİN PEŞİNE DÜŞTÜ....
PERDEDAR VE PERDE?
YADA GÖNÜL DENİLEN O DERYA?
HAH..AHHHH ...İŞTE BU ....İŞTE BU....
Zamanın
birinde Zamanlı yaşayan bir çocuk varmış..o bir
hayalperest,bir hayal tasarlayıcısı,bir hayal
tüccarıymış..gördüğü hayallerin peşine düşer ve kocaman
manalı insanlara gider:)” sizi rüyamda gördüm, hadi
rüyamı gerçekleştirelim diyebilirmiş belki de..”çünkü
burası masal alemiymiş ve masallarda sınır
olmayabilirmiş..çünkü çocuklar masalla büyürlermiş..işte
bu çocuğun hayalleri de aslında harflerle başlamış..önce
harfler gelmiş..önce harfler…aylarca gelmeye devam
etmişler..yazarkasa gibiymiş yanii..
çocuk
okuduğu kitaplardan çok etkilenirmiş ve onlar rüyalarına
girermiş..çünkü kitaplar canlıymış..ama her kitap
değil..bu konuda kendisinin en yetkin rehberi Büyük Şeyh
Hocasıymış..bir de Hz. Pir Mevlana var
tabii..kitaplarını ve kendisini sevdiği her kişi çocuğun
rehberi olurmuş..çünkü çocuk öyle zannedermiş..gerçek
rehberler hala kitaplarında ve gönüllerde yaşadığı
içinmiş bu devamlılık..birde sahte rehberler varmış aynı
Samiri gibi…Cebrail’in yürüdüğü yoldan toprak alırsa
buzağıdan ses çıkartabileceğini bilen cinsten, sahte
keramet ehli rehberler..onların yol kesiciliği ile çocuk
yollarda çok kalakaldığından onlara özel ilgisi
varmış..çünkü burnunun dibindeki hakikati reddedip kabul
etmeyince ,hakikatten kaçınca; alemde boşluk
olmadığından- doğruyu bırakınca, daima yanlışın avı
oluyormuşsun tabii..işte onlarında kitapları, haberleri
çalıp çırpıp kendilerine mal ettikleri halde, kendince
canlıymış..ama bu kitaplar kitap çarpsın
cinsindenmişler..yani okuyunca elektirik gibi
çarpabiliyorlarmış..o yüzden herkesi okumamak
lazımmış..başta evet ama sonra seçici olmak
lazımmış..Hak ile batılı ayırdıktan sonra neden yanlışa
dönülsün ki?geçmişe –emeğe saygısı olmayanın geleceğe
hiç saygısı olmaz değil mi?..önce ana baba hakkı
denmemiş mi zaten ve akrabalar ve komşular……vesilelerle
örülü insan ilişkileri, herkes bilsin bilmesin birbirine
bağlıdır ve farkına varsın varmasın birbirine hizmet
eder…yani kulluk…ama sahte Samirilerin derdi kulluk
değil resulluk ve nebilikmiş tabii..
bu hak ile batıl geçen sene çocuğu çok zorlamış..hanii
her gördüğünü hak bilecen, susacan mevzu var ya..aslında
yokmuş öyle şey..Haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır demiş Hz.Efendimiz..ve nerde kaldı
ayetler-hak ile batıl mevzuu..o bir mertebeymiş ve
sadece kısa süreliğine müridleri ;rehberleri, o
mertebede tutarlarmış..kim dayanabilir ki Hak olmaya
…geçen yaz Terzi Osman Amcasına çocuk bunu
sormuş..kafası çok karışıkmış..demiş ki:hani her şey Hak
ya biri benim canımı çok yakıyor diyelim.. yanındayken
bile dili-bakışı-hali ile beni mahvediyor ve ben ona,
“o hak “deyip sabretmeli miyim? ..Terzi Amca şöyle
demiş:evet her şey Hak ama bendeki Hak ,sana, hemen
benden kaç diyor deyip oradan uzaklaşacaksın :)
((çocuk uzun süre ara
verdiği yürüyüşlerine tekrar başlamış..ve bu meseleyi
tefekkür ederken birden acaib şeyler düşünmeye
başlamış..hatırladıklarımı kaydedeyim ki unutmamayım
demiş..ayetlerde anlatılan şu haberleri çalan cinler
bahsi hani..ve onların nasıl taşlanıp düşürüldükleri
gelmiş birden aklına..çook acaipmiş bu bağ..Nur
Suresi’ndeki “O, kendiliğinden yanan, yakıtı ilmi
sadr’ından gelen İnsan-ı Kamili düşünmüş..birde Onların
A’li -Yüksek İlimleri
den yansıyanları yakalayan Samirileri…işte onların
yakıtları taşıma yakıt olduğundan bitiyormuş ve onlar,
gökyüzünde kayan yıldızlarla tanımlanıyormuş..aslında
onlar yıldız değil ,yakıtı kendisi olan
göktaşlarıymışlar(sultan
güçleri-aşkları-muhabbetleri-gönülleri olmadığından
atmosfere çarpıp –ateşi bile çalıyorlarmış.. o
sürtünmeden alev alıyorlarmış..) nar ehli belki
de..kendilerini:
Ashabım Yıldızlar gibidir hangisine tutunursanız
kurtulursunuz dan
zannediyorlarmış…))
……………………..
İşte
akıl almaz bir tembelliğe,ileri safhada
dalgınlığa,unutkanlığa sahip biri olan çocuk okula
gitmemekte çok inat etmiş..ne dense dinlememiş ama onun
kaderinde okumak varmış..tabii önce hayalinde KİTABI
okumayı reddettiği için yediği o şiddetli tokat
varmış..zorla okutulanlardanmış belki de..istediği kadar
kaçsın okumayı reddetsin okuması lazımmış.. o harfler
ona aşık ve oda harflere aşık olduğu için sorumluluk
istemeyen her okumaya,her sanata hayranmış..karşılığında
not ve diploma olmayan ,sıkıldığı an sorumsuzca
çıkabileceği sayısız kursa gitmiş..içinden ödev
geçen-sınıf atlanacak hiçbir kursa gitmemiş..masal
yazması da bu yüzdenmiş..aslında o harflerle kendisine
resimler çiziyormuş..sonra yazdıklarını
okuyarak-yaşayarak da öğreniyormuş..
en
büyük gerçek dost kitapmış, bunu bilirmiş..hiçbir lisana
vakıf değilmiş..hiçbir matematiksel işlemi yapamazmış
..çünkü hiç ilgi duymamış..hiçbir şeyi
ezberleyemezmiş..en iyi yapabildiği şey ne duyarsa, ne
görürse görsün hepsini kolayca bileştirir ve istediği
aynı manaya getirirmiş..bir bunu becerebiliyormuş..
ama o
harfleri severmiş..suretleri de ve hayallerini de…onun
okuması harflere suret vermesiyle de olurmuş yada o
sırada nasıl canı isterse..önemli olan çocuğun bulduğu
şeyden kalbinin emin ve ferah bulması imiş..bulduğu Hz.
Kur’an’a ve Hadise uygun olana dek ararmış..her şey aynı
manaya gelmeye mahkum olduğundan bu genelde
kolaymış..çünkü suretlerde hep aynı surete mahkumlarmış
aslında..suretsizliğe…HU ya….
Çocuğun
arkadaşı aramış:yeni Arapça hocası bulduk..seninde
fikrini almak istiyorum sonra teklif götüreceğim
demiş..geçen sene aldıkları Arapça eğitiminde hep
uyukladıkları için en fazla iki ay ders
alabilmişler..çünkü hoca onlara klasik tarzda
imlalı-çekimli öğretiyormuş..oysa yaşları 40’ı geçmiş
talebeler bu zorluğa gelemiyorlarmış tabii..çocuk:bak
ben nasıl derse gelirim biliyor musun?1- para
istemeyecek..2-ders sabah olacak ki öğleden sonrası bana
kalsın..3-hiç ödev vermeyecek..4-ezberlemem için de bir
şey istemeyecek..arkadaşı” çok şımarıksın”
demiş..çocuk:evet, öyleyim ..ve ertesi gün ders vesilesi
arkadaşı aramış..hocamız bizi bekliyor, tüm istekleriniz
kabul oldu demişJişte
Allah bir şeyi lütfederse nankörlük etmemek lazım ya
hani..bu büyük lütuftan bahsetmek lazım değil mi?
Arapça Hocamız üniversitende sonra İngiltere’ye gitmiş
30 yaşında gencecik bir hanım; iki lisan iki insandır
deyip, birde çok kolay bir teknikle öğretildiği söylenen
bu Arapça eğitimini almaya gitmiş..Hocası Tunuslu bir
Şeyhmiş..O’ndan bu eğitimi ingilizce almış..aslında bu
konuşma Arapça lisanı değilmiş..Kur’an-ı Kerim’i anlama
Arapçasıymış..çocuğa göre ise hiç arabça
değilmiş..Allahça imiş..bu çocuğun pembe beyaz “vücud
kitabı “ve pembe beyaz “o vücudun şifası”
kitabıymış..birinin ne anlattığı değilmiş asıl olan..
dinleyen sen- ben ne anlıyormuşuz gerçekte önemli olan
buymuş…işte çocuk da kendi dinlediklerini kendince
anlıyormuş tabii…
işte böylece, çocuk ve arkadaşları yeni derslerine
başlamışlar..
tahtaya yazıyormuş Hoca…ve çocuk o yazdığı kelimelere,
harflere bakıp çılgınca seviniyormuş. her harf de,
kelime de ve cümle de şimdiye dek öğrendiği tüm
tasavvufi anlamları görüyor ve seyrettiklerini Hocasına
anlatıyormuş..ve eklemiş çocuk:Hocam,anladım ki, ben
hayatım boyunca bu ders için eğitilmişim, çok
heyecanlıyım..hiç durmayabilirim..ve bu dersi tüm
dersleri olduğu gibi zıvanadan çıkarabilirim.. öyle bir
özelliğim vardır.. beni ne zaman isterseniz
susturabilirsiniz..hiç alınmam demiş..Hoca da gözleri
ışıl ışıl :olur mu? Ben çok memnunum.. sizde bana
bildiklerinizi anlatın demiş..çocuk ve Muhterem Hocası
beraberce şakımaya başlamışlar..ve Allah lafzını yazmış
tahtaya Hoca…hımmm…bu kadar güzel ve anlamlı tablo
olabilir mi?her şeyi içinde barındıran bir kelime..önce
H yi yazmış Hoca ..O kapalı Heymiş HU
yani..içinde Vav ı gizli..velisi yani..sonra
Hu’nun ön tarafına EL takısı eklemiş hoca ..işte
Arapça da isimlerin başına el takısı gelince o belli
bilinen bir şey oluyormuş..şimdi kelime İLAH
olmuş..İlah-Tanrı yani..ve anlatmış Hoca: yani bilmeden
değil, bilerek tapınılan bir İlah-Tanrı demiş.. yani
neye secde ettiğini bilmen lazım..ve yine onlarında
başına EL takısı getirmiş..Allah olmuş..lafız
tamam yani Allah tan başka tapılacak İlah-Tanrı yok..çocuk
sevinçle fırlamış..”işte demiş “lam- ilim” ya hani..o
lamlar “batını ve zahiri ilimlerin “hepsi ancak Hu’ya
gider O’nu işaret eder..istikamet HUUU “demiş..ve lafzın
üstündeki şedde de onlar şiddetle severleri
işaret eden aşkla taçlanmaya işaret demiş..işte böyle
şiddetle sevenleri aşkın tacı şedde bile başında
bir elif(sorguç) gibi taşıyor..bunlar sonsuz anlamlardan
sadece biri tabii…gerçeği sadece Allah bilir..
Hoca
tahtaya KELİME yazmış.. ve altta onu üçe
bölmüş..kelime tepedeymiş..sağına HARF yazmış..ortaya
İSİM ve soluna FİİL ..çocuk BU VÜCUDA bakmış ve
yine atılmış………..zat sıfatın aynıymış……………………….
sonra düşünmüş…..
ARABÇA-ŞERİAT
…..RABÇA-HAKİKAT…..ALLAHÇA-MARİFET….hımmmm….
Hoca..Ankara’ya gidiyorum kelimesini önce Türkçe sonra
İngilizce sonra Arapça yazmış..çocukk: aa Hocam
demiş…Arapça da ve Türkçede gizli özne var ya.. işte
İngilizcede bu yok ya..ee demiş Hocası..bu anlatıyor ki
Arapça ve Türkçe lisanı seyr-ü sülük yapabiliyor ama
İngilizce benlikten kurtulamadığından seyr-ü sülük
yapamıyor..çook gülmüşler..Hocası: siz benim duamsınız
demiş..çocuk: siz benim senelerdir beklediğim rüyamdınız
demiş..işte kutlu kavuşma böyle güzel başlamış…
henüz
ilk dersleri olmuş..çocuk Hocasından rica etmiş:bu ilim
Hz. İdris Nebinin mesleğiymiş öyle okudum..ders
ve dres- elbise.. yani bu ilmi hal olarak giydiren hulle
biçici ,terzilerin Piri Peygamber..ona Fatiha okuyalım
mı?peki demiş Hocası..ve Pirlerine dua etmişler..tabii
Tasavvufun ve tüm maden sanatlarının Piri Hz.
Davut(a.s). O’ndaki aşkı da anmışlar..çünkü
bu ders de ikisi de ortak Hocaları olacakmış demek
ki..insanın bir inancı olması ne güzel değil mi?geçmişle
bağ- vesileler hiiiç kopmuyor..Onları gönüllerde
yaşattığımız müddetçe üzerlerimizdeki tasarrufları her
an sürüyor..yeter ki biz Onları analım ve Onları
sevelim..
çocuk dersten sonra eve gelmiş ve hayatında değişik
niyetlerle kıldığı namazlarına yenisini eklemiş..ilk kez
aklına gelen bir niyetmiş bu..Acziyet Namazı..Allahü
Teala’nın lütfu hiç bitmiyor ve hediyelerini ne güzel,ne
zarif sunuyormuş..öyle öğrenmiyorsan; Ben sana
anlayacağın şekilde öğretecek bir hoca yetiştirdim.. hem
de taaa nerelerden getirttim diyormuş sanki..sen yeter
ki oku..insan öyle değerliymiş ki; ona verilen değeri
anlayamadığı için hep azabda sanıyormuş kendisini..oysa
etrafımıza anlayan ve şükreden bakışlarla bir nazar
kılsak her şeyin bir hediye- bir lütuftan ibaret
olduğunu anlayacakmışız değil mi?ama şüphesiz insan çok
nankör ve cahilmiş..
“siz çok şükretmelisiniz hem de çoook
,şükredin,şükredin”diyen Gönlümün Efendisine
çoook teşekkür etmek istiyorum..bana şükretmeyi
öğretip sevdirdiği için..o günden beri sürekli
şükrediyorum ve şükrettikçe hayatımdaki her şey
kolaylaşıp güzelleşiyor..ben hiç akledemesem de her şey
beni aklediyor..ben göremesem de o her an beni görüyor
ne mutlu bana:)…tüm ihtiyaçlarımı güzel süprizlerle bana
yolluyor ve beni gözyaşlarına boğuyor…buna layık
olmadığımı sonsuza dek yazabilmek isterdim ve bundan
inanılmaz haz alırdım ama böyle konuşmam yasak..çünkü:
kim hak ediyor ki ?dendi ya hani..bu bir İlahi Lütuf..ve
Allah verdiğini tam veriyor..geride almıyor..O, bizim
gibi nekes değil..bizi birbirimize vesile eden
Yaratanımıza şükürler olsun…
her
şeyi yarım bırakan ben, inşallah bu eğitimi yarım
bırakmam..Ya Rabbi.. ben,
Seni bıraksam da Sen beni bırakma lütfen, olur
mu?aminnnnn:).. |