Geçenlerde e-postama şu metin düştü:
Doğan Cüceloğlu'nun verdiği bir seminerdeki konuşmadan
alınmıştır:
**************************************
Doğan Cüceloğlu:
Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Bir katılımcı:
Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.
Cüceloğlu:
Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani
altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey
söyler misiniz?
Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm.
Cüceloğlu:
Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği
kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların
başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa
gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey
insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem
öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım
olduğunu göstermez mi?
Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya
başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım
olduğu da açıktır...
Cüceloğlu:
Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
Katılımcılar:
Hayır
Cüceloğlu:
Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
Bir katılımcı:
Var.
Cüceloğlu:
Yarın?
Bir katılımcı:
Evet.
Cüceloğlu:
Otuz yıl sonra?
Bir katılımcı:
Olabilir.
Cüceloğlu:
Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini
biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim
varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle
yaşama böyle bakmamışlardır.
Cüceloğlu:
Peki, bir de tersini düşünelim, bu akşam eve
döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim
bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır
böyle bir garanti?
Bir katılımcı:
Yoktur, Hocam.
Cüceloğlu:
Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını
ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize
söylenmeyeceğini?
Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.
Bir katılımcı:
Hocam konuyu değiştirsek?
Cüceloğlu:
Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz
daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece
bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz
kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz,
o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz?
Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
Bir katılımcı:
Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
Cüceloğlu:
Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza
yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken
evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini
düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı
iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz?
Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı?
Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken,
bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna
sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı,
aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden
gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek
var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona
duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?
Burada bazı
katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam
yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu
şimdi fark etmişlerdir.
Cüceloğlu:
Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı
bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten
yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli,
hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben
ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi kabuğumuza
çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız
kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı?
Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?
………………
Bizler yaratanı bilip O’na kul olmakla görevlendirildik
ve bizlere idrak ettirilmek istenen anlayışına göre de
“her bir yaratılan aynadır Rabb’ül Alemin’e”.
Sistemin işleyiş prensiplerine göre “Yaratılana hizmet
Yaratan’a hizmettir” ve tevhid anlayışını idrak eden
beyinler için olmazsa olmaz kulluk bilincidir.
İnancımız “tüm davranışlarımız hem dünyamızı hem
ahiretimizi An’da şekillendiriyor” olduğuna göre,
yukarıda alıntı olarak verilen diyalog metni okuduktan
sonra ilk aklıma gelen Efendimiz’in (s.a.v) hadis-i
şerifi oldu:
“(Yarın ölecekmiş gibi ahirete ve hiç ölmeyecekmiş gibi
dünya işlerine çalışınız!) [İbni Asakir]
(Dünyanızı düzeltmeye çalışın! Yarın ölecekmiş gibi de
ahiret için amel edin.) [Deylemi]”
Mesaj
ne kadar evrensel, ne kadar zaman ve mekan üstü, her
seferinde hayret ve hayranlık ve tabii yoğun bir
farkındalık hissettiriyor!…
Ve bizler çok net, ama
derininde çok boyutlu bu mesajları, belki bilerek belki
de bilmeyerek ne kadar uzun ne kadar çok kelime ile
ifade etmeye çalışıyoruz da bazen yeni bir çıkarımmış
gibi birbirimize iletiyoruz!
Kur’an-ı Kerim ve
Efendimiz’in (s.a.v) idrak ettirmek istediklerini fark
edebilmek ve daha da önemlisi beraberinde hayata
geçirebilmek duasıyla… |