|
Geleceğin
parlak mesleklerini okul çağında iken düşünmeye başlayan gençlerimiz,
üniversite basamağında, şartların elverdiği ölçüde isteklerine
ulaşmış olmanın heyecanını yaşar Buna
karşılık, doktor olmak isteyen bir gencin puanlama sonucu iktisatçılığa;
güzel sanatlara merakı olan
birinin de, veterinerliğe adım atışı olağan durumlardandır. Yeteneğe uygun işi seçebilmek de ayrı bir dikkât ister. Yönetmek için zorunlu olan nitelikler ile bir meslek sahibi olma arasında önemli farklar vardır. Bugün
piyasada, asıl mesleğinin dışında, başka sahada çalışanlara sık
sık rastlıyoruz... Kendini
sahnede şarkı söylerken bulan bir futbolcuyu veya köşe yazarlığı
yapan mühendisi pek yadırgamıyoruz. Ekonomik
koşullar nedeniyle, ikinci işi yapanlar da az değil... Son
zamanlarda arz ve talebe göre yıldızı parlayan meslekler, gazetelerin,
dergilerin sayfalarında ilgi çeken konular arasında sıkça yer
almakta... Bunlardan
şimdilik en revaçta olan, yeni sayılmasa da trendi hızla yükselen iki
daldan söz etmek istiyorum. Jeologluk
, Psikologluk... İlki,
bugüne kadar hiç itibar görmemiş, jeoloji (yer bilimi) mühendisliğidir.
Yaşanılan deprem olaylarından sonra ilgi odağı haline gelen bu mesleğin
böylesine yükselişi, dikkât çekicidir. Zira,
ülkemizde sayıları on bini bulan jeologların bugüne kadar kendi
alanları dışındaki çeşitli işlerle uğraştıklarını ,
istatistiksel bilgiler ortaya koymaktadır. Yer
bilim branşını seçenlerin ilgisine sunuyoruz... İkincisi
ise, tıp alanına girmeyen, uzmanlaşma neticesinde elde edilmiş bir
nitelik... Doktor
veya psikiyatristlerden ayrı bir sınıf... Ruhsal
yapıyı güçlendirme etkinliği... Görev alanı, sadece hayatı belirli yönde, olumsuz şekilde etkileyen doğal afetlerle sınırlı olmayıp aklımıza gelen tüm bireysel, kitlesel olayları kapsamaktadır. Ekonomik sıkıntılar, zamlar, trafik, çete hareketleri, sosyal ve politik skandalların yarattığı güvensizlik duygusu, cinnet, satanistler, intihar vakaları, aile yaşamındaki olumsuzluklar gibi... Ancak,
insanın aklına şu soru geliyor; bireyin
ruhsal bunalım içinde olduğu ortamdan huzur dolu bir boyuta geçmesi için
kendilerinden yardım istenen o vasıftaki insanlar, nasıl ve ne şekilde
mutluluğu yakalamışlar ki, hastalarını olumlu yönde etkileyip sağlıklı,
esenlik dolu hayata kavuşturabilsinler?. Size,
bu konuyu işleyen, Robert De
Niro ve Billy Crystal’ in harika
bir şekilde oynadığı ‘Anlat
Bakalım’ filmini görmenizi tavsiye ederim. Bir psikoloğun desteği, ilk etapta olumlu etkiler bırakabilir. Ancak, aradan zaman geçtiğinde, bireyleri rahatlığa ulaştıracak düzeye ulaşmadığı görülecektir. Sonuçta,
tedavi yöntemi psikiyatri alanına taşınacak; beyin, ağır ve etkin
ilaçlarla adeta durma noktasına getirilecek, sözüm ona olumlu sonuçlar
alınacaktır!.. Şurası
kesin ki, psikolojik tedavi,sonuçta ancak insanın kendi kendine yapacağı
ve şuur bozukluğunu giderici telkinlerle gayesine ulaşabilir. Friederich
Nietzshce, Ecce Homo'nun başlarında şunları söyler: --
Beni uzun süre sinir hastası olarak tedavi eden bir hekim, sonunda “hayır!..” demişti. “Bozukluk
sizin sinirinizde değil; sinirli olan benim!.." Siz zaten bu mesleğe doğal olarak sahipsiniz...
Gelecek
haftanın sohbetinde buluşmak dileğiyle... Ahmet F. Yüksel
|
||