Yaratıcının varlığına inanmayanların
ya da inansa bile bir kitap dini ile bu inancı yaşam
biçimi haline bir türlü geçiremeyenlerin, hep
“Mucizevi bir İşarete” ihtiyacı vardır. İnandırılmak
isterler, kendi kendilerine inanıvermek onlar için
yeterli değildir.
Hayatlarında olaylar yoğun bir
şekilde üstlerine üstlerine geldiğinde ve artık
taşıyamadıklarını hissettiklerinde, ki herkesin yükü
kendincedir ve kendine göre ağırdır, “kırılma noktası”
na ulaşmışlardır. Bazıları “kırılma noktası”nı fark eder
ve ilk uyanış ile varoluş sebebini ve bu sebebe uygun
yaşayıp yaşamadığını sorgulamaya başlar.
Bu önemli AN’daki uyanma da aslında
bir “nasip” işidir.
Bende de böyle olmuştu… Yıllar önce
bildiklerimi iman etmiş olarak hayata geçiremediğim
dönemde, “Her istediğini her an yapabileceğini”
zannederken birdenbire ortaya çıkıveren “sağnak yağmur”
ile sırılsıklam olmuş ve üstümdeki elbiseleri çıkarıp
“yenisini” giymek zorunda kalmıştım.
Yeni Elbise
ile hayatım bambaşka bir yöne doğru gelişmeye başladı.
Hani neredeyse diyebilirdim ki bu Yeni Elbise
“sırlıydı”… Mesela “sağnak yağmur”u hatırlamıyordum
artık, hiçbir önemi yoktu. Önüme gelen her olay kendi
kendini açıklamaya başlamıştı… Yaşıyordum olan biteni ve
bazen yaşarken ya da hemen sonrasında neden oluştuğunu,
ardındaki hikmeti çoğu zaman kavrayabiliyordum.
Muhtemelen, göremediğim daha ne derin sebep-sonuç
ilişkileri vardı, ama yüzeysel olarak görebildiğim
kadarı bile iç huzura ulaştırıyordu beni.
Üstümdeki Yeni Elbise’nin bir başka
özelliği de bana kendi kendimi anlatmasıydı. Mesela
kafamda bir soru beliriyordu, “bu olay karşısında ben ne
yapmalıyım, doğrusu nedir?” Cevap hemen ardından bir
internet sitesinde, bazen okuduğum bir eserde Ayet-i
Kerime veya Hadis olarak açıklamasıyla karşıma çıkıyordu.
Bu nasıl bir manevi tatmindir !…
Sizi alır, yaşamak durumunda olduğunuz, etki-tepki
eylemlerini ortaya koymak zorunda olduğunuz dış dünyadan
koparır, manevi dünyanıza daldırır, iliklerinize kadar
maneviyatı hissettikten sonra dış dünyaya geri bırakır.
Bu deneyimi sürekli yaşadığınızda bağımlısı olursunuz,
yaşayamadığınız dönemde ise (ki bunu da yaşatmıştır
Cenab-Hakk şahsıma yine bir hikmet- ilahi ile) kendinizi
“yürüyen ceset” gibi hissedersiniz.
Kur’an-ı Kerim mucizesi
aslında benim bulunduğum noktadan tam da budur işte…
Yeni Elbise yi giyebilmişseniz;
yaşadıklarınız veya okuduklarınız düşünce dünyanızı
deşifre eder. Sorularınız ilahi referans noktalarıyla
kendiliğinden cevaplanır. “ Kur’an-ı Kerim ile İnsan
ikiz kardeştir” denmesinin güzel bir kanıtı da budur
aslında ve bu sebeple İslami yaşamı seçmiş olanlar
konuştuklarına, anlattıklarına her zaman “Kur’an-ı Kerim”
ve Efendimiz (s.a.v) in “Hadis İlmi” ile referans
verirler.
Bakın “Avusturalya’lı yeni müslüman
olmuş genç adam” yaşadıklarını anlatırken nasıl da
benzer olayları deneyimlemiş…
http://video.google.com/videoplay?docid=8662070021240830848
Yoksa
mucize, mucize dediğin başka nedir ki?
“Öz” e
dönmek “Öz”üne yönelmek hiç de öyle anlaşılmayacak;
deneyimlenemeyecek bir olgu değildir, mucize hiç
değildir çünkü “ÖZ”de olan ve dışta olan “BİR”dir;
yeter ki sen aradaki “bağlantıyı” kurabil. Mucizeyi
dışıında aramak yanlıştır, çünkü mucize sendedir aslında
“SEN”sindir. Bunu anlayabilmen için aynaya bakıp da sen
olarak gördüğün o alacalı, göz alıcı şık kıyafetleri
çıkarıp, YENİ ELBİSEyi giymiş olmak yeterlidir.
YENİ ELBİSE kendine bir AYNAdan baktığını idrak ettirir.
Selam ve
dua ile. |