Mucize dediğin nedir?
Nilay Caki
 

Yaratıcının varlığına inanmayanların ya da inansa bile bir kitap dini ile bu inancı yaşam biçimi haline bir türlü geçiremeyenlerin, hep “Mucizevi bir İşarete” ihtiyacı vardır. İnandırılmak isterler, kendi kendilerine inanıvermek onlar için yeterli değildir.

Hayatlarında  olaylar yoğun bir şekilde üstlerine üstlerine geldiğinde ve artık taşıyamadıklarını hissettiklerinde, ki herkesin yükü kendincedir ve kendine göre ağırdır, “kırılma noktası” na ulaşmışlardır. Bazıları “kırılma noktası”nı fark eder ve ilk uyanış ile varoluş sebebini ve bu sebebe uygun yaşayıp yaşamadığını sorgulamaya başlar.

Bu önemli AN’daki uyanma da aslında bir “nasip” işidir.

Bende de böyle olmuştu… Yıllar önce  bildiklerimi iman etmiş olarak hayata geçiremediğim dönemde,  “Her istediğini her an yapabileceğini” zannederken birdenbire ortaya çıkıveren “sağnak yağmur” ile sırılsıklam olmuş ve üstümdeki elbiseleri çıkarıp “yenisini” giymek zorunda kalmıştım.

Yeni Elbise ile hayatım bambaşka bir yöne doğru gelişmeye başladı. Hani neredeyse diyebilirdim ki bu Yeni Elbise “sırlıydı”… Mesela “sağnak yağmur”u hatırlamıyordum artık, hiçbir önemi yoktu. Önüme gelen her olay kendi kendini açıklamaya başlamıştı… Yaşıyordum olan biteni ve bazen yaşarken  ya da hemen sonrasında neden oluştuğunu, ardındaki hikmeti çoğu zaman kavrayabiliyordum. Muhtemelen, göremediğim daha ne derin sebep-sonuç ilişkileri vardı, ama yüzeysel olarak görebildiğim kadarı bile iç huzura ulaştırıyordu beni.

Üstümdeki Yeni Elbise’nin bir başka özelliği de bana kendi kendimi anlatmasıydı. Mesela kafamda bir soru beliriyordu, “bu olay karşısında ben ne yapmalıyım, doğrusu nedir?” Cevap hemen ardından bir internet sitesinde, bazen okuduğum bir eserde Ayet-i Kerime veya Hadis olarak açıklamasıyla karşıma çıkıyordu.

Bu nasıl bir manevi tatmindir !… Sizi alır, yaşamak durumunda olduğunuz, etki-tepki eylemlerini ortaya koymak zorunda olduğunuz dış dünyadan koparır, manevi dünyanıza daldırır, iliklerinize kadar maneviyatı hissettikten sonra dış dünyaya geri bırakır. Bu deneyimi sürekli yaşadığınızda bağımlısı olursunuz, yaşayamadığınız dönemde ise (ki bunu da yaşatmıştır Cenab-Hakk şahsıma yine bir hikmet- ilahi ile) kendinizi “yürüyen ceset” gibi hissedersiniz.

Kur’an-ı Kerim mucizesi aslında benim bulunduğum noktadan tam da budur işte…

Yeni Elbise yi giyebilmişseniz; yaşadıklarınız veya okuduklarınız düşünce dünyanızı deşifre eder. Sorularınız ilahi referans noktalarıyla kendiliğinden cevaplanır. “ Kur’an-ı Kerim ile İnsan ikiz kardeştir” denmesinin güzel bir kanıtı da budur aslında ve bu sebeple İslami yaşamı seçmiş olanlar konuştuklarına, anlattıklarına her zaman “Kur’an-ı Kerim” ve Efendimiz (s.a.v) in “Hadis İlmi” ile referans verirler.

Bakın “Avusturalya’lı yeni müslüman olmuş genç adam” yaşadıklarını anlatırken nasıl da benzer olayları deneyimlemiş…

http://video.google.com/videoplay?docid=8662070021240830848

Yoksa mucize, mucize dediğin başka nedir ki?

“Öz” e dönmek “Öz”üne yönelmek hiç de öyle anlaşılmayacak; deneyimlenemeyecek bir olgu değildir, mucize hiç değildir çünkü “ÖZ”de olan ve dışta olan “BİR”dir;  yeter ki sen aradaki “bağlantıyı” kurabil. Mucizeyi dışıında aramak yanlıştır, çünkü mucize sendedir aslında “SEN”sindir. Bunu anlayabilmen için aynaya bakıp da sen olarak gördüğün o alacalı, göz alıcı şık kıyafetleri çıkarıp, YENİ ELBİSEyi giymiş olmak yeterlidir.

YENİ ELBİSE kendine bir AYNAdan baktığını idrak ettirir.

Selam ve dua ile.

 

 

 
 
25.03.2009
ncaki2007@yahoo.com

http://sufizmveinsan.com