Mutlak Mantığın Gözlemi‏
V. Korhan Koral
 

İnsan, özünden gelen varlıksal sorunları çözümleyebilmek amacıyla farklı seviye ve kudrette olsa da düşünen ve düşünceyi yine farklı seviye ve kudretteki belirli bir mantık sinsilesi içinde sistemize ederek felsefesini oluşturan bir türdür. Varlıksal sorunları alemlerin ve kendinin nasıl ve neden  oluştuğuyla ve ne olacağıyla ilgilidir. Bu varlıksal sorunlarla ilgili dogmatik çözümleri olan herhangi bir inanç sistemini kabul etmiş bir sosyal çevrenin (aile, mahalle, toplum, v.b.) ferdi olarak dünyaya gelir. Kaynaklara ulaşma, irdeleme gücü ve temayülleri doğrultusunda doğuştan etiketlendiği inancı ya derinleştirir (felsefi veya doğmatik yollardan) ya  inkar eder ve başka bir inanç sistemini (inançsızlık inancı dahil) benimser ya da bilinmezci veya umursamazcı bir tavır takınır. Her durumda, inancı daha önce sistemleştirilmiş kalıplara dayanır. Bu kalıpların özüne nüzul etmedikçe derununda şüphe ve buhranı her an taşıyacaktır.

 

İster bir dine, ister bir felsefi görüşe, isterse bilinmezciliğe sarılsın, MUTLAK FELSEFE ye ulaşmadıkça her an değişebilecek bir inanç sahibidir. Mutlak felsefe, diyalektikle yani çok yönlü ve sürekli bir eleştiriyle artık çürütülemeyecek olacağı görülen salt gerçekliktir.  Felsefenin tanımı gereği Mutlak olamayacağını iddia etmek zansal veriler (izafi bilgiler) arasında ilaka (bağını) kuran aklın bu ilaka gücünün (mantığın) ancak izafi sınırlar içinde işleyebileceğini iddia etmektir. Bu durumda her tezin anti tezi olacak, sentez sürekli yenilenecektir. Mantığın, düzlemsel verilere dayanarak düzlem dışının bilgisini veremeyeceğini iddia etmek, mantığı dayandığı verilerin düzlemine indirgemektir.

 

Oysa varlığı felsefi bir sorun olarak ele alıp düzlemsel verilerden hareketle çürütülemeyecek mutlak mantığa ulaşma yolları, binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca gösterilmiştir. Bunun için insanlığın şu ortak gözlemlerine dayanılır:

 

1- Her tür oluş özünde değişimi taşır. Makro ve mikro planda her tür madde, enerji, fiil, hatta düşünce duygu ve idrak sürekli hareket ve değişim gösterir. Hiçbir oluş statik değildir.

 

2-Oluşların bu değişimi, halden hale geçişleri, zaman mefhumunu doğurur. Zaman maddenin ve özünde enerjinin hareketi, değişimidir.

 

3- Değişimsiz bir oluşun olamaması, her şeyin zamanın esiri ve zamanın eseri olduğunu gösterir ki aslında oluşun halden hale geçişi zaman mefhumunu doğurduğuna ve halden hale geçmeyen bir oluş olamadığına göre, zaman ve değişim kavramları oluşun bizatihi kendi karateristikleridir.

 

4- Değişim, hareket, halden hale geçiş, bir eneri gerektireceğine göre, her tür oluşun oluşturucusu enerjidir. Enerjinin kendisi de bizatihi hareket ve değişime endeksli olarak var olabilen bir oluş olduğundan, bu karakteristiği, farklı latifliklerde oluşturduğu tüm diğer oluşlara da yansımaktadır.

 

5- Her tür oluş başka oluşlara, temelinde bu oluşları var kılan enerji sirkülasyonuna bağlıdır. Enerji de sadece bizatihi değişen kendi kudretine dayanarak var olabiliyor olamaz. Dayandığı tükenmez bir kudret olmak durumundadır. Bir kudretin tükenmez olması için ise halden hale geçmemesi, yani değişimden münezzeh olması şarttır.

 

6- Bu durumda asıl kaynak oluşlar evreni düzleminde aranamaz. Ancak, bu oluşlar evreninin olabiliyor olması için oluşların karakteristiğinden tamamen farklı bir tükenmez kaynağın olması da zaruridir.

 

Öyleyse olması zaruri olan değişmez kaynak, mutlak anlamda değişimden, hareketten ve zamandan uzak olmak zorundadır. Tüm bu zorunlulukların çıkarımı gösterir ki, zamana endeksli oluşlar için O kaynak, ezeli ve ebedidir.

 

Bu durumda O, oluşturduğu enerji dahil tüm oluşlardan ayrıdır. Ancak oluşturduğu oluşlar O’ndan oluştuğu için, O’na bağlıdır. Böyle bir şeyin verilebilecek en iyi örneği rüyadır. Oluşlar evreni uykudaki bir adamın rüyaları gibidir. Rüyaların evreninden tamamen farklı boyutta bir bilinç ve kudret tarafından sürekli üretilmektedirler. Oluşlardan bir oluş olan bilincimiz, dini terminolojiyle dünya ve ahret hayatlarında asla MUTLAK’ın rüyası olmaktan bir adım öteye geçemeyecektir. Aksi hal izafi oluşun Mutlak olabileceğini söylemektir ki, Mutlak, olunacak bir şey değildir. Hali hazırda her an daim olarak değişmeden OLAN’ dır.

 

 
 
V. Korhan Koral
Samsun - 13.05.2009
http://www.korhankoral.com
korhan@korhankoral.com

korhankoral@gmail.com

http://sufizmveinsan.com