Rahman ve rahim olan Allahın adıyla başlarım. Her
amelimize, attığımız her adımımıza O rahmanın, O
rahimin nazarı altında mı başlıyoruz? Her ne kadar
biz Yüce Yaratanı görmesek de Allah (cc) bizi her
daim görüp gözetmektedir. Bunları herkes bilir de
kaçımız ne dereceye kadar uygulayabilmekteyiz?
Rabbimizin bize bahşettiği zerre yok ki onda bizim
için bir nimet bulunmasın. Nefes almak bir nimet,
nefes vermek bir nimettir. Etti iki. Her bir nimetin
şükrü üzerimize vacip olduğuna göre nefes alıp
verdiğimizde dahi Allah’ın üzerimizdeki nimetini
ödememiz mümkün değildir. Attığımız adımda,
baktığımız her nesnede, işittiğimiz her namede
Allah’ın üzerimizde nimetleri bulunmaktadır.
Başkaları defalarca bize ne derece iyi, ne derece
bilgili olduğumuzu söylerler bunu bizi sevdikleri
için yaparlar. Cemiyet içerisinde şahısların
ilgisini celp etmek nefse çok hoş gelir. Çünkü o
nefis daima bizim aleyhimize davranır ve bizi
böbürlenmeye ve büyüklenmeye götürür. İki cilt bir
şeyler okuyunca kendimizi âlim sayarız, doğrudur.
Çünkü bugün cemiyetin ekserisinin dinden diyanetten
yeterli malumatı yoktur. Cahillerin arasında ben
bilgili kalacağım ve nefsim beni böbürlendirecek.
Bir kaç soruya yanıt verince Siz ne çok biliyorsunuz
diyecekler. Bilseler ki, bu adam cahil, hem de kör
cahildir. Sonsuz ilim deryasında bizim
bildiklerimizin esamisi bile okunmaz, ama hakir
nefsimiz bizi bu cemiyet içinde âlim de yapmaktadır
muallim de. İlmin sahibi Allah Resulü (sav) idi ve O
mübarek Peygamberin Ehlibeyti. İslam Âlimlerinin,
din büyüklerimizin yazdıklarını bizim şöyle bir
gözden geçirmemiz bile bir ömre bedeldir, nerede
kaldı bilmek. Gerçi bilmek de kâr etmez hayatta,
olmak gerek. Mevlana misali pişmek ve yanmak gerek.
Rabbimizden bir an dahi gafil kalmamalıyız.
Rabbinden an miktarı gaflete düşen o an şeytanla
hemhal olacaktır. Yaratılış boşluk kabul
etmemektedir. Yaratılan hiç bir şey yoktur ki, boş
olsun. Hayrın olmadığı yerde şer vardır. Hakkın
olmadığı yerde de batıl vardır. Nefsimiz ve şeytan
batılı bize süsler de sevdiriverir. Kendimizi
devamlı surette hesaba çekmek durumundayız. Ölmeden
evvel ölmek zorundayız. Ben kimim nasıl bir insanım?
Ne kadar da günahkâr ve alçak bir insanım. Kişi
kendine yalan söyleyemeyecektir. Söylese de bunun
yalan olduğunu adı gibi bilmektedir. Kimseye itiraf
edemediklerimizi kendi kendimize itiraf etmeli ve
tövbe istiğfara yönelmeliyiz. Kibirden gururdan
yangından kaçar gibi kaçmak zorundayız. Devamlı
surette kendimizi hesaba çekmeli ve şu âlemde en
aşağılık insan kim, diye sorulunca kendi nefsimizi
kabul etmeliyiz. Kibir ve gurur bizim sıfatımız
olmamalıdır.
Yaratılış gereği Allah Teala hazretleri insana kendi
sıfatlarından bir kısmını bahşetmiştir amma,
kibriyasını asla vermemiştir. Kibirlenmek ve
böbürlenmek insanı felakete duçar edecek
hallerdendir. Yaratılmışlardan ilk kibirlenen şeytan
aleyhi lanedir. Âdem (as) efendimize secde etmesi
emredilince kendini O mübarek nebiden üstün görmüş
ve nihayetsiz bir azaba duçar olmuştur.
Gerçek âlimler, Allah dostları belli olmazlar.
Onlar kendilerini hiçbir zaman öne sürmemişlerdir.
Takvalarıyla, vakarlı duruşlarıyla bilinmişler ve
sevilmişlerdir. Yüzüne baktığın zaman sana Allah’ı
hatırlatan kişidir Allah dostu. Nefsini ayağının
altına alan ve Şeytanı dahi kendine hizmet
ettirebilen insanlardır onlar. Bizler o mübarek
zevatın yanında deryada bir damla isek bile bir
nimete ermişiz demektir. Allah bizleri
nefislerimizin şerrinden ve desiselerinden muhafaza
eylesin. Ehlibeyt İmamlarımızın ve veli kullarının
hatırına bizi de kendisine dost eylesin.
İnşaallahirrahman. |