Nefs Muhasebesi
Bilal Atış
 
 

Rahman ve rahim olan Allahın adıyla başlarım. Her amelimize, attığımız her adımımıza O rahmanın, O rahimin nazarı altında mı başlıyoruz? Her ne kadar biz Yüce Yaratanı görmesek de Allah (cc) bizi her daim görüp gözetmektedir. Bunları herkes bilir de kaçımız ne dereceye kadar uygulayabilmekteyiz? Rabbimizin bize bahşettiği zerre yok ki onda bizim için bir nimet bulunmasın. Nefes almak bir nimet, nefes vermek bir nimettir. Etti iki. Her bir nimetin şükrü üzerimize vacip olduğuna göre nefes alıp verdiğimizde dahi Allah’ın üzerimizdeki nimetini ödememiz mümkün değildir. Attığımız adımda, baktığımız her nesnede, işittiğimiz her namede Allah’ın üzerimizde nimetleri bulunmaktadır.

Başkaları defalarca bize ne derece iyi, ne derece bilgili olduğumuzu söylerler bunu bizi sevdikleri için yaparlar. Cemiyet içerisinde şahısların ilgisini celp etmek nefse çok hoş gelir. Çünkü o nefis daima bizim aleyhimize davranır ve bizi böbürlenmeye ve büyüklenmeye götürür. İki cilt bir şeyler okuyunca kendimizi âlim sayarız, doğrudur. Çünkü bugün cemiyetin ekserisinin dinden diyanetten yeterli malumatı yoktur. Cahillerin arasında ben bilgili kalacağım ve nefsim beni böbürlendirecek. Bir kaç soruya yanıt verince Siz ne çok biliyorsunuz diyecekler. Bilseler ki, bu adam cahil, hem de kör cahildir. Sonsuz ilim deryasında bizim bildiklerimizin esamisi bile okunmaz, ama hakir nefsimiz bizi bu cemiyet içinde âlim de yapmaktadır muallim de. İlmin sahibi Allah Resulü (sav) idi ve O mübarek Peygamberin Ehlibeyti. İslam Âlimlerinin, din büyüklerimizin yazdıklarını bizim şöyle bir gözden geçirmemiz bile bir ömre bedeldir, nerede kaldı bilmek. Gerçi bilmek de kâr etmez hayatta, olmak gerek. Mevlana misali pişmek ve yanmak gerek.

Rabbimizden bir an dahi gafil kalmamalıyız. Rabbinden an miktarı gaflete düşen o an şeytanla hemhal olacaktır. Yaratılış boşluk kabul etmemektedir. Yaratılan hiç bir şey yoktur ki, boş olsun. Hayrın olmadığı yerde şer vardır. Hakkın olmadığı yerde de batıl vardır. Nefsimiz ve şeytan batılı bize süsler de sevdiriverir. Kendimizi devamlı surette hesaba çekmek durumundayız. Ölmeden evvel ölmek zorundayız. Ben kimim nasıl bir insanım? Ne kadar da günahkâr ve alçak bir insanım. Kişi kendine yalan söyleyemeyecektir. Söylese de bunun yalan olduğunu adı gibi bilmektedir. Kimseye itiraf edemediklerimizi kendi kendimize itiraf etmeli ve tövbe istiğfara yönelmeliyiz. Kibirden gururdan yangından kaçar gibi kaçmak zorundayız. Devamlı surette kendimizi hesaba çekmeli ve şu âlemde en aşağılık insan kim, diye sorulunca kendi nefsimizi kabul etmeliyiz. Kibir ve gurur bizim sıfatımız olmamalıdır.

Yaratılış gereği Allah Teala hazretleri insana kendi sıfatlarından bir kısmını bahşetmiştir amma, kibriyasını asla vermemiştir. Kibirlenmek ve böbürlenmek insanı felakete duçar edecek hallerdendir. Yaratılmışlardan ilk kibirlenen şeytan aleyhi lanedir. Âdem (as) efendimize secde etmesi emredilince kendini O mübarek nebiden üstün görmüş ve nihayetsiz bir azaba duçar olmuştur.

Gerçek âlimler,  Allah dostları belli olmazlar. Onlar kendilerini hiçbir zaman öne sürmemişlerdir. Takvalarıyla, vakarlı duruşlarıyla bilinmişler ve sevilmişlerdir. Yüzüne baktığın zaman sana Allah’ı hatırlatan kişidir Allah dostu. Nefsini ayağının altına alan ve Şeytanı dahi kendine hizmet ettirebilen insanlardır onlar. Bizler o mübarek zevatın yanında deryada bir damla isek bile bir nimete ermişiz demektir. Allah bizleri nefislerimizin şerrinden ve desiselerinden muhafaza eylesin. Ehlibeyt İmamlarımızın ve veli kullarının hatırına bizi de kendisine dost eylesin. İnşaallahirrahman.

 

 
 

Bilal Atış
İstanbul - 19.11.2008
http://sufizmveinsan.com

b.atis73@gmail.com