Yıllar önce meşhur iki komedyenin sahne showunu izlerken
geçen bir cümle hala yankılanır kulaklarımda.
Arkadaşının yanına elinde kitaplarla giriyor
oyuncularan biri. Ve şöyle bir konuşma geçiyor
aralarında.
-
Nerden böyle?..
-
Kurstan.
-
Ne kursu?..
-
İngilizce..
-
Yaaa…
Sonra kursiyer hava atma adına kelimeleri eze büze
birkaç lakırdı ediyor İngilizce… Ne gramer, ne fonotik.
Lisan hak getire!… Kursiyer söze devam ediyor;
-
Söktüm, valla fena halde söktüm bu İngilizceyi…
Arkadaşı lafı yapıştırdığında hepimiz kahkahadan
yıkılıyoruz:
-
Belliiii beliiiii…
Maşallah öyle bir sökmüşsün ki, bir daha dikilmesine
imkan yok!....
***
Neden anlattım bunları?...
Konunun tasavvufla bağı ne?...
Tasavvufu ne kadar söktük, diye sormak geldi içimden…
Evrendeki varlıkları once canlılar ve cansızlar diye
ayırdık. Canlılar cansızlardan üstündür dedik. Canlıları
ayırdık, bitkiler hayvanlar ve insanlar olarak. En
üstünü insandır dedik. İnsanı ayırdık müslüman bir
millet ! olarak. Müslümanlar ve diğerleri dedik.
Sonra tasavvuf ehlini mertebelendirdik. Tasavvufu
merdiven, mertebeleri basamak yaptık. Yedi mertebe var
dedik . En üst mertebeye gore hepsi alt mertebedir dedik
azımsadık.
Her mertebenin bizde olduğunu ve her an açığa çıktığını
unuttuk.
Ayırdık da ayırdık. Surete gore, bilinç, zihin düzeyine
gore kıyasladık. Bitkiyi, hayvanı, cansızı varlıktan
bile saymadık…
Aslına dönüşü yanlış algıladık. Her noktadan çıkan
mananın tekamülünü Hakikatini tanıma olduğunu sandık.
Bir bitkinin tekamülünün çiçek açmak olduğunu, bir taşın
tekamülünün elmas olmak olduğunu unuttuk. Rahat sıcak
evlerimizde internette gezinip son bilgileri alırken
bunu bize sağlayan teknolojik gelişimin de evrenin
tekamülü olduğunu unuttuk. Bunu sağlayanların da bunun
için var olduğunu hiç düşünmedik.
Oturduğumuz koltuğun imalatçısını, yediklerimizi
üretenleri, yaşadığımız evin işçisini ayırdık
kendimizden. Bir biz varız dedik Hakikat yolcusu, bir
diğerleri dedik perdeli günahkar !! Her varlığın aynı
noktadan çıktığını unuttuk. Hakikatin istediği mahalden
istediği şekilde çıkabilme kudreti olacağını göremedik.
Biz cenneti hakettik onlar cehennemliktir dedik!!
Demedik mi?? Bir sor bilinç altına. Bir bak bakışının
aslına. Kandırma kendini.
Hepimizin özü BİR dedin, dedin de ne kadar öyle
yaşadığını düşün bakalım…
Tek yaratılış nedeni çiçek açmak bitkinin. Yaratılış
nedeni teknolojiyi geliştirmek, yaşamı kolaylaştırmak
üretenlerin, çalışanların.
Kendini birim varlık gördüğün kadar ayırırsın
varlıkları. Ayrı gördüğün kadar perdelisin. Kendini ne
kadar tasavvuf ehli sansan da. Ne kadar idrakim yüksek
desen de…
Birim varlıktan çıkabilen kapsar tüm alemleri. Mutlak
şuurda kendini bulan kendinde bulur çiçeği, hayvanı,
taşı , ağacı. Mutlak BEN kapsar tüm frekansları.
Genişler gönlü, genişler de tüm evreni saracak gibi
olur. O zaman kendinden ayrı ne kalır kı. O zaman görür
her mananın sadece var olduğunu. Programını ortaya
koyduğunu. Her var olanın var oluşuyla secdede
olduğunu.
Varlık bile görmez artık kendinden kendinedir bakışı…
Nasıl mı olacak . Mutlak BEN e nasıl mı kavuşulacak !!.
Kavuşulmayacak. Farkedilecek. Unutulan hatırlanacak.
Tesbih zikre dönecek. Kendine yol çizme. Uzun yollar
sonunda ulaşılacak bir nokta sanma. Mutlak BEN i
uzaklarda arama. Sen zaten Mutlak BEN sin. Sadece bunu
unutma !
Mutlak BEN olduğuna iman ettin mi? Ettin. Başka varlık
mı var ki nasıl etmeyesin!. Mutlak BEN yaratmıştır
evreni bunu da biliyorsun. Eee ?? Evet ya doğru anladın.
Bilmece bulmaca değil bu. Hakikat ayan beyan ortada
yeter ki görmeyi iste.
Güzel dediklerin gibi, ayırdığın, kötü gördüğün, tepki
gösterdiğin her birimi mutlak BEN ilminde ilmiyle var
etti. Öyle diledi. Tam da öyle . Ne bir fazla ne bir
eksik. Kavgalar, didişmeler birimlere aittir. Eleştiri,
dedikodu, eksik yanlış görme birimlere aittir.
Önce bir taşın, çiçeğin, ağacın, eksik gördüğünün, alt
tabaka gördüğünün önünde eğileceksin. Kendi Hakikatini
bildiğin gibi karşıdakininkini de bilip aynı seviyeden
bakmayı öğreneceksin. Mesleğin, yeteneklerin, tasavvuf
bilginle öndeyim demeyeceksin. Evindeki eşyada,
mutfağındaki hamam böceğinde, uçan kuşta, yediğin
domateste ilk once Hakk’ı göreceksin.
Karşıdakinin varlığının Hakk’ın varlığı olduğunu bildin,
farkettin. Ancak Hak gözünde hala suretse karşıdakini
suretinden çıkardın Hak suretine bürüdün !! Kendini de
hala suret görüyorsun. O zaman şirktesin.
İsmi Allah olanın bir işaret olduğunu, isimlerin gerçeği
anlatamadığını idrak ettin. Kendinin de suretden ibaret
olmadığını, isminin bir işaret olduğunu anladın. Vehmi
benliğini farkettin , TEKliği kavradın. Karşındakinde
yine Hakk’ ı göreceksin ama bu sefer gerçek anlamda.
Kendine suret demeden, karşındakine suret demeden. Gören
Hak olacak işiten Hak…
Bu
süreçler hemen olmayacak elbette. Elbette once O ‘nun
manaları diyeceksin..Çünkü egon yerli yerinde dururken,
sen hala sahte benliğine ben derken, bir böceğe nasıl
BEN diyeceksin ???
Nasıl mı BEN diyeceksin ?
Önce eğil. Teslim ol. Önce evrene teslim ol. Her gelene
teslim ol. Kendi haline de teslim ol. Hiç var olmaya
çalışma. Ayakta durmaya, yıkılanları inşaa etmeye
uğraşma. Bırak yıkılsın, bırak elden çıksın…
Sahte bir ben var ettin ona BEN demeye çalışıyorsun.
Sahte benliğine BEN demeye çalışma. O zaman sınırsız
okyanusu alıp bardağa koymaya çalışırsın.
Sen var olmadın ki hiç BEN diyesin. Önce hiç var
olmadığını farket. Sonra sende BEN alemlere BEN desin.
Alemleri, evreni kendinde bulsun. Okyanus okyanusluğunu
bilsin. Damla ben okyanusum demesin.
Bazen karışır kafalar, kilitlenir bilinçler. Ama
basittir Hakikat. Neden zorlaştırmaya çalışırsın.?
Hiçbir zaman iki tane ben olmadı. Ben diyen BEN den
başkası olamadı. Olamaz. İkiliği sen yaratıyorsun. Sana
SEN derken yanlış anlıyorsun. Yanlış bakanın gözünde,
duyanın kulağında. İkilik çift görende. TEK hep aynı TEK…
“
Allahu Alem… |