”Ağacın kıvam bulması meyveyi
haber vericidir,ruhun kıvam bulması da hakikati haber
vericidir.Şu halde, ruhu hakikatle kıvam bulmuş
kimselerdir ki devran onlara ölümsüz bir hayat
bahşediyor.
Yaşayan,devam eden onlar....Ölseler de ölmeyen gene
onlar !”
Samiha Ayverdi Hanımefendi’nin “YAŞAYAN ÖLÜ”
kitabından alıntıdır..
AHMED KUDDUSİ HZ. LERİ
VE HZ.MEVLANA
Hz. Kuddusi, bir gün Konya’ya giderek, Mevlana
Celaleddin-i Rumi’nin kabrini ziyaret etmek ister.
Türbenin önüne vardığı zaman, türbedar, kapıları
kilitlemiş gitmek üzeredir. Hz. Kuddusi, türbedara,
türbeyi açması için ne kadar rica ettiyse de, türbedar:
“Akşam oldu, açma izni yoktur.” Diyerek, onun ricasını
kesin bir şekilde reddeder. Bunun üzerine Hz. Kuddusi,
şu güzel methiyeyi okumaya başlar:
Sensin velîler şâhı,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Affet şu ben gümrâhı,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Bed-kâr-u-âvâreyim,
Pür-zenb ü bî-çâreyim,
Âsî yüzü kâreyim,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Gâyet azîmdir câhın,
Mahbûbısın Allah'ın,
Dâr-ül-emân dergâhın,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Sen şol ulu sultânsın,
Ki server-i merdânsın,
Hem ma'den-i irfânsın,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Çün tıfl iken ey Sultân,
Eflâki etdin seyrân,
Oldu melâik hayrân,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Muhtâcınam in'âm et,
Mihmânınam ikrâm et,
İhsânını itmâm et,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Kapunda çok muhtâcân,
Erer murâda her ân,
Devrinde sürer devrân,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Bencileyin yok gümrah,
Lâkin dedim eyvallah,
Geldim sana şey'en lillah,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Âriflerin sultânı,
Dertlilerin dermânı,
Kuddûsî'nin cânânı,
Yâ hazret-i Mevlânâ!
Hz.
Kuddusi, bu şiiri okuyup son dörtlüğü söylediği anda,
türbenin kapıları kendiliğinden açılır. Hz. Kuddusi
türbedarın şaşkın bakışlarından habersizce ziyaretini
yaparak oradan ayrılır. Ertesi gün bu hadiseyi duyan
Mevlevi şeyhleri ile bir kısım ulema: “Bu, mutlaka
Bor’lu Kuddusi’dir derler.
ALINTIIDIR...
*******************
Ahmed KUDDUSİ Hz. lerinin ayağının altında yazı yazmam beni çok duygulandırdı, nedendir bilemiyorum bir
tarih anısını hatırlattı : Sultan Ahmed Han, Hz
Muhammed s.a.v mı öyle çok severmiş ki, ayak izini
yaptırtıp, yazdığı bir şiirle beraber, onu, sarığının
üstünde taşırmış..İşte bu muhabbetten İstanbul’un
derin-manidar anlamlı SULTAN AHMED CAMİİ
olmuş..Başındaki taca ayak izi konmuş olan bu ismin
,ayağının altına yazmak da aynı şey, bendeniz
için..Hayatımıza aniden giren ismi güzel bu Zat-ı A’li
ruhu-AHMED KUDDUSİ, hürmetle anıyorum.Onlar yaşamaları
gerekenleri yaşamışlar. Bugün de hala aynı şeyler
devretmekte ve bizler farketmemekteyiz ne yazık ki..
Hiç Allah aşkla yarattığı kulundan vazgeçer mi? Allah
muhabbetinden Muhammedini yaratmış, O’ndan da
bizleri..Hepimiz Hz.Mevlana’nın dediği gibi AŞK
ÇOCUĞUYUZ. Bir tekimizden bile vazgeçmez O.
Geçen aralık başında biz de, bir Konya-Mevlana gezisine
katılmıştık..Çok az vakitli bir geziydi.İlk gün;Hz.Mevlana
nın huzuruna girdiğimde, DEV-ASA bir mıknatısa
tutulmuştum..Sandukanın tam karşısındaki köşede, bir
sütunun dibinde duvara yapışmış, yok olmayı
istemiştim..Bu Dev-Asa mıknatıs beni öylesine
çekiyorduki ,ben yoktum..Aynı demir tozu zerreleri
gibiydim..Çekim gücünden ne hareket edebiliyor, ne de
konuşabiliyordum..Sadece hiç durmadan ağlıyordum ve
sandukaya bakıyordum..
Bu esnada yanıma bir hanım geldi ..Derin-mercekleşmiş
siyah gözleri olan bu sıradan görünüşlü hanım, bana
bakıyordu ve hiç durmadan konuşuyordu..Ama ben onu
duyamıyor ve sorularına ağlamaktan cevap veremiyordum..O
hanım, Hz Mevlana’ya gelmeden evvel, ilk evvela,
Sadreddin Konevi Hazretlerini ziyaret etmemi ,sonra Hz
Şems’i ziyaret etmemi, en nihayetin de de Hz Mevlana’ya
gelmemi söylüyordu, ben de başımı sallıyordum..Usulü
buymuş,edebi buymuş.O esnada,bizim grubun başındaki
mevlevi dedesi yanıma gelmişti ve otobüste sormuş
olduğum cevabı türbede vereceğini söylediği için,
cevabımı anlatıyordu..
Sorum ;”neden sanduka da iki sarık vardı.?”.Cevabım;
“çünkü oğlu ve Hz Mevlana aynı yerde meftundur ve o iki
sanduka tek bir örtü ile örtülüdür ..”Dedemiz
konuşamadığımı görünce gitti.Daha sonra ise otobüste
bana bir şiir yazdı..Manası kısaca Hz Mevlana’nın
huzurunda saklanmayıp ,açığa çıkmakla alakalıydı:).O
hanımsa, sürekli konuşuyordu; bu kapının hacetler kapısı
olduğunu anlatıyordu..Ne zaman derdi olsa, sıra ile bu
3 piri ziyaret ettiğini ve müşküllerinin çözüldüğünü
söylüyordu, bense onunla konuşmak istemiyor ve yanlız
kalmak istiyordum ..Daha doğrusu kadının gözlerinden ve
sözlerinden onu istiyordum ama çekim alanımım buna izin
vermiyordu.Hanım konuşmalarını bitirince dedi ki”aramıza
hoşgeldin”ve dönüp gitti..O hanım, o vakitten beri daima
aklımdadır..O zaman, kendisine bakamadığım için özür
diliyorum ve kendisine selamlarımı hürmetle sunuyorum..
.........................
Ertesi sabah 9 da istanbul’a geri hareket
edecektik..Sabah kahvaltı yapmadan doğruca, Hz
Mevlana’nın türbesine gittim.Müzeler kanunu dolayısı ile
türbe kapalıydı..Ben de tam karşısındaki üçler
mezarlığına girdim..Hz Metli Dedenin kabrine gidip,
kitabesini yazmaya karar verdim..Hayatımda ilk kez başka
bir şehirde bir kabristanlıkta yapayanlızdım,kabristanlığın
sonuna dek gittiğim halde ,hala Metli Dede’ye
rastlamamıştım.Dönmeye karar verdiğin an karşıma
çıktı..Oturup yazmaya başladım..Metin çok uzundu ve
vakit kısa idi ve çok azı kalınca bıraktım..Daha sonra
nasılsa Emel Hanım bu görevi yerine getirecekmiş, yeni
anlamış olduk:)
Hızla Mevlana hz lerinin kapısına geldim..Kapı yine
kapalıydı .içerdeki görevliye kapıyı açmasını
söyledim..Açma saatinin gelmediğini söyledi.Kapıya
yaslanarak, ağlayarak vedaya başladım..O sırada cep
telefonum çaldı ,açtım .Kardeşim:” Şems’e gel, çabuk
“diyordu..Ve neler olduğunu anlatıyordu, “sen de iste”
diyordu..
Hemen bir taxi durdurdum ..Şems hz lerine
gittim..Türbedarın odasına sevinçle girip, çay suyu
kaynatma makinesinin düğmesine bastım..Fincamı ,poşet
çayımı alıp sandukanın karşısına yere bağdaş kurup
oturdum..Hiç durmadan havadan sudan ,neşeyle
konuşuyordum..Şımartıldığım için, her zamanki gibi
dozumu kaçırıyordum tabiii..
Görevli geldi, “siz misafirsiniz oturun ben servis
yapacağım” dedi..Ve hayatımda ki en lezzetli poşet çayı
içtim ve birkaç bisküviyi yedim..Amma önce açılan kuyuyu
koklamıştım .içeriden öyle hafif çiçek kokuları
geliyordu ki bir kuyu nasıl bu kadar hafif ve çiçek
kokardı anlayamadım !!
Çay içerken hiç birşey göremesemde çok mutluydum, çünkü
aynen şunları hissediyordum.
Sabah namazı sonrası muhakak ki Hz Mevlana ,hocası Hz
Şems’in mekanını ziyaret ediyordur..Onlar birbirlerinden
hiç ayrılmadıkları için adresim doğrudur..Ve onlar
kimseyi kapılarından boş çevirmeyen padişahlardır...
Bu ziyaret benim hatıralarımın en
neşeli-güzellerindendir..Ve onu Ahmed Kuddusi hz lerinin
ayakları altına sermekten çok bahtiyarım...Allah insana
neler neler hediye ediyor da, bizler bunların
farkındalığına eremiyoruz..Elle tutulur,gözle görülür
hiç bir şey olmasa da, asıl huzur ve mutluluğu
yaşayanlarla yaşıyoruz...Duygularımız-hislerimiz
olmasaydı madde neye yarardı ki;ilmin manası
hislerle-sezgiyle çözülüyordu..İlmin bittiği yer, belki
de, aklın ve maddenin bittiği yer olup,aklın-beynin
kendisini, latif kalbe teslimiyeti ile hissi
oluyordu..Kalbe akıp gelen feyizler kendini ,kendine
anlatıyordu..Duyguyu ve hisleri inkar etmek, kendini red
etmek değil midir?Aşk,letafet maddeyle anlaşılabilir mi?
İKİ DENİZDE GEREKLİ AMA İKİ DENİZDEN DEN GEÇMEK DAHA
GEREKLİ..Ne mutlu bizlere ki, ülkemizin her yanı İKİ
DENİZİ YARIP GEÇEN ALLAH ERLERİ-SEVGİLİLERİ -AŞIKLARI
ile dolu..Onlar bizlere hayat hikayeleri ile hala
mürşidlik yapıyorlar..Biz ölmedik, ölmeyiz
diyorlar..Hala davet ediyorlar,hala öğrencilerini arıyor
ve avlıyorlar:)ŞİMDİ AV ZAMANI