Duymuş muydunuz bilmiyorum,
ama ben ilk duyduğumda çok sevmiştim şu deyişi:
“Dünya koca bir pencere; her insan bir kere baktı, geçti…”
Ne kadar çok şey anlatıyor, bir o kadar sade ve basit
haliyle.
Mesela “pencere”;
çok önemli, çünkü ne kadar geniş olursa o kadar
fazla manzaraya hakim olacaksın. Penceren darsa,
perspektifini genişletmek önemli, bu yönde çalışmalısın…
Bakan gözler;
ne kadar keskinse o kadar gerçeklere vakıf olunacak…
Keskin gözlere sahip olmak için uğraşacaksın ki daha
uzaklara bakarak daha fazla sistemi okuyabilesin, ufkunu
açabilesin…
Ve rehberin;
ne kadar iyi tarif ederse o kadar bilinçli ve doğru
yönelecek, arka planı daha iyi okuyabilecek, manzaradaki
illüzyonlara aldanmadan, takılı kalmadan; gerçeklere
vakıf olacaksın…
Pencere ne ola ki?
Beynin! Ana rahmine düştüğün 120. günden itibaren
sistemi algılamana yarayan ve aldığın çeşitli tesirlerle
oluşmaya başlayan beynin senin dünyan… Beynin senin
sisteme açılan penceren… Ne kadar yüksek kapasitede ise
o kadar geniş perspektiften bakacak, farklı açılardan
okuyup aslı görmene yarayacak... Beyin kapasiteni
geliştirmek yönünde çalışmalısın. Beyin, algılama
kısıtlılığına bağlı olarak her ne kadar maddesel bir
oluşum gibi gözükse de aslında o senin esma bileşimin…Beynin
ve bedenin orijininde bir frekans yumağı olarak var olan
esma bileşimin…Evren ise frekans okyanusu. Beynini
geliştirmeli (yani esma bileşimini değiştirmelisin) daha
yüksek frekanslara getirmelisin ki okyanusun
derinliklerine dalabilesin… Esma bileşimini
değiştirebilmek senin fiilinden geçer… Sadece düşünerek
esma bileşimini değiştirmek, sünnetullaha aykırı, yani
sistemin işleyiş prensiplerine… Nasıl yeryüzünde yer
çekimi var; balkondan düşen eşyanın parçalanması
önlenemez ise beyin kapasitenin arttırılması için efal
boyutuna ait tüm gerekli, tavsiye edilen ve emredilen
fiilleri uygulayacaksın. Riyazatlar, dua, namaz, zekat,
hac hepsi pencereyi genişletmek için “olmazsa olmazlar”,
sistem bu şekilde yaratılmış, püf noktası burada başka
yolu yok. Ayrıca yediğin içtiğine kadar ortaya koyduğun
tüm fiillerin beyin kapasiteni geliştirme yönünde olmalı…
Sadece düşüncelerimle değişiklik yaparım demek,
şeytanına tabii olmak demek. Bu durumu Risal-i Gavsiye
adlı eserinde Gavs-ı Azam Abdülkadir Geylani Hazretleri
(k.s.a) şu şekilde anlatmış: “İlim, Alimin şeytanıdır”.
“Ve
sonra Rabbim buyurdu:
— Ey Gavs-ı Â’zam! İlim sahibine Benim yanımda hiçbir
yol yoktur; ancak imandan uzak bir ilmin yalnız başına
sahibini Allah’a kavuşturamayacağını kabul ettikten
sonra yol bulabilir. Çünkü imandan uzak bir şekilde o
ilmi alıp o vaziyette kalırsa şeytanlaşır.”
İmanı nasıl sadece beden merkezli yaşamak SINIRLILIK ise,
aynı şekilde sadece düşünce boyutunda kalmak da aynı
şekilde SINIRLILIK’tır.
Ya bakan gözler?
Gözler, duyguların en kolay okunduğu, iç dünyanın dış
dünyaya yansıdığı yüzündeki en önemli nokta…
Sevinçlerin, üzüntülerin, kızgınlık, kırgınlık ve hatta
hırsın en iyi gözlerinizden okunur. Duyguları
yoğunlaştığında, çoğu insanın gözüne ayrıntıları
göremeyecek kadar yoğun bir perde iner, öyle ki bazen
dışardan bakıldığında o buğulu perde fark edilebilir
bile…
Oysa ki açılan pencereden
(dünyandan) sistemi okuyabilmek için keskin görüşe
ihtiyacın var; tarafsız ve yorumsuz olarak yaşananları
okumak için net
görüş mesafeni artırman gerek!
Ne var ki duyguların hep gözlerinin önünde perdedir.
Misal; sevgin, çocuğunla ilgili gerçeklerin önüne perde
indirir; üzüntülerin, olan bitenin hikmetini anlamak
yerine, olmuş bitmişle seni kayıtlar. Kızgınlıkların
veya hırsların ise yaşadığın olay ve kişilerle ilgili
önyargılarını oluşturarak, haksızlıklara sebebiyet verir.
“DUYGULAR ŞAŞI BAKTIRIR”
Duygu savaşına girmek şarttır. Zayıf (duygusal)
taraflarını belirleyip, üstüne gitmeli; her defasında
yenilsen dahi en azından savaşı kaybettiğinin
farkındalığı ile bir sonrakine daha iyi hazırlanmalısın.
Kendi kendini bu savaşa soktuğunda ve ortada bir savaşın
olduğunun farkındalığıyla mutlaka ilerleme
kaydedeceksindir.
Aksi takdirde ŞAŞI
gözlerinle, okyanusun dalgaları arasında istikameti
tutturamadan ve dolayısıyla hedefe birazcık dahi
yaklaşamadan, bir o yana bir bu yana savrula savrula
yaşarken, aklında cevap bulamayan sorularla ve “galiba
ben yaşamı doğru okuyamadım” kaygısıyla şu kısacık ömrü
tüketip sonunda “kör olarak” göçüp gitmek de var işin
ucunda…Muhteşem manzarayı göremeden çekip gitmek,
maalesef bir sonraki manzaranın da görülememesi demekmiş…
Dünya manzarası bir sonraki manzarayı görebilmek için
gerekli gizli anahtarlara sahipmiş, tespit edip,
kaydettiğin anahtar bilgiler, bir sonraki etaptaki
performansının ana belirleyicisi!
Allah (c.c.) şöyle buyurmuş:
“Bu
dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice
yolunu şaşırmıştır.”
(İsra/72)
Ve Rehberin:
Rasul ve Nebi’ler olmasaydı kimin Allah sisteminin
işleyişi hakkında bir fikri olacaktı? Kimin bir sonraki
aşamaya hazırlığı olacaktı, manzaraya bakış açımızı
genişletmeyi ve gözlerimize daha keskin bakış edinmeyi
bize kim öğretecekti? Anahtarlar nerede, anahtarları
görebilmek için nerelere, nasıl bakmak gerekir, nereden
bilecektik?
Manzaradaki bizi kandıran ilüzyonist hilelerden nasıl
haberimiz olacak ve onlardan nasıl kurtulacaktık?
İşin gerçeği bize nasıl bakmamız ve nereye bakıp, nereye
bakmamamız gerektiğini anlatan Rasul ve Nebiler
olmasaydı, herhalde hepimiz ne kadar kapasiteli olursak
olalım, “onların ulaştırdığı ilim” olmadan ne yapmamız
gerektiğinden habersizdik. Hani araba sürmeyi bilmeyen
bir kişiye teslim edilen super hızlı, güçlü bir araba
misali… Kullanmasını bilmedikten sonra bahçedeki araba,
olsa olsa herhalde yerinde sabitlenmiş küçük bir
barakanın hizmetini görüp, çürüyüp giderdi ancak…
Efendimiz (s.a.v)’in ilim mucizesi olmasaydı ve
varislerine intikal ettirilmiş olmasaydı, bu konuları
konuşuyor, yazıyor, kendimizi geliştirmeye ve
hazırlamaya çalışıyor olamazdık..
Yunus Emre der ki:
Kadılar müftüler cümle geldiler
İlimlerin bir arada koydular
Sen bu ilmi kimden aldın diye sordular
Bir kâmil mürşide varmadan olmaz
Varıp da sözünü tutmadan olmaz
Yunus Emre
Ehlinin sohbetinden dinlediklerimden anladığım kadarıyla
ve sen hitabıyla kendimi muhatap alarak yazdığım bu
yazıyı her zamanki gibi paylaşmak istedim.
Selamlarımla, |