İslam’da aslolarak, herhangi
bir insan değil her bir insan halifelik potansiyeline
sahiptir. Dikkat edelim burada bir Müslümandan bile
değil, sadece en yalın haliyle insandan bahsediyoruz.
Çünkü İslam’a göre
insan, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir.
Bu düsturu, İslam’da ruhbaniyettin olmaması ve
dolayısıyla her insanın kendi kurtuluşunu yine kendi
birikimiyle sağlamak zorunda olduğu gerçeğiyle birlikte
ele aldığımızda, -insanlık tarihinden de bildiğimiz
üzere siyasete bulaşmamış bir ruhbanlık da, aslında
tanımı ve fonksiyonu gereği zaten muhal olacağından-
dinin ve siyasetin hâlihazırda, İslam’ın özünde
birbirinden ayrılmış olduğunu fark ederiz. Bu da bize
İslam’ın –İslamı da tüm dinlerin özü ve saf hali olarak
düşündüğümüzde, dinin- laik olduğunu gösterir. Laiklik
fikri, dejenere olmuş bir Hristiyanlık taassubuna tepki
olarak ortaya çıktığı için, dinin zıddı sanılmıştır.
Oysaki laiklik, dinsel kaygılarla ortaya çıkarılmamış
olsa da, derin anlamıyla düşünüldüğünde, dejenere olmuş
herhangi bir dinin, o dini saf haline dönüştürme
işlevini görecek şekilde, zıttıdır. İşte tam da bu
yüzden, mutlak
dinin zıddı olmak şöyle dursun, bir özelliği ya da
unsurudur.
“İngilizler esaret altında
bulundurdukları İslam Alemine karşı daima baskısını
kolayca sürdürebilmek için değerli bir alete, bir araca
muhtaçtırlar. Bu gereksinimlerini zaman zaman açığa
vurmuşlardır. İngilizlerin gözünde bu değerli araç,
hilafet makamına oturtacakları kişidir… Sömürgeci
Devletlerin hiç vazgeçemedikleri usül, Müslüman
memleketlerini taassup zincirinde bağlı tutmak, böylece
göz açmalarını, hak ve hürriyet aramalarını önlemektir.
Bize de, yarın paylaşacakları bir sömürge gözüyle
baktıkları için, yıllardan beri bizi, üç yüz milyon
Müslüman’ın halifeliği sözüyle oyalamışlar, böylece
Ulusumuzu taassup baskısı altında tutmaya
uğraşmışlardır.
Hâlbuki bu üç yüz milyonluk dayanışma iddiasının hiçbir
esasa dayanmadığı, dünya savaşında emperyalist
devletlerin Müslüman uyruklarını, düşman sıfatıyla her
cephede karşımızda görmemizle ve Almanların
tesiriyle ilan ettiğimiz mukaddes cihadın hiçbir netice
vermemesiyle belli olmuştur. Biz halifeliği
kaldırdığımız zaman sömürgeci ve emperyalist devletler,
‘Bizi tehdit eden bir tehlike ortadan kalktı. Müslüman
Birliği sistemi sarsıntıya uğradı’ diye
sevinmeyeceklerdir. Tam tersi, ‘Bize, Müslüman
memleketlerini uyuşuk bir durumda tutmak imkânı veren
bir vasıta elimizden kaçtı’ diye dövüneceklerdir, bize
karşı hücuma geçeceklerdir.” Mustafa Kemal’in bu konuda
da yanılmadığı, 3 Mart 1924 tarihinde hilafetin
kaldırılması olayının Batı’dan gelen yankılarıyla
kanıtlandı. Batı basını, bir koro düzeyinde şu şarkıyı
söylüyordu: “Bu ne gaflettir! Türkler, hilafetin
etrafındaki kutsal birliği elden kaçırıyorlar..”(36)
“Dâhil olmakla bahtiyar
olduğumuz İslam dininin, asırlardan beri alışılmış
olduğu üzere bir siyaset vasıtası mevkiinden
kurtarılması ve yükseltilmesinin elzem olduğu hakikatini
müşahede ediyoruz.”(37),
“45 yıl içinde Anadolu evlatlarından Yemen’e gidip
ölenlerin sayısını biliyor musunuz? Bir buçuk milyondur.
Bu, kayıtlara geçen sayıdır. Buna ek yapınız. Suriye’yi
beklemek için, Irak’ı beklemek için ve bir takım çevreyi
beklemek için boş yere harcadığımız evlatlarımızın
sayısını düşününüz.”(38)
Kaynaklar:
(24)
Niyazi Ahmet Banoğlu, fıkra
Nükte ve Çizgilerle Atatürk, s. 31
(25)
Atatürk’ün Söylev
ve Demeçleri, c. 2, s. 93- Balıkesir’deki Paşa Camii
hutbesi- 7 Şubat 1923
(26) Avni Altıner,
Her Yönüyle Atatürk, 2. Baskı, Bakış Kütüphanesi,
İstanbul, 1974, s. 376
(27) Atatürk ve Din
Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, s.32
(28) Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s.86
(29) Sadi Borak, Atatürk ve
Din, 2.bskı, Anıl Yayınevi, İstanbul,1996, s.87
(30)
Atatürk’ten kalan
el yazısı belgelere dayanarak- Bütün Dünya Dergisi
2001/2, s.48-53
(31)
Söylev, G.M.K.
Atatürk, 1927
(32)
Mehmet Önder,
Atatürk Konya’da, s.3
(33) Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri, 1959, c.2, s. 90
(34)
Yusuf Kemal
Tengirşek, Atatürk Din ve Laiklik, s. 138
(35) Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri I-III, II. Cilt, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989,
s. 94
(36)
Yaşar Öztürk-
Bütün Dünya Dergisi, 2004/3 s. 21-26
(37)
Mustafa Baydar,
Atatürk Diyorki, s. 56
(38)
Atatürk’ün 17
Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresi öncesi halka
seslenişinden |