Gelecekten beklentilerimizi gözler önüne sermeden
önce, geçmişten günümüze gelen dinamikleri
belirlersek, konuya daha kalıcı bir cevap bulmak
mümkün olacaktır.
Günümüzde anlaşılan en önemli gerçek, insan faktörü
ve onun ürünleridir. Daha geniş manada; geçmiş ve
gelecek insanla şekilleniyor ve onun ürettiği
malzemelerle hayat, huzur veya huzursuzluk
noktasında bir seyir gösteriyor. Şu halde insanın
çeşitli sistemler içindeki yeri, insanlığa sunduğu
mesajlar, özlemleri, gerçekleştirdikleri, ilişkileri
gözden geçirilmeli, olumlu manada bir yükseliş
grafiği gösteriyorsa gelecekte bu birikim devam
ettirilmeli, eğer tersi bir durum söz konusu ise
yeni arayışlara girilmelidir.
Şimdi bu hakikatlerin ışığında meseleye dikkat
nazarıyla bakalım.
Dünya yeniden yapılanmaya giderken güç sahibi
olmak, insanlara yön vermede önemli bir rol oynuyor.
Bir bakıma, dünyanın gidişatına güç kaynaklarını
ellerinde bulundurarak hâkim olanlar; İnsanları
bağımsız yaşamadan uzaklaştırıyor. Kendi değerlerini
ülkelerine taşıyacak liderler ile siyasi
mekanizmalar çalıştırılıyor. Ne kadar düşünmesi, ne
kadar yemesi-içmesi, siyasal, ekonomik ve ahlaki
yönden ne miktar etkinlik yapması isteniyorsa o
kadarına müsaade ediliyor. Kontrol altında tutulması
ne derece kolaysa o kadar yaşaması isteniyor
insanlardan. Genel gidişata güç odaklarının
zihniyeti hâkim oluyor. "Dokuz kişiye bir elma, bir
kişiye dokuz elma" anlayışı ile dengeler
oluşturuluyor. "Kanunlar; sineklerin takılıp
kaldığı, yırtıcı hayvanların ise yırtıp parçaladığı
bir örümcek ağıdır" vecizesi ile yönetim biçimi
belirleniyor. Muharref bir anlayışın hümanizm adı
verilen sloganlarıyla, ahlaki yapı insanlara
belletilmeye çalışılıyor.
Yine güç odakları, çok kazanmayı hedef alarak; ölçü
tanımadan, sınırsız iştahlarıyla geri kalmış
sıfatını verdiği ülkeleri sömürüyor, göz boyamak
için de yardım kampanyaları düzenleyerek şefkatli
bir büyük izlenimi veriyorlar.
Kurdukları sistemli ve tüm dünyayı ihata eden
haberleşme ağı ile bir taraftan saltanatlarını
sarsacak girişimleri pasif hale getiriyorlar, diğer
taraftan da onları kendilerine bağımlı hale getirmek
için emperyalist emellerini empoze çalışmaları
yapıyorlar. Nüfus planlaması sömürülecek ülkelere
ihraç ediyorlar, iç bünyelerinde ise artışlara pirim
vermeyi politik gaye ediniyorlar.
Hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokratikleşme,
soğuk ve sıcak savaşın sonu, silahsızlanma,
teşkilatçılık anlayışına yönelme ve milliyetçilik
fikrini körükleme gibi malzemeleri de kurmayı
planladıkları yenidünya düzeni için hedefe durak
taşları olarak kullanmayı düşünmektedirler.
Şimdi, bütün bu anlatılanların bizim geleceğimize
ait beklentilerimiz noktasında ne gibi tesirleri
olacaktır? Bunların bizdeki izdüşümleri nelerdir?
Sorularına cevap aramak zorundayız. Önce şu tespiti
yapalım; düşünürsek bütün bu anlatılanlardan
insanımız, içinde bulunduğu sosyal yapı, görev
alanı, aldığı kültür, aile konumu itibariyle genel
gidişattan belli nispette etkilenmekte ve daha
ziyade olumsuz bir manzara ile karşılaşılmaktadır.
Bu tespitten yola çıkarak biz gelecekte
inanan-inanmayan ayrımının yapıldığı kamplaşma
yelpazesini kabul etmeliyiz. Güdülen kesimin
bireyleri gerçeğini kavramalı ve işe kültürel
faaliyetlere yönelme ve insana oynanan bu oyunları
fark ettirecek çalışmalar yaparak insan yetiştirmeye
bu perspektiften başlamalıyız. Biz hangi platforma
oturacağız? Yerimiz bilinecek, ondan sonra kişi
bazında bilgi depolama çalışmalarıyla işe
başlayacağız. Bu bilgi; ruhumuzu besleyecek akide
kavramı olacaktır. Çünkü insanlar, Tevhidi
gerçeklerin dışındaki gayesiz meşguliyetlere
inandırılmışlardır. O zaman, ilk görevimiz zerreden
kürreye mührünü vuran Allah'ın tasarrufunu insanlara
fark ettirmektir. Bu çalışmaya ki; her insan bize
bırakılan Veda Hutbesi ile dünyaya ilan edilen
Kur'an ve Ehlibeyt emanetidir. Evet, bu çalışmaya
her inanan emanetleri içine sindirerek imkânları
nispetinde katılacak ve öğrenci okulunda, işçi
fabrikasında, memur görev alanında, ilim adamı
sahasında insan merkezli olarak bu tür bir yapılanma
mücadelesi verecektir. Böylece her sosyal sınıftan
bir çekirdek kadro oluşacak, bu kadronun neler
yapabileceği araştırılıp bu doğrultuda örnek
çalışmaları sunulacak ve kamuoyunu lehine çevirme
hizmeti sürdürülecektir. Bu çalışmaların meyvelerini
de hemen toplamayı düşünmemeli. Sabır örneği
gösterilerek aceleceliğe düşülmemelidir. Maddi
manevi yatırımlar, üretime geçiş, toplumun kabulü
zamanla yarışılarak gerçekleşecektir. Bilimsel
araştırma kurumları, haber ajansları, kitle iletişim
araçlarına hakimiyet gibi teşebbüslerle ölçülü,
prensipli hareket edilecektir. Bir bilinç oluşması,
insanların iç dünyasına bu bilgilerle mücehhez
olarak girilmesi sağlanacaktır. Belki çile
çekilecek, zor anlar yaşanacak ama huzur dolu, hür
bir ortama kavuşmak için insanların kefareti göze
almaları gerekecektir.
Böylece biz gelecekten neler beklediğimizi önce tek
tek insanlara, sonra içinde bulunduğumuz topluma,
daha sonra dünyaya ilan etmiş olacağız. Öyle bir an
gelecek ki her şeyi demokratik bir sistem içinde
çözeceğiz iddiaasında bulunanlar " Gelin,
savunduğunuz düşünceleri devlet planında uygulayın"
demiyecekler ama saltanatlarının sarsıntılarını kamu
vicdanından mahrum olarak yıkılmaya yüz tuttuğunu
görecekler. İşte o zaman tüm güçlerini seferber
etseler bile destek bulamayacaklar, yaşamaları
için... Bizler, mevcut dengelere sızmayı
gerçekleştirerek, her sahada inkilab, ruh inkilabı
yapacağız. O zaman, azınlıklar bile hakkını "ayn
el-yakın" göreceklerdir.
Sonuç olarak ben diyorum ki; ben, benim şahsımda
binlerce beni bulacak yukarıdaki tohum ekme
çalışmaları yapılmasının beklentisi içerisindeyim ve
geleceğin inananların lehine şekilleneceğini
söylüyorum. Bu nedenle, herkesi zerreden kürreye
inanç temeline dayalı bir sistemi insanların
idraklerine sunmaya çağırarak, inancın
şekillendirdiği diriltici solukla çalışınız,
çalışınız, çalışınız diyorum. Benim kişisel plandaki
evrenselliğe uzanan beklentim budur. |