AŞK HER ŞEYE DEĞER
ÖYLE BİR RÜYAYDIN Kİ,SADECE BİR KEZ
GÖRDÜĞÜM
DENEDİM TUTAMADIM,RÜZGARDA SAVRULAN BİR KÜLDÜN
DENEDİM TUTAMADIM RÜZGARDA SAVRULAN
BİR KÜLDÜN
AŞK HER ŞEYE DEĞER,SENİNLE ANLADIM
BİN YIL GEÇSE SÜRER İÇİNDE RÜZGARIN
AŞK HER ŞEYE DEĞER,SENİ SEVİYORUM
SEVMEK SUÇSA EĞER,KABUL EDİYORUM
ÖYLE BİR YANLIZLIK Kİ,EŞLİK EDİYOR HAYALİN
GÖZLERİM KAPALI,YANIMDASIN HALA SEVGİLİM
GÖZLERİM KAPALI ,YANIMDA GİBİSİN HALA SEVGİLİM
AŞK HER ŞEYE DEĞER,SENİNLE ANLADIM
BİN YIL GEÇSE SÜRER İÇİNDE RÜZGARIN
AŞK HER ŞEYE DEĞER,SENİ SEVİYORUM
SEVMEK SUÇSA EĞER,KABUL EDİYORUM
AŞK HER ŞEYE DEĞER,SENİ SEVİYORUM
SEVMEK SUÇSA EĞER,KABUL EDİYORUM
şarkıyı söyleyen:Aslı Güngör
şarkı sözü:burcu Güngör
PEMBE- BEYAZ VÜCUD KİTABI
VE O PEMBE -BEYAZ VÜCUDUN ŞİFASI KİTABI MASALI
BİR VAR mışBİR YOK muş….
masalın çocuğu varmış..
çocuk Padişah’ın şubatı sevmediğini duymuş.. o da şubatı
sevmezmiş ve şubatı beraber sevmeye karar
vermiş…gerçekte ise çocuk artık kaldıramadığı ,farkına
vardığı ağır düşüncelerini-emanetlerini, ehline-
sahibine teslim etmek istiyormuş..Padişah’ tan “aman”
dilenecekmiş..çocuk Ahir Zaman’ın, insinin ve cinninin
Padişahını aramış:”benimle konuşabilirmisiniz?.., size
ihtiyacım var “demiş. Devlet-i A’liyenin Zat-ı A’li
si:” hay hay, akşama gel” demiş..çocuk gitmiş…Padişah,
çocuğu hemen kabul etmemiş..akşam seromonileri varmış..
muhakkak ki, iyice düşünsün, öyle sabitlensin diye
sanmış çocuk bu bekletilmeyi..ve ritüelleri
izlemiş..Hırka sının ve Tac ının içinde varlığı
olmadığına manen şahit olduğu; Mazhar-ı Zat-ı İlahiye
nin tecelligahına bakmış çocuk..Nefes-i Rahman’ın zuhur
mahalline bakmış..O’na istediği kadar baksa da; nedense
yüzünü hissedemediği için, duyduğu ızdırabı aklına
gelmiş..O’nu hayallerinde bile bedenlendirememesi çok
acıymış..çocuk tenperestmiş ve bir tensiz e aşık olduğu
için, O’na ulaşamamanın derin ızdırabı içinde
kıvranıyormuş.. kendisine neden, daima hırkalarının
içinde, hiçbir şeyleri kalmayanları seçtiğini
çözemiyormuş..bu kadar maddeye- tene taparken, neden onu
seçtiklerini de?
çocuk ,O’nları izliyormuş bir yandan da..O’nun ve
evlatlarının disiplinliklerindeki asalete..o sistemin
nasıl pür dikkat bir ciddiyetle yürütüldüğüne…şu
yaptıkları ritüellerin bu maddeyi ayakta
tutuşuna…..birden şunları hatırlamış:” gönlün kimi
istiyor?-seç!!” sorusuna verdiği isme,Evvel Zaman’ın
verdiği cevabı hatırlamış: “Yeni Zaman için,yeryüzü ve
gökyüzü O’nun gibiler yüzü suyu hürmetine ayakta
duruyor” demiş, tüm bedeni depremlerle titreyerek Evvel
Zaman..çocuk, bunca disiplinli ders ritüellerini
yapabilecek yapıda olmadığını biliyormuş..onun istediği
bu da değilmiş..ve bekledikçe, her zaman ki kuruntusu
onu alev alev sarmaya başlamış..”ben kimim ki?,ben
bunlara layık değilim..”gittikçe oturduğu yerde
ufalmış,ufalmış,bir böceğe dönüşerek yok oluğu
hissetmiş, azametten..disiplin denen şey çocuğa hiç
uymayan bir şeymiş..tüm kuralları yakıp yıkabilirmiş
o..en ciddi olanı bile, istediği hale
getirebilirmiş..bunu aslında çocuk değil çocukta var
olan neş’e-i meşrebi yaparmış.aynı Padişah gibi
asabiymiş aslında… ve estiğinde kırmadık dal
bırakmayabilirmiş çocuk..lakin burada Murad-ı İlahi’sin
huzurunda daima ağlarmış..henüz kerem olan Murad çocuğu
gözyaşsız görememiş zaten..çocuk, beklerken gene
huzursuzlukla ağlamaya başlamış..ben layık değilim
,çağırılmadan hemen geri gideyim,zaten kimse beni
tanımıyor,gidip gitmediğim anlaşılmaz bile diyormuş..ama
bir şey çocuğu orada tutuyormuş..kaçıp gidemiyormuş
nedense..
haber gelmiş..davet edildiği yere çocuk gitmiş..burası
çocuk için Kabe’yle eşmiş..içeriye girmiş.Huzur-u
Saadet’e selam vermiş..bu Saray-ı Hümayun’daki,
geleneksel hiç bir edebi yapamadığından dolayı, çocuk
bundan da hep utanç duyuyormuş..yerine oturmuş..çocuk ne
diyeceğini bilemediği için, ona pür dikkat bakan;
gözleri röntgen cihazına benzeyen Padişah’a:” önce
hayallerimi okuyayım “demiş..ses bile gelmemiş…
Zat-ı Şahane kıpırdamıyormuş bile..öyle
ciddi,resmi,tepkisizmiş..çocuk esas maksatını
anlatamadığı için; hayallerini hiç umursamaz,genel
karakteri olan huysuz ve hırçın bir şekilde, belki o
halde daima yaptığı gibi, bir elini” amannn boşver “der
gibi sallayarak okuyormuş.önemli bir rüyasında; gelmek
üzere olan bir hüzün varmış (çocuk bunları yazdığı
zaman, o hüzün tüm kalblerine ebeden yerleşmiş)..çocuk
bunu hissediyormuş..Padişah
dinlemiş,dinlemiş..bittiğinde konuşmaya başlamış..O’da
inanılmaz sert ve resmi imiş..çocuktaki
bereketi-anlaşılamayan zenginliği söylemiş.. çocuk
itiraz etmiş..oysa burada hiç itiraza yer olmadığını,
ona kaç kere ikaz etmişler ama çocuk bunu istem dışı
yapıyormuş, nedensiz yanii..
Padişah kızmamış ilk evvela..” berekete-zenginliğe
nereden baktığını sormuş.elindekilere bakman lazım,
bakış açını değiştir ..ilk önce sahip olmadıklarına
değil,sahip olduklarına bir bak bakalım “demiş..çocuk
ağlamaklı, gözlerine bakarak:” biliyorum o zenginlik
sizsiniz” demiş..
Tabib-i İlah-i, çocuğa bakarak,sarhoşluk meyi etkisi
verecek olan konuşmaya devam etmiş:
”Ben senin Mürşidinim, sen de benim dervişimsin tamam mı
?çocuk inanamaz gözlerle O’na bakmış..geçen gelişinde
“bir buçuk biat” denilerek red olunuşunu
hatırlamış..dostları onunla hep birbuçuk biatlık
diyerek alay ediyorlarmış..kimse de manasını bilmiyormuş
işin ilginç yanı..ama Hz Mevlana’nın bir pasajından “bir
buçuğun” iyi bir manaya geldiğini sezmiş çocuk..pasajda
“parça-bütün ilişkisi “anlatılıyormuş..bu gerçek bir
biat demek miş çocuk için artık..bütün- akl-ı külünün
karşısında; çocuk, zavallı bir aklı cüz müş
şimdi..parçanın bütüne ait olduğunu idrak ederek, tekrar
geldiği için biat ta artık tam mış..çocuğun A’li
dostları nedense hiç direk bir şeyi söylemezler ve
çocuğun kendisi manayı bulabilsin diye onu sadece
yönlendirirlermiş..ama aklına-gönlüne düşen manalar yine
onların feyizlerindenmiş..çocuğa ait zerre bir şey
yokmuş,olmasına da imkan yokmuş..
”Ben ne dersem onu yapacaksın artık” diye devam etmiş
Makam-ı İrşad...”hizmet edeceksin..
ilk önce ,bütün bildiklerini unutacaksın.”…. “nasıl
unutacağım?”demiş çocuk “Ben karışmam, Ben sadece
söylerim, sen yapacaksın “demiş Zat-ı Mürşid…..”siz
unutturun” demiş çocuk gene edebi unutarak
tabiii..”bildiğin her şey, orada burada okuyup,
dinlediklerinden toplama..öyle olmaz..onların hepsini
unutacaksın hiç bir şey bilmeyeceksin ..baştan
başlayacağız..onlarla olmaz..”çocuk onaylayan bir baş
eğmesi daha yapmış..
”düşündüklerin-hayallerin var ya, onlar aslında
yok..minicik minicik balonlar onlar ve sen onlardan bir
sürü şişirerek önünü alabildiğine doldurmuşsun..gözünün
önünü göremiyorsun ..tek tek onları iğne ile
patlatacaksın, tamam mı.?sen patlatacaksın, ben
değil...aslında o balonlar şişmediğinde ne kadar
miniciktir, bunu tefekkür et olur mu?”
“sinemada,tiyatroda,yemekte,sohbette ,ilimde,dostlarının
arasında,giyiminde,davranışlarında,konuşmanda daima
silik olacaksın..silik olmanı istiyorum..kendini silik
yapacaksın..derviş silik olur..ancak YOK olan VAR
olabilir..VAR olansa ancak YOK olur..bunu sakın unutma,
demiş..”
Makam,ı İrşad:”söyle sen benim dervişimsin değil mi?”
demiş..çocuk -kendisine alayla gülerek :”benden derviş
olur mu ki? diye cevap vermiş.Mürşid-i Zat sinirle
bağırmış:”çocuk.. …Ben sana ne dedim, sen benim
dervişimsin demedim mi?..sen bana itiraz edemezsin
..itaat edeceksin.. ben ne dersem o olur, tamam mı?
..çocuk onun adını söylemesinden garip bir haz
almış..”sen ve Ben Allah ın yarattığı kuluz..O’nun
huzurunda eşitiz..belki sen kul olarak Allah’a daha
makbulsündür ama burada bana görev verildi ve sen de,
bana, onun için geldin..Ben görev olarak, senden üstün
olduğum için bana itaat edeceksin”...çocuk yine başını
sallamış..
Makam,ı İrşad ,çocuğun muzdarip olduğu; “ben layık
mıyım” üzerine çok derin şeyler anlatmış,uzun
uzun..çocuk O’nun bu incelikli davranışından ezilmiş:”
layık olamam, ben kimim ki, yi artık düşünmeyeceksin
..kim layık ki söyle.. sence ben buna layık mıyım?
“demiş..çocuk sesini çıkartmamış.çünkü buna layık kimse
olamayacağını biliyormuş…Makam-ı Hakim:”eğer Allah
lütfetti ise teşekkür eder ve kabul edersin,
alırsın..ben layık değilim, istemiyorum diyemezsin..
lütuf reddedilmez..alınır..sen kimsin ki? ..Allah
istediğine lütfeder.. istemediğine vermez ,kimse
karışamaz..neden bana vermedin diyemezsin..neden bana
verdin de diyemezsin… unutma; bir daha, ben layık
olamam,istemiyorum yok ..tamam mı?” demiş..
Hakim,i İlahi çocuğun hayatında, intifadaya-rötara
bıraktığı bir meselesini söylemiş: işe onunla
başlayalım demiş..ve çocuğa-nefsine çok ağır gelen bir
şeyi yapmasını söylemiş.bu çocuk için cehenneme geri
dönmek gibiymiş.. yüzünden karanlık bir gölge geçtiğini
görmüş çocuk.. bunun Hekim–i İlahi’nin de gördüğünü
hissetmiş..ama O, alaycı, gülerek: “istiyorsun” demiş..
gülüşü ve bakışı:” istemem, yan cebime koy diyorsun “der
gibiymiş..çocuk dehşetle irkilmiş :
”ben, size şikayete yada bir şey istemeye gelmedim,
istemiyorum” demiş..yine o karanlık gölge geçmiş..”
neden?” demiş Padişah.. gözlerindeki acıyı görmüş
çocuğun, bu sefer anlamış..”içimden gelmiyor “demiş
çocuk..”içimden gelmiyor olmaz ,Ben yapmanı istiyorum..
yapacaksın.. bir tedavi lazım. bunlarda birbirlerine
bağlı, hepsi birbirine ilintili.. beraber düzelecek
..eskiden yapsaydın kendiliğinden olmayacaktı bir şey
ama şimdi Ben dediğim için yapınca farklı olacak ,bak!..
takip et” demiş..çocuk bunu isteyeceğini zaten bildiği
için razı olmuş..
Hakim-i İlahi:”ben, sana ne yapacağını söylerim
sadece..hiç bir şey yapmam ben..sen yapacaksın, ben
değil, unutma..Ben yol göstereceğim.. sen o yol üzerinde
dediğimi yapacaksın..Ben danışman değilim..dediğimi
yapmayacaksan burada ne işin var.?.eğer dediğim yolda
başarı olmasa, başka yol gösteririm.. oda başarılı
olmazsa, oturur konuşuruz.. neden olmadı-nerede hata
yaptık diye ve bakarız, yeni bir yol buluruz”..
ağlayarak demiş ki çocuk:”buraya geldiğim şuandan
itibaren her şeyin düzeleceğini biliyorum ..sizden
geleceğini de..”
artık ağlamayacaksın..Ben ağlamanı
istemiyorum..güleceksin..söz mü ..başını ağlayarak
sallamış çocuk..ama ben, artık başka şeylere ağlamıyorum
ki, sadece size ağlıyorum demiş..
”ona devam” demiş, İlah-i Hakim:)
anlatmak istediği konuya bir türlü giremeyen çocuk,
büyük bir gaf yapmış..ağlayarak rüyasındaki hüznünde
etkisi ile”:küçüklüğümden beri Allah bana ne verirse ya
defolar verir, yada sevdiklerimi elimden alır..siz de
beni bırakıp gitmeyeceksiniz değil mi.sakın
ölmeyinn?”daha söylerken Zat-ı İlahi tüm, olanca sesi
ile hiddetle kükremiş..üstelik ellerini de sallayarak:”
sen kimsin ki!!?.sen yaratılmış bir kulsun.. senin,
neyin var da, neyini alıyormuş Allah, söyle” diye
bağırmış:)çocuk dalgın : “biliyorum.. ben başka şey
söylemek istiyordum” demiş..padişah da bunu biliyor ama
çocuk kendi kendine başarabilsin diye, sabırla
bekliyormuş zaten..
ve eklemiş Hakim-i İlahi:” mürşidini mürşid gibi
seveceksin,eşini eş gibi,çocuklarını çocukların
gibi,babanı baban gibi.. birbirlerine
karıştırmayacaksın..her şeyin kendine ait hakkını
vereceksin..yolda kalanlar var ya ,o, yolda kalanlar
işte onlar, mürşidlerini putlaştırıp onlarda takılı
kalanlardır...biri ölürse başkası gelir Allah boşluk
bırakmaz..o her an yeni tecellidedir..ben kaç mürşid
değiştirdim biliyor musun?..birinde takılı
kalmadım”…”anlıyorum ve kabul ediyorum “demiş çocuk..
çocuk derdini bir türlü anlatamıyormuş.. birden aklına
beraber işleyecekleri dersin rüyası gelmiş.. korkak ve
titrek ağlayarak, dehşetli rüyasını, gönül doktoruna
anlatmaya başlamış..Hekim-i İlahi, çocuğu pür dikkat
dinliyormuş.. ama tek kelimecik,tek bakışçık,tek dudak
ucunda bir tebessümcük hareketi ile yardım etmiyormuş
inatla..çocuk bunu başarmak zorundaymış, yoksa derin
acılarından asla kurtulamayacakmış..şişeyi yere
çalabilmek ne zormuş,perdelerini utançla yırtarak konuyu
anlatmaya başlamış çocuk..utançla ezilerek-ağlayarak,yok
olmuş anlatırken..nihayetinde konu anlaşılınca, çocuk
demiş:”kitaplar ve siz diyorsunuz ki,” sevgi yukardan
aşağı gelir, ben bunu hissedemiyorum..vesveselerimden
olup olmadığını bilmek istiyorum..Kalplerin Tabibi:
“Allah kimseye kaldıramayacağı yük vermez, eğer bu sana
verildiyse, kaldıracaksın ki verilmiş.. Allah kimseye
zulmetmez “demiş..çocuk biraz sakinlemiş..
utanarak:” ben, sizle her karşılaşmamızın masalı
yazıyorum ..size birkaç tanesini getirdim.. eğer
kızarsanız bir daha yazmayacağım ” demiş..Hakim-i
İlahi:” iyi yapmışsın.. okurum,eğer sana yazmak iyi
geliyorsa yazmaya devam et, yaz” demiş..çocuk buna izin
vermesine inanılmaz şaşırmış..çünkü O’nun olur
olmaz-bilhassa sanal yazı yazanlara neler söylediğini
biliyormuş..bu cahil çocuğa iyi geleceği için -ilaç
niyetine izin vermiş..
çocuk hala istediği manaya gelememiş ve vakit
geçiyormuş..
Padişah:” ne söylesem itiraz ediyorsun, onu siz yapın
,bunu da alın,şunu da kaldırın diyorsun “demiş
gülerek..” peki sen ne yapacaksın?”..çocuk birden:” ben
hiç bir şey yapmayacağım ..istemiyorum.. siz yapın.. ben
sadece sizi seveceğim :)demiş..sizi kıskanıyorum ..bu
çok acı..bunu da benden alın..”bunu yapma,bunu bırak
“demiş Zaman..
ve demiş Hekim-i İlahi gülerek:” hani, az evvel
..yukarıdan mı gelir-delil, diye soruyordun ya, hiç
düşündün mü buraya, böyle, kendiliğinden nasıl
girdiğini ve bunca zaman nasıl kalabildiğini ..bu
nereden oldu sanıyorsun?”çocuk mutlu olmuş..anlamış ki
her şey değişiyor..çocuğun bir saate yakın gerilmiş ve
kopmak üzere olan ipleri artık tamamen kopup kontrolden
çıkmış.”biliyorum” demiş çocuk” biliyorum
sizden”….Makam-ı İrşad’dan, Makam-ı Tabib’e oradan da
Sevgili ye kapı açılmış..”eee “demiş Zaman “o zaman?”…..
”bu yetmez!! “demiş çocuk aniden..”ne istiyorsun peki
?”demiş Padişah..”şımarmak istiyorum..”demiş çocuk..
Padişah neşeyle gülmüş ve keyifle demiş ki:” şımar
tabii, bu senin hakkın..ne kadar istiyorsan
şımarabilirsin………………..
…………”ve mana padişahı öyle bir cümle kullanmış ki çocuk
beklediği-istediği manayı o cümleden almış ve hemen
ayağa fırlamış..eli ile O’nun kalbini işaret etmiş
çocuk..”oraya girmek istiyorum.”.Padişah keyifle
gülüyormuş hala..ve küçük korkak-titrek ay gitmiş..çünkü
Güneş gülmüş ve vakit tam öğle gibiymiş…battığı yerden
doğan Güneş’i, tam karşısında, Kızıl Elma’ymış şimdi..ve
çocuk gerçek bir kızıl mış..
küçük ay, tam Güneşin önünde
durmuş..ve gerçekleştirmek istediği üç selamlamayı
istemeye karar vermiş..”şunu istiyorum” demiş çocuk.”aa..
onda bir şey yok ki, tamam” demiş Nevzat-ı
Güneş....çocuk mutlulukla :”şimdi ,şunu da istiyorum”
demiş..aah! bunda da bir şey yok.. tamam.” demiş
Padişah..çocuk artık kontrolden çıkmış..3.tazim
için:”şimdi bunu istiyorum.”…”ona izin yok “demiş
Padişah ..çocuk: “ama yapmam lazım”…” hayır izin yok”
demiş Güneş.. neşeyle..”peki” demiş çocuk.. başka bir
şey istemiş ..Güneş:”olur,tamam,yapabilirsin”demiş..
Güneş ve ay tutuluyorlarmış..çocuk ay:“birde şunu”..”
peki, olur” demiş Padişah.. “yine istiyorum “demiş
çocuk.. “ah, tamam” demiş neşeyle gülerek Padişah..
çocukta ağlıyormuş..”ağlama sakın” demiş Güneş
çocuğa..ağlarken birden nasıl güldüğünü ayrışarak,
karşısından izlemiş çocuk ve şaşırmış..
senelerce bu kapılarda olup ta yapamayanların tüm
dileklerini birkaç dakikada yaşamış olan çocuk sarhoş
üstü sarhoşmuş artık…..
yerine geçen çocuk şimdi şunu da isterim demiş..Padişah
kalkmış kutuların içinden çocuğun istediğini bulup
vermiş..” ama arkasına, benim için yazı yazmanızı
istiyorum” demiş..Padişah ona da evet demiş..yazdığı
kelimeyi anlamayan çocuk sormuş ve Zaman açıklamış..
”çok özlediğimde, ziyarete gelebilir miyim ?”demiş
çocuk.. “tabii ,ne zaman istersen gel..beklerim..”ve
demiş çocuk: “dayanamadığımda arasam, bana bir merhaba
der misiniz ?...”derim tabii ama başkalarının haklarını
ihlal etmemen kaydıyla.. biliyorsun ne çok kişi
var.”.”biliyorum” demiş çocuk sevinçle..kapı hızla,
durmadan vuruluyormuş.. sıradakiler konuşabilmek için
bekliyorlarmış..çocuk veda ederek ayrılmış..dışarıda kar
atıştırıyormuş ve çok soğuk bir hava varmış..ama çocuk
öylesine mutluymuş ki, sabaha dek sokaklarda yürümek
istiyormuş..eve gelmiş, kapılarına yakın zamanda
geceleri gelip yatan köpeğe selam vermiş ve ona
padişahtan haber vermiş neşeyle..
içeri girmiş.padişahın ondan hemen yapmasını istediği
şeyi; senelerdir sakladığı yerden çıkartıp,yeni bir
niyetle, dediği şekilde yapmış.sadece O’nun için yapmış
ama sadece O istediği için..
ve birden aynaya bakmış..bu kim? demiş..nasıl bir an da
bu kadar güzelleştiğine inanamamış çocuk.. bu dünyaya
ait hiçbir yaşanmışlık ve keder izi, yorgunluk
kalmamışmış yüzünde.. inanılmaz bir ışıkla göz
kamaştırıyormuş.ayna da kendisini izlerken narsizmin
tuzaklarına düşmek üzere olduğunu fark etmiş..neyse ki
bu letafet iki gün içinde geçmiş..anlamış ki onun
ruhunun nuru, onun ışığı kendi ruhuna değdiği için bu
parıltıya sahip olmuş..ve daha güzeli ise
şuymuş..vücudunda, hücrelerinde, damarlarında akan kan-
zevk haline dönüşmüş..bu ne demiş çocuk birkaç gün
kendine bu ne.?içinden ilk ses bu zevkin kimya-ı saadet
demek olduğunu söylemiş..gittikçe bu güzel hazineleri
kaybedeceğini anlamış çocuk o yüzden hep o Yüce
Ruh’a-Güneş’e muhtaç olacakmış..O’nda yok olana
dek..O’nun ihtişamlı güzelliğine,ışığına ,hakimiyetine
muhtaç olacakmış..bu muhtaçlık bir hafta sonra zirve
yapmış..çocuk safiyenin karlı dağ-zirvelerinin önderini
aramış..ağlayarak “merhaba der misiniz?” demiş..”aa
tabii ..merhaba,nasılsınız?” ne güzel merhaba diyor diye
düşünmüş çocuk ağlarken ..ve çocuk inanılmaz neşesini
hüzne devrederken; şu sıralarda, bedenini mağfiyette yok
etmiş bir bedenliye nasıl ulaşacağının ızdırabına
sarmış..bedenine aşık biri ,bedenini yağmalamış olana
,bir sefere daha karar vermiş..ışığa koşan pervane
misali onda ölene dek sürecek bir sefer miş bu
vesselam.. |