Sekine
Nazım Akpınar
 

Lügatte; “durgunluk, sükûnet ve gönül huzûru” ma’nâlarına gelen bu kelime dilimizde de; “sâkin olma, sükûnet, sâkinlik, dinlenme; gönül rahatlığı, kafa dinçliği, huzur karar, rahat, dinlenme; yürek rahatlığı, kafa dinçliği; inanç”gibi bunlara yakın bir ma’nâ ile kullanılmaktadır.Sekine kavramını,”Nüzul Sisteminin işleyişi” başlıklı yazımda huzur meleği olarak vasfetmiştim.Sekine,Kuranı Kerimde belirli surelerde beyan edilmektedir.Örneğin Fetih Suresinde müminlerin kalplerine inzal yollu olarak sekinenin indirildiğinden söz edilir.Bu ayetten yola çıktığımızda sekine denilen meleki kuvvenin insanın şuurunda açığa çıkan bir kuvve olduğunu söyleyebiliriz.Zira kalbin ifade ettiği mahal şuurdur.

Bir başka vechesiyle sekine,aynı zamanda İsrâiloğulları’na verilmiş olan ve kendilerine güven ve cesâret, düşmanlarına ise korku ve tedirginlik verme kudretinde olup bir sandık içinde gezdirilen bir mu’cizenin adıdır.Bu sandık Tabutu Sekine olarak tesmiye edilir.Aslında burada sandık kavramı da tamamen semboliktir.Gerek Musa’nın ahit sandığı ve gerekse sekine tabutundan kastedilen bizatihi insanın kendisidir.Tıpkı Bakara suresinde bahsi geçen Babil şehri kavramı gibi.İnançlı bireyin gönlü,sekine denilen manevi güç potensiyelini bünyesinde barındıran bir sandık keyfiyetindedir.Bu öyle bir güçtür ki gerek bir çok resulün,ve velinin keramet ve mucizesine yol açmış,gerekse sanatçı ve lider vasıflı dâhi insanların bir çok başarılarına ve unutulmaz değerli eserler vücuda getirmelerine vesile olmuştur.O,adeta bir ilham perisi gibidir.İç perdemizden bize heran sessiz sesiyle seslenen bir hüviyet taşır.

Bir Tasavvuf ıstılâhı olarak sekîne; sükûn, itmi’nân, sebat ve temkîn “bilinmeyenin gelişi esnasında kalbin bulunduğu mutmainliktir.” Sekînenin bu ma’nâsı ile kullanılışı Hakîm-i Tirmizî’de görülür. “Nübüvvet; bir ruh eşliğinde vahiy olarak Allah’tan gelen kelâmdır. Vahiy tamamlanınca o ruhla mühürlenir. Vahyin kabûlü onunla olur. Kim onu inkâr ederse kâfir olur. Çünkü o, Allah Teâlâ’nın Kelâm’ını reddetmiştir. Velâyet ise; Allah’ın, başka bir yolla kendisine hadîs ulaştırmayı üstlendiği kişi için söz konusu olur. Böylece o, hadîse nâil olur. Bu hadîs, Azîz ve Celîl olan Allah’tan sekîne eşliğiyle hak lisânı üzere ayrılır. Muhaddesin kalbinde bulunan sekîne o hadîsi karşılar, muhaddes de bunu kabûl eder ve onunla sükûn bulur.” denilmektedir.Buradan hareketle, sekine denen gücün direkt olarak ilham ve vahiy mekanizmasıyla bağlantılı olarak işlev gördüğü sonucuna varıyoruz.

Kur’ân-ı Kerîm’de birkaç yerde geçen bu kelime aşağı yukarı bu ma’nâda kullanılmıştır. Meselâ:

“Sonra Allah, Resûl'ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır.”(Tevbe 26)

“Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona(Resule) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.”(Tevbe 40)

“İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.”(Fetih 4)

Bu kullanışlarda sekîne, sâhibine güven telkîn edip karşısındakini korkutan bir ordu olarak zikredilmektedir. Bu ordunun mâhiyeti bilinmemekle berâber sekîneye tasavvuf lügatlerinde buna benzer bir ma’nâ da verilmektedir.Meşhur mutasavvıflarımızdan Safer Baba’ya göre Sekîne, mü’minin kalbinde sâkin olup onu te’mîn eyleyen bir melektir.Ancak genel kabul gören anlam ise sûfînin ilhâmât-ı rabbâniyeye muhâtab olduğunda bunun ind-i ilâhîden geldiğine ve hak olduğuna dâir kalbinde meydâna gelen itmi’nân ma’nâsıdır. Enbiyâ kendilerine Ruh vâsıtasıyla gelen vahiyle emîn kılınırken, evliyâ ise sekîne vâsıtasıyla aldıkları hak aracılığıyla emîn kılınırlar. İbnü’l-Arabî’ye göre sekînenin başlangıç yeri kalb olup o, ilâhî nefhaların ilkidir.Şeyhu’l-Ekber, evliyânın sekînesini ise şöyle açıklar:

“Bulundukları makāma uygun olarak, tekbîr ettikleri şeyden dolayı sadrlarında hak olarak buldukları şeye dayanmalarıdır. Ancak bu, Cabülka ve Cabürsa’nın ötesine ayak bastıktan sonra mümkündür” demektedir. Bütün bulardan anlaşıldığı üzere sûfîlere göre sekîne; hak sâyesinde tam ma’nâsıyla mutmain olmaktır.Herhangi bir şeyin zarârında emîn olduğunu bilmektir. Şu iki âyette bu ma’nâ vardır:

“And olsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.”(Fetih 18)

“O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.”(Fetih 26)

Sekinenin kalbe inmesine vesile olan en etkili yöntem ise kanımca Kur’an tilaveti ve Esma zikri çalışmasıdır.Bu çalışmalar sayesinde insanın iç aleminde sekinenin gücü açığa çıkmaktadır. Ayrıca Şahı Velayet Hazreti Ali Efendimize atfedilen ve içinde altı ismi azamı olan Ferd HayKayyum,Hakem,Adl ve Kuddus Esmalarını barındıran sekine duası da oldukça kıymettardır.

 

 

 
 
Samsun - 27. 10.  2009
ahad103@hotmail.  com
http://sufizmveinsan.  com