Lügatte;
“durgunluk, sükûnet ve gönül huzûru” ma’nâlarına gelen bu kelime
dilimizde de; “sâkin olma, sükûnet, sâkinlik, dinlenme; gönül
rahatlığı, kafa dinçliği, huzur karar, rahat, dinlenme; yürek
rahatlığı, kafa dinçliği; inanç”gibi bunlara yakın bir ma’nâ ile
kullanılmaktadır.Sekine kavramını,”Nüzul Sisteminin işleyişi”
başlıklı yazımda huzur meleği olarak
vasfetmiştim.Sekine,Kuranı Kerimde belirli surelerde beyan
edilmektedir.Örneğin Fetih Suresinde müminlerin kalplerine inzal
yollu olarak sekinenin indirildiğinden söz edilir.Bu ayetten yola
çıktığımızda sekine denilen meleki kuvvenin insanın şuurunda açığa
çıkan bir kuvve olduğunu söyleyebiliriz.Zira kalbin ifade ettiği
mahal şuurdur.
Bir başka
vechesiyle sekine,aynı zamanda İsrâiloğulları’na verilmiş olan ve
kendilerine güven ve cesâret, düşmanlarına ise korku ve tedirginlik
verme kudretinde olup bir sandık içinde gezdirilen bir mu’cizenin
adıdır.Bu sandık Tabutu Sekine olarak tesmiye edilir.Aslında burada
sandık kavramı da tamamen semboliktir.Gerek Musa’nın ahit sandığı
ve gerekse sekine tabutundan kastedilen bizatihi insanın
kendisidir.Tıpkı Bakara suresinde bahsi geçen Babil şehri
kavramı gibi.İnançlı bireyin gönlü,sekine denilen manevi güç
potensiyelini bünyesinde barındıran bir sandık keyfiyetindedir.Bu
öyle bir güçtür ki gerek bir çok resulün,ve velinin keramet ve
mucizesine yol açmış,gerekse sanatçı ve lider vasıflı dâhi
insanların bir çok başarılarına ve unutulmaz değerli eserler vücuda
getirmelerine vesile olmuştur.O,adeta bir ilham perisi gibidir.İç
perdemizden bize heran sessiz sesiyle seslenen bir hüviyet taşır.
Bir Tasavvuf
ıstılâhı olarak sekîne; sükûn, itmi’nân, sebat ve temkîn “bilinmeyenin
gelişi esnasında kalbin bulunduğu mutmainliktir.” Sekînenin bu
ma’nâsı ile kullanılışı Hakîm-i Tirmizî’de görülür. “Nübüvvet; bir
ruh eşliğinde vahiy olarak Allah’tan gelen kelâmdır. Vahiy
tamamlanınca o ruhla mühürlenir. Vahyin kabûlü onunla olur. Kim onu
inkâr ederse kâfir olur. Çünkü o, Allah Teâlâ’nın Kelâm’ını
reddetmiştir. Velâyet ise; Allah’ın, başka bir yolla kendisine hadîs
ulaştırmayı üstlendiği kişi için söz konusu olur. Böylece o, hadîse
nâil olur. Bu hadîs, Azîz ve Celîl olan Allah’tan sekîne
eşliğiyle hak lisânı üzere ayrılır. Muhaddesin kalbinde
bulunan sekîne o hadîsi karşılar, muhaddes de bunu kabûl eder ve
onunla sükûn bulur.” denilmektedir.Buradan hareketle, sekine denen
gücün direkt olarak ilham ve vahiy mekanizmasıyla bağlantılı olarak
işlev gördüğü sonucuna varıyoruz.
Kur’ân-ı Kerîm’de
birkaç yerde geçen bu kelime aşağı yukarı bu ma’nâda kullanılmıştır.
Meselâ:
“Sonra Allah,
Resûl'ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu)
indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere
azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır.”(Tevbe
26)
“Eğer siz ona
(Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım
etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile
birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o,
arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun
üzerine Allah ona(Resule) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz
bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın
sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.”(Tevbe
40)
“İmanlarını
bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren
O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her
şeyi hikmetle yapandır.”(Fetih
4)
Bu kullanışlarda
sekîne, sâhibine güven telkîn edip karşısındakini korkutan bir ordu
olarak zikredilmektedir. Bu ordunun mâhiyeti bilinmemekle berâber
sekîneye tasavvuf lügatlerinde buna benzer bir ma’nâ da
verilmektedir.Meşhur mutasavvıflarımızdan Safer Baba’ya göre
Sekîne, mü’minin kalbinde sâkin olup onu te’mîn eyleyen bir
melektir.Ancak genel kabul gören anlam ise sûfînin ilhâmât-ı
rabbâniyeye muhâtab olduğunda bunun ind-i ilâhîden geldiğine ve hak
olduğuna dâir kalbinde meydâna gelen itmi’nân ma’nâsıdır. Enbiyâ
kendilerine Ruh vâsıtasıyla gelen vahiyle emîn kılınırken, evliyâ
ise sekîne vâsıtasıyla aldıkları hak aracılığıyla emîn kılınırlar.
İbnü’l-Arabî’ye göre sekînenin başlangıç yeri kalb olup o, ilâhî
nefhaların ilkidir.Şeyhu’l-Ekber, evliyânın sekînesini ise şöyle
açıklar:
“Bulundukları
makāma uygun olarak, tekbîr ettikleri şeyden dolayı sadrlarında hak
olarak buldukları şeye dayanmalarıdır. Ancak bu, Cabülka ve
Cabürsa’nın ötesine ayak bastıktan sonra mümkündür”
demektedir. Bütün bulardan anlaşıldığı üzere sûfîlere göre sekîne;
hak sâyesinde tam ma’nâsıyla mutmain olmaktır.Herhangi bir şeyin
zarârında emîn olduğunu bilmektir. Şu iki âyette bu ma’nâ vardır:
“And olsun ki
o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı
olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve
onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.”(Fetih
18)
“O zaman inkâr
edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi.
Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların
takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil
kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.”(Fetih
26)
Sekinenin kalbe
inmesine vesile olan en etkili yöntem ise kanımca Kur’an tilaveti ve
Esma zikri çalışmasıdır.Bu çalışmalar sayesinde insanın iç aleminde
sekinenin gücü açığa çıkmaktadır. Ayrıca Şahı Velayet Hazreti Ali
Efendimize atfedilen ve içinde altı ismi azamı olan Ferd
HayKayyum,Hakem,Adl ve Kuddus Esmalarını
barındıran sekine duası da oldukça kıymettardır. |