Eskiden her sene Konya’ya Hz Mevlana ve Şemsi’n
türbesini ziyarete giderdim. Mevlana ve Şems bu
topraklarda yaşamış iki değerli zât… Hayatını birkaç
yazardan hayranlıkla okudum. Okuyucuyu derinden
etkileyen ilginç bir öyküsü var. Türbeyi ziyarete
gelenler arasında, her türden insana rastlamak
mümkündür. Mevlana’nın: “Kim olursan ol yine gel ”
çağrısına uyan, müslüman, hıristiyan, bütün dinlerden,
tarikatlardan inananlar Konya’ya akın akın gelirler…
Buraya gelen insanlar değişik çalışmalarda bulunurlar:
sohbet, zikir, sema, konferanslar, bu faaliyetlerden
bazılarıdır. Dikkatimi türbe ziyareti sırasındaki
davranışların tanrı anlayışı ile yapılması çekmiştir. Bu
benim için içler acısı bir durumdur… Gördüğüm o ki;
herkes arayış içinde… Kimse ne aradığını bilmeden,
genlerindeki haritanın onlara gösterdiği yolda
çalışmalar yapıyor. Çünkü herkese yapacağı işler
kolaylaştırılmıştır. Kime ne kolaylaştırıldıysa, o yönde
fiiller işler.
Bununla ilgili olarak Mevlana’nın, Şems’in
vefatı sonrası içinde bulunduğu ruh halini onun şu
rüyası gayet açık anlatmaktadır.
Şems öldürüldükten sonra Mevlana’nın
rüyasına girer ve ona şöyle der: “Oğlun Alaaddin’i ben
affettim! Sen de affet!.. Şunu iyi bil ki: Birbirine
bağlı iki kuş uçamaz.’’
İlahi adalet böyleydi. Benim maksadım,bildiklerimi sana
vermekti. Yaşama geçmesi için, ben dünyamı değiştirdim.
Bana olan düşkünlüğün,senin yaşamını etkiliyordu. Bu
sebepten “ne ki oldu en iyisidir” demek istemiştir.
“İlle de bir
Mürşide varmadan olmaz” denilen söz, işi özüne
ulaştırıyor. İşi bilen yakîn ehlinin benimsenmesi lazım.
Bunu insanlar alt seviyeden anlamışlar. İnsan her ne
halde olursa olsun, mutlaka vahiy denilen, kimsenin
erişemeyeceği, bir sistemin bilgisine muhtaçtır. Yani,
Hz. Rasulullah’ın öğrettiği sistemin bilgisine yakın
olan birini bulmak ya da mümkünse, o bilgiyi net olarak
algılayabilecek beyin yapısına sahip olmak gerekir.
Bu sistemi
algılayabilecek yapı, her insanda çeşitli ölçülerde
vardır. Önemli olan daha derin manalarda ele alabilmek
ve mecazı çözebilmek. Bunun için BESMELE anahtarına
ihtiyaç vardır. İnsanı benlik duygusu, bunu anlamaktan
alıkoyar. Varlığının hakikatinin, Allah’a ait olduğunu
kabullenmek işi kolaylaştırır. Yani MÜRŞİD (irşad eden),
herkesin kendi özündedir. Kimse kimseyi, özündeki MÜRŞİD
izin vermezse irşad edemez. Dolayısıyla herkes mürşidine
kendi varır.
Bu meselenin anlaşılması
insanın mutluluğuna adım atması demektir. Uzaklarda
ötelerde olmayan hakikati kendi özünde bulmak, şuurlu
insanlar topluluğu oluşturur. Böylelikle hiç değilse frontal lobu kullananlardan oluruz.
Kalın sağlıcakla...
|