Senarist Suçsuzdur!

Gediz Demir
 

Bu yazı bir bilimkurgu, bir bakış. Hayallerinizin sınırını belki zorlayacak, size farklı bir bakış açısı kazandıracak... Belki de olup bitenin farkında bile olmadan göçüp gideceksiniz. Yalnız mıyız evrende, sadece kendimizleyken? Sen öyle san! Çünki tek değilsiniz, yalnız değilsiniz, yalnız kalamazsınız. Michael Jackson demişti sanırım bir şarkısında: You are not alone! Hikayemiz de bunu anlatıyor, daha kim olduğumuzu bilmeden, benlik duygularımızın gereği hayvanca saldırırız etrafımıza! Programa sadık olduğumuzdan mıdır sırf program böyle dedi diye saldırganız, cahiliz! DNA'mızda cahillik kodu yüklü sanırım.

Hikayemiz şöyle, bir senarist bir senaryo yazar, fakat izleyiciler farkında değildir. Aslında senaryoyu yazan, aynı zamanda bir izleyicidir! Sıkı durun; pekala senarist kimdir? Hani aynı anda iki şey yapılamaz zannı bizi sarmış ya...
Belki tuhaf, algılama sınırlarımız ötesinde bir kavram. Hani biz olasılıklar dahilinde düşünürüz her şeyi, fakat şimdiki durum bundan biraz farklı. Çünki, senarist aynı zamanda oynuyor, oynarken de kendini seyrediyor. Senaryoyu yazan, kendinin bilinmesini istemiyor! Yazıyor, çiziyor, oynuyor; ama bilinmiyor, görünmüyor! Neden böyle derseniz, senarist böyle istiyor. Görünmüyor, çünki olayları izleyenler, iki durumun bir arada bulunma ihtimalini düşünmesin istiyor.
O senaryonun devamı şöyle, senarist önce bir programı yazıyor, fakat sisteme kısıtlı bir hafıza veriyor, bu kısıtlı hafızalardan sınırsız sayıda üretime de izin veriyor. Sistem kısıtlı hafızadan dolayı, sistemi algılıyor fakat tamamını kayıt edemediği için hafızasına, sistemin tamamını aynı anda göremiyor! Bir tür bilgisayar sistemi gibi... Bilgi yoğun, fakat her birimde hafıza sınırlı. Sonrası, sınırlı hafızaya sahiplerden biri uyanıyor ve sistemin tamamını algılamanın mümkün olamayacağını algılıyor! Dikkat ederseniz bir bilgi devreye giriyor, aslında bunu da yazan senaristin kendisi.... Uyanık olan, henüz uyumakta olan diğer hafızları kendine eklerse sistemin tamamını görebileceğini düşünüyor, onlarla toplantı yapmaya karar veriyor. Toplantı oluyor birleşme kararı  alıyorlar, birleşiyorlar! Birleşen bu sınırlı hafızlar dev bir hafızayı oluşturuyor, öyle ki tüm programları artık tek başına okuyabilecek bir sistem oluveriyorlar.
Tekil algılama diyoruz biz buna, aslında bir bilimkurgu... Tekliğin gücü diyoruz biz buna toplumda... Bazen aynı maçta aynı ruhu yaşıyoruz, bazen ise aynı savaşta aynı ruh oluyoruz. Bilmediğimiz bir şey var! Kime karşı tüm bunlar? Bizi savaştığımıza düşman eden kim? Neden savaşıyoruz? Neden aniden celalleniriz? Niye varız? Bunları düşünmeden, bize verilen benlikle tüm gücümüzle savaşırız! İşte bunu senarist söylemiyor... Tüm bunlar senaristin suçu! Senarist suçlu, senaristin kendi bunu biliyor, hatta öyle garip ki senarist bunu kendine söylerken, yine dinleyen de kendi oluyor... Hafızamız yetersiz tümeli algılamıyoruz dedik ya! Bir araya gelince anlıyor, hissediyor gibi oluyoruz! Garip!

Ne demiştik hatırlayınız, yazan, çizen, oynayan senaristtir! Öyleyse oynayana değil senariste bak! Öyleyse senarist suçsuz olmalı, çünki yazan da oynayan da kendi. Şöyle düşünün, mesela siz aslında hem akyuvarlardan oluşuyorsunuz hem de akyuvarların beslendiği bakterilerden! Siz bile aslında kendi yapınızda iki karşı görüşlü hücre barındırıyorsunuz. Onlar aralarında birbirini yerken; siz farkına bile varmıyorsunuz! Onlar birbiriyle savaşırken size sonuçtan memnunsunuz! Kim savaştırıyor derseniz? Onlar sadece benlikleri ve var olma amaçlarının gereği olan DNA’ daki bilgiye göre savaşırlar! Savaşanlar suçsuzdur!
Hayat da böyledir dostlarım, birileri yazar, sonra yazdıkları seni öyle bir sarar ki sen de oynamaya başlarsın. O nedenle, kendi kararını vermek imkansızdır. Her ne kadar insanlar kendi aklıyla bir yerlere geldiğini zannetse de, aslında doğdukları çevrenin örf ve adedine göre büyür, hayatı böyle yargılarlar! Biz aslında beynimizdeki bilginin tutsağıyız, kuluyuz! Kuluz çünki o bilgilere asla karşı çıkamayacağız, onun söylediklerini yapmaya mecburuz. Hani Atilla İlhan'ın bir şiiri vardır ya, “ben sana mecburum bilemezsin” İşte böyle bir şey... mecburuz, ama nedenini bilemiyoruz!

 

 

 
 
Gediz Demir
Fen Edebiyat Fakültesi
Fizik Bölümü