Seven sevdiğiyle beraber iken yollarda hep sevgilisini görürmüş;
an be an onunlaymış; ama "sevilen" bunu bilmezmiş.
Birden, bu sevginin getirdiği bir bilinç sıçraması ile
sevdiğinin gözlerinden bakıvermiş;bir de ne görsün;gözlerinden
baktığı
"sevgilinin sevgilisi"
varmış...
Bu bir hüsran tablosu gibi
algılansa da seven, sevdiğini böyle algılamamış, çünki
programında sevmek varmış;yoksa adına sevmek denilebilir miydi?
Sevgilinin sevgilisini de sevmeye karar almış, programın içeriği
böyleymiş. Program böyle olsa da sevgilinin sevgilisi bundan hiç
haz etmemiş.Sevgilinin sevgilisi isyan dolu sözlerle karşılamış
kendisini; bu yüreğini derinden yakarmış;lakin programın
içerdiği bilgi sevgi yüklü olduğu için, isyana isyanla karşılık
vermek yokmuş. İsyanlar durulduğu vakit gönülden gönüllere
yolculuğa çıkmış...
Şimdi çok uzaklarda, bazen
sevgilinin eli ayağı olacak kadar yakın. Bazense bir ilahi
programın yazgısı olarak, sevgilisine satırlardan görünürmüş.
Ne yediği yedik, ne içtiği içtik,
ne de gördüğü gördükmüş! Mekânı, kendi bedeni değilmiş.
Fukaranın avuçlarından salınan dualara layık olmak
için,ufaldıkça ufalmış;sonsuzda yokluk kadar küçülmüş, görünürde
ise koca cüssesiyle gülümseyen bir yolcuymuş o.
Sevgilide kaybolacağı aklına bile
gelmezmiş.İşte yokluğa uzanan hazin öykü böyle...
Ardından bir yazarın notunu
aktarayım sizlere, not şöyle:"Görünürde
koca bir cüssesi olduğu söylense de ben onun derununda bir
hiçlik alemi gördüm; çünki keyfi fiiller ortaya koymazdı o, her
bir fiili ilahi bir programın eseriydi.O beyinlerin kuantumunu
değiştiren hakkaniyet kökenli sıfatlardan ibaretti.Billahu
demeyi severdi.Bunun hep bir şifre olduğunu söyler dururdu."
|