Sürmeli ve Kalem
Meryem Irmak
 

10 Mart 2009

Sürmeli’ye

 

Hep solundan yaklaşmaz ya, bazen de sağından yaklaşır insana şeytan..

 

Ah Sürmeli!

 

Ne zormuş atması “ben”i.

 

İçim kıyılıyor.

 

Oysa, “ben” ne güzel göstermişti bana gözlerini... Ne güzeldi gözlerin, Sürmeli...Seni görünce çağlayanım coştu...O gözlerini görmek için, senin için,  “ben, ben” dedim durdum... Ben demeye değerdi gözlerin... Değerdi “ben” ateşinde yanmaya... Oysa sadece bir tuzaktın belki de. “Ben” demek için. Ben dedirten. Sana sevgiyle “sen” dedikçe, seni görebilmek için mecburen “ben” dedim. Ne masumdu “ben” demek. Senin için.

 

Seni sevmek ne güzeldi, Sürmeli. En zoru buymuş. Sevgiden kurtulmak. Sen demek, “ben” demekti, oysaki. Eneydi. Sağımdan yaklaştı iblis. Avlandım. Hep seni görmek istedim. Tutuldum. Sen dedikçe “ben” dediğimi anlamadım. Belki de “ben”i diri tutmak için bir tuzaktın. Evet, tuzaktın. Ben ve sen birbirimizden beslendik böylece. Sen dedikçe ben dedim. Ve sen demeye bayıldım.

 

Seni seviyorum ve seni görmek istiyorum. Nasıl görürüm seni “ben” olmadan? Sana avlandıkça “ben” diyorum. Seni sevdikçe sen dedim ve sen dedikçe köle oldum ben, Sürmeli! Bir çift göze aldandım. Senin için benden vazgeçebilirim sandım. Ama “sen” demek, zaten “ben” demekti. Anlamadım.. Sen beni çoğalttın, bitirmedin. Sağımdan yaklaştı iblis. Avlandım.

 

Sana mı av oldum, bana mı bilemedim.. Ben demesem, sen demezdim. Sen diyebilmek için “ben” dedim. Yoksa ben demek için mi sen dedim? Kim av, kim avcı? Şaşırdım. Bildiğim şu: Güzelliğin şeytanım oldu. Güzellik bizi ayırdı. Sen oldu. Sen güzelsin. Sen olunca ben de oldum. Ayrılık oldu.

 

Sana bir türlü kavuşamadım, Sürmeli. Bulamadım seni. Ayrılıklardan hikayet değil, ben hep şikayet ettim. Hep seni istedim. Seni bulsam ne diyecektim? “Sen” diyecektim. Oysaki ayrılık “Sen”di. Kavuşmak “sen” değil ki... Öyleyse ha seninle, ha sensiz... Seni istemek ayrılıktı. Bilemedim.

 

Seni sevdikçe, sen dedikçe, anladım ki  ben köleyim... Sana köleyim güzel gözlü Sürmeli. Bana köleyim. Her “ben” deyişte “ben”e köleyim. Her sen deyişte hem sana hem bana köleyim. Seni öldürmek için beni öldürmeli. Ben olmazsam sen de olmazsın. Öyleyse, sana köleliğimden daha büyük bir kölelik lazım bana. Çünkü ben dedikçe köleyim. Çünkü benlik kölelikmiş ve seni sevdikçe ben varım. Ben varsam köleyim. “Ben” köle ise, “ben”den kurtaracak bir efendi gerek “ben”e. Ya da hep köle kalırım. “Ben” e köle. “Sen”e köle. Efendisizlik yokmuş ben’e. Kölelik varmış.

 

Şimdi karar vermeli, hemen mahkeme etmeli: Seni mi, beni mi öldürmeli?

 

“Yusuf'u kaybettim Kenan ilinde,

Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz”

 

Seni öldürmeli Sürmeli... Çünkü zaten öleceksin... Sürmelerin de silinip gidecek... Tıpkı benim sürmelerim gibi... Sürmeleri sevmenin gereği var mı, Sürmeli? Sürme fâni. Öyleyse neden sürmeye bu kölelik? Toprağa düştüğü vakit, bir solucana sadece rızktır güzel gözlerin. Ne sürmeler fışkırdı topraktan ve ne sürmeler silindi bu toprakta...

 

Sevecekse toprağı sevmeli insan... Senin evvelin ve senin ahirin olan toprağı sevmeli, Sürmeli... Toprağı sevince seni sevmiş olurum Sürmeli... Seni ve hatta bütün Sürmelileri... Evveli ve ahiri...Hepsini. Hepi. O zaman kavuşur ve hiç ayrılmayız.

 

Ah Sürmeli!...

 

İçim kıyılıyor.

 

Senden vazgeçiyorum.

 

Vazgeçersem senden, belki seni bana verirler diye gizli bir umut da taşıyorum için için.

 

Bu nasıl vazgeçmeklik?

 

“Vazgeçersem senden, belki ödül olarak seni bana verirler” diye senden vazgeçmek de ne demek? Bu nasıl bir hile?

 

Sen bensin, Sürmeli. Bu kadar basit. Ve benden vazgeçemiyorum.

 

Neyse ki yalancı değilim. Biliyorum niyetimi. Biliyorum senden vazgeçemediğimi. Biliyorum vazgeçmem gerektiğini. Ama yapamıyorum. Zor geliyor. Yanayım diyorum. Varsın yanayım. Toprak geliyor. Söndürüyor.

 

Beni atsam ateşe.. Sen de yansan bende... Ben de yansam bende...Bütün düğüm bende... Ama yanmakla ateş sönmüyor. Yanmakla yangın büyüyor. Sönmek için toprak gerekiyor. Öyleyse, “Sen”den büyük bir kölelik gerek “Ben”e... En büyük köleye!

 

“Bu akl'ı fikr ile Leyla bulunmaz,

Bu ne yaredir ki çare bulunmaz.”

 

Ah Sürmeli!

 

Bulunmayan Sürmeli!

 

Ne zormuş atması “ben”i.

 

 

                                              

***

 

 

Kalem’e

 

Geldim dua edeyim.

Yüzün suyun hürmetine

 

“Aşıkı kırmaz maşuk” dedim

Duama duan diledim.

 

Geldim duan istedim

“Bana amin de” dedim.

 

Düşündüm sonra fakat

Bu iş nasıl olacak?

 

Hem ben isteyeyim

Hem de sen iste!

 

Ben isteyeyim de

Sen bana amin de!

 

Hem ben dileyeyim, hem de sen

Nasıl “bendeyim” öyleyse ben?

 

Yok, bu böyle olmayacak.

Hem sen hem ben nasıl olacak?

Anladım, böyle olmayacak.

 

Ben vazgeçiyorum, efendim.

Dileğim şöyle dursun.

Buyurun boş zarfı, buyurun.

Son arzum da kurban olsun.

 

Sürmeli son arzuyu da sürmeli

Kalbi toprak gibi sürmeli.

Ağır ağır sürmeli.

Ah Sürmeli!

Ah!

 

Ben’i bırakıyorum, efendim.

Sürüyorum beni.

Anladım,

Teslim olmadıkça Sana

Kurtuluş yok bana.

Ben süremem bu toprağı.

Sen sür beni.

Sürmeli beni.

Sürmeli!

 

Al beni, Efendi.

Ben istemeyeyim artık

Hep sen iste.

Sen iste.

Bende sen iste.

Sen efendi

Ben köle.

Başüstüne.

Seve

Seve

Seve seve!

 

 

 
 
İstanbul - 11.03.2009
meryemirmak@gmail.com
www.semazen.net
http://sufizmveinsan.com