Bazen “susMAmak”
gerektiğine inanırım…
Zamanı ve yeri geldiğinde
konuşmak, gereken cevabı verebilmek de lazımdır…
Aldığımız eğitim, terbiye,
bizlere “tepki vermemeyi”, her oluşumu Hak’tan bilip,
“hoş buldum” diyebilmeyi tavsiye ediyor…
Tasavvufa eğildiğimden
beri genelde benimsemişimdir bu hali ki aslında bilirim,
yaratılış mizacıma tamamiyle zıt davranış biçimidir. Öyle
ki Hak Yolu’na girenin nasıl da ister istemez yeniden
biçimlendirildiğine dair kişisel tecrübem, kendi kendime
şahitliğimdir. Hatta yaklaşık son on senemi beraber
geçirdiğim arkadaşlarım, hala önemli bir meseleymiş gibi
bendeki bu değişimden bahsederler:
-
Bu kız var ya yakında kanatları takıp uçacak, çoğu
konuya ne kadar hoşgörüyle bakıyor artık! İlk
tanıdığımız insan değil, otuz yaşından sonra bu kadar mı
değişir mizaç?
-
Yaa hakikaten nasıldı ilk
tanıdığımızda; herkese söyleyecek bir lafı vardı,
muhalefet onun temel davranış biçimiydi, biz de öyle
kabullenmiştik…
-
Anne oldu iki kere ya, ondan yumuşadı…
-
Üçüncü kez anne olsa
hakikaten kanatlanıp uçar artık!!! (Gülüşmeler)
Anneliğime bağladıkları
büyük değişim, bana göre tuttuğum yolda daha ancak bir
karınca boyu gidebildiğimin göstergesi sadece…
Konuşmak ve cevap vermek
de gerekir bazen dedim ya…
E-posta’larla başım dertte… Etrafımdaki bazı tanıdıklar,
sağolsunlar ilginç buldukları alıntıları, metinleri bana
da gönderiyorlar.. “Bak ne diyor”, “ne kadar değişik bir
yaklaşım” ya da “aslı astarı var mıdır” diye… Sanki
haddime düşmüş gibi cevaplamak! Neyse tuttuğum yolun
Dost’larından referanslarla bazen yardımcı olmaya
çalışırım, çoğu zaman da tüm öğrendiklerime ters olsa
bile gönderilen, susarım, duacısı olurum ilgililerin.
Fakat öyleleri var ki ”SUSMAM, SUSAMAM!”.
Buyrun
örnek:
From:
xxx
Sent: Wednesday, November 05, 2008 8:40 AM
To: Caki, Nilay
Subject: ilginç
Tam 90 yıl önceki Ezan
Bazen mısralar biliriz de şairini bilmeyiz, bazen de
şairler tanırız
ama şiirlerini bilmeyiz.
' Çocuktum, ufacıktım,
Top oynadım, acıktım. '
mısraları çoğumuzun dilindedir ama, acaba kaçımız
şairini biliriz ? Bu
mısralar Ziya Gökalp'in 'Alageyik' adlı şiirinin
girişinden.
Ziya Gökalp'i hepimiz biliriz ama şiirlerinden
çoğumuzun
haberi yoktur. 1918 yılında yayınlamış olduğu 'Yeni
Hayat' adlı şiir
kitabında yer alan 'Vatan' şiirinin girişini aktaralım
;
' Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duanın,
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur,
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hudâ'nın,
Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın. '
Dikkatinizi çekeriz, yıl 1918.
Tam 90 yıl önce…
Atatürk 1932'de, önce Türkçe ezan okunmasının
dinen caiz olup
olmadığını tartıştırır ve caiz olduğu belirlenir.
Bunun üzerine içlerinde Hafız Burhan, Sadettin
Kaynak, Hafız
Nuri gibi dönemin önemli hafızlarının bulunduğu bir
komisyon kurularak
ezanın Türkçe çevirileri yapılır, hangisinin ahenginin
daha uygun
olduğu tartışılır.
Kabul edilen metin şöyle:
' Tanrı uludur; Tanrı uludur,
Şüphesiz bilirim, bildiririm;
Tanrı'dan başka yoktur tapacak.
Şüphesiz bilirim, bildiririm;
Tanrı'nın elçisidir Muhammed.
Haydin namaza, haydin felaha,
Namaz uykudan hayırlıdır. ''
Diyanet İşleri Başkanlığı 18 Temmuz 1932 tarihli
bir genelge
ile bu metni bütün camilere bildirir ve ezan Türkçe
okunmaya başlanır.
Bu uygulama 18 yıl sürer.
14 Mayıs 1950'de genel seçimler olur, Demokrat
Parti iktidara
gelir.
Bazıları bu siyasal gelişmeyi 'AK Devrim' olarak
anmışlardır,
anarlar.
( Bu 'AK' güzellemesinin hangi durumlarda ve ne
amaçlarla
kullanıldığını artık biliyoruz herhalde).
Adnan Menderes'in kurduğu hükümetin güvenoyu
aldığı tarih, 2
Haziran 1950'dir. Yalnızca 14 gün sonra, 16 Haziran
1950'de, ezanın
Arapça okunmasını serbest bırakır. (Dikkatinizi çekeriz,
Türkçe ezan
yasaklanmamış, yalnızca Arapça ezan serbest
bırakılmıştır. Ama bugün,
değil Türkçe ezan okumak, okunmasını talep etmek bile
bir cesaret
işidir. Burada karşımıza bir başka 'ak' çıkıyor. 'Dinde
zorlama
yoktur' şeklindeki 'ak' beyan…)
Demokrat Parti hükümeti neden bu kadar telaşla,
daha ayağının
tozuyla ilk iş olarak ezan konusuna el atmıştır ? Çünkü
'AK
Devrimciler' (!) tehlikenin farkındaydılar. 18 yıl
boyunca dişlerini
zor sıkmış, devrim'i beklemişlerdi. Yitirilecek bir
dakika dahi yoktu.
Eğer kulaklar kadar beyinler de Türkçe ezana biraz daha
alışsa,
arkasından 'Biz neden ana dilimizde ibadet etmiyoruz ki
? Biz neden
kutsal kitabımızı ana dilimizde okumuyoruz ki ?'
tepkisinin güçlü bir
şekilde geleceğinden korkulurdu.
Ana dil kullanım hakkı, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığını
içine sindirmiş olanların aklına henüz gelmemiş bir
özgürlük
istemidir.
'Ak'la 'kara'yı ayıramamamızın, 'kara'yı bize 'ak'
diye
yutturmalarının temelinde ana dilimizin kısıtlanmasının
yattığını
düşünmez misiniz ? Özellikle de bu toplumun yaşamında
en büyük yeri
tutan din konusunda…
Buyrun bu da cevap:
(Önce ayrıntılı bir şekilde Dua ve Zikir gerçeğini
anlatan Üstad’ın kitap ve linkleri eklendi, işin özü
“neden Arapça” olmalı bilgisi özetlendi ve ayrıca
”Zikir” çalışmasını günümüz bilimi ile açıklayan ilgili
bulgularının olduğu link bilgisi verildi.
http://www.okyanusum.com/zikir.html .
Ve sonrasında aşağıda okuyacağınız mesaja devam edildi )
From:
Caki, Nilay
Sent: Wednesday, November 05, 2008 10:39 AM
To: xxxx
Subject: RE: ilginç
TÜRK KİMLİĞİNE TAKILMIŞ BAZI AKIL SAHİPLERİ, NE
DÜNYA BİLİMİNDEN
NE DE
ALLAH İLMİ’NDEN
HABERSİZ OLDUKLARI İÇİN 2000'Lİ YILLARDA HALA BİLGİ
FAKİRİ OLARAK KONUŞUYORLAR…
KONUŞSUNLAR.... BENİM GİBİLER ONBİNLERCE, BELKİ
YÜZBİNLERCE; BİZLER DE BİLİMLE-İLİMLE KONUŞUR
GEREKEN CEVAPLARI VERİRİZ..
İSTENDİĞİNDE İLGİLİ MAKALELERİ VE BU KONU ÜZERİNDE
KAFA YORMUŞ BAZI AYDINLARIN AÇIKLAMALARINI GÖNDERİRİM...
TÜRKLÜK, "DİNİN DİLİNİ" DEĞİŞTİRMEKLE OLMAZ....
ÇIK BAK SOKAKTAKİ TÜM TABELALARA , DİL ÇOKTAN KAYIP...
ÇOCUKLARIN ÇOĞUNUN DEYİMDEN, ATASÖZÜNDEN HABERİ YOK...
İNGİLİZCE TAM TEDRİSAT YUVALARA VERİLİYOR 2-3 YAŞINDAKİ
BEBELER, KENDİ LİSANLARINI BENİMSEMESİNLER DİYE...
TELEVİZYONLARDA YABANCI KAYNAKLI BEBEK KANALLLARI, YARI
İNGİLİZCE YARI TÜRKÇE KONUŞTURUYOR KARAKTERLERİ…
ŞİMDİ HANGİ MANTIK İLE "ALLAH KELAMINI" DEĞİŞTİRMEKTEN
BAHSEDİYORLAR…
ÖNCE SOKAKLARINI, ÇOCUKLARININ BEYİNLERİNİ YABANCILARIN
İSTİLASINDAN TEMİZLESİNLER...
TÜRKLÜK KAVRAMINI ALET EDEREK BU MİLLETİN DİNİNE
SALDIRMASINLAR...
SONRA AYLARCA TARTIŞIRLAR MEVCUT İKTİDAR %47 KÜSUR OY
İLE NASIL OLDU DA GELDİ DİYE...
ÇÜNKÜ ONLARIN İSTİKRARSIZLIĞINDAN, DİN DÜŞMANLIĞINDAN
BIKMIŞTIR BU MİLLET, ZATEN CANI BOĞAZINDA; SARILIR
MANEVİYATINA SAHİP ÇIKIYOR GÖZÜKENE VE EN AZINDAN ”DİN
ELDEN GİTMİYOR” DİYE BAKAR OLAYA.
…..
Arkadaşım, belki başını ağrıttım, belki ilgini çektim;
her halimle de kusuruma bakmayasın…
Selam ile.
Nilay
Yukarıdaki örnekte kişisel
terkibim öne çıkmış olabilir ama
“SUSMAMAK tam tersine gerektiğinde ilim ile SUSTURMAK”
prensibini temsilen verilmiştir.
Aklımız ve zamanımız
yettiğince anlatmak istemişiz, anlayabildiklerimizi…
Bana göre bu yola baş
koymuş isek yeri geldiğinde bizlere düşen ödev budur.
Büyük Cihad (İçsel Nefs
Savaşımız)’la beraber Bilgi Çağı’nın Küçük Cihad’ı da
bu olsa gerek diye inanıyorum.
Selam ve dua ile. |