Televizyonda Duygu Sömürüsü
Nazım Akpınar
 

Bir özel televizyon kanalında yayınlanan ve hazırlanma amacı, dini nasihat vermek olduğu anlaşılan programları bir müddet gözlemledim. Bu gözlem neticesi edindiğim izlenim ve kanaat maalesef olumsuz.

 Öncelikle programı izleyen kesim bilinçli değil. Bu tarz programlarda yaşanan olayların gerçekte olmadığının, gerçek yaşamla birebir örtüşmediğinin ve tamamen kurgu olduğunun dahi bir izleyici olarak farkına varamıyorlar. Bu tarz izleyicileri bilinçsiz izleyici (unconscious televiewer) olarak niteliyorum. Kurgulanan olaylar gerçekte yaşanmış ve karakterler gerçekmiş havası verildiği için saf insanımız bu tarz mizansenleri gerçek zannedebiliyor. Benzer olaylar gerçek yaşamda vuku bulsa da sonuçta kurgusal bir yapım söz konusu. .

  İlgili programlarda yapılan ikinci ve en önemli vahim hata ise programı yöneten insanın, adeta yargıçlık mevkiine oturması ve etrafındaki insanları dinsel söylemlerle azarlarmışçasına yargılamaya çalışması. Her programda benzer itham ve söylemlere rastlamak mümkün. Cehennem azabı,  mahşer,  hesap günü vb.  ifadelerle sürekli izleyicinin bilinçaltına telkin yapılıyor. Gözden kaçan nokta ise bu tarz kavramların, bir tehdit unsuru olarak kullanılması ve sürekli işlenmesiyle insanlarda bıkkınlık meydana getirmesi. Bu önemli ayrıntı maalesef gözden kaçıyor. Dinimizle ilgili orijin bilgiler göz önüne alınmadan sadece sathi, yüzeysel, zahiri bilgilerle iktifa ediliyor. Dinin özü olan yaşam sistemindeki düzen ve işleyiş mekanizması fark edilemediği için sürekli günahkar ve suçlu insan arayışına gidiliyor. Suçlu ve günahkar insan modeli sürekli işlenerek insan zihinleri olumsuz örneklemelerle bulandırılıyor. Dolayısıyla fasit bir daireden çıkılamıyor. Oysa ki yaşam sisteminde zulüm, iyilik, kötülük gibi beşeri değer yargıları geçersiz. Sadece dilediğini, varlık aleminde her an açığa çıkarmakta olan sınırsız bir ilim, irade ve kudret ve O sonsuz kudretin oluşturduğu sistem ve düzen geçerli. Öyle bir sistem ki yapılan her fiilin neticesi her an sistemde oluşuyor ve her birim yaptıklarının neticesine iyi veya kötü ulaşıyor.

 Bu tarz,  duyguları olumsuz etkilediğini düşündüğüm program türü aslında birden fazla. Duygu sömürüsü yeri geldiğinde bir talk showda, yeri geldiğinde bir magazin programında, bazen de bir dizi filmde yapılabiliyor. Bizim eleştirdiğimiz nokta ise insanlara faydalı olacağı düşünülen programların fayda yerine bilakis zarara yol açması ve izleyici kitlesinin psikolojisini bilinçaltında olumsuz etkilemesi. Bu nedenle belli tahsil düzeyindeki avam kesimi için bu tarz programlar belki ilgi çekici olabilir fakat kanaatimizce ehli tahkik ve kültür ve bilinç düzeyi yüksek kesim için bu tarz yapımların cazip bir yönü olmadığı aşikardır. Bu tarz yayınlar,  insanların saf dini duygularını sömüren bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle de eğitici olma vasfı da bulunmamaktadır. Bu programların, gerek ilk yayınlandığı, gerekse revaçta olduğu ileriki dönemlerde, uzman psikoterapistler, gazetelerde verdikleri demeçlerde, bu tarz yayınların özellikle yeni yetişen gençlerin ruh sağlığını ve psikolojilerini olumsuz etkileyerek yıprattığını, faydalı olacakken zarar verdiğini belirtmişler ve izlenmemesinin daha uygun olacağını vurgulamışlardır. Hatta bu yayınlardan etkilenen ve günah sevap ikileminde kalıp bunalıma giren çocuk yaştaki insanların intihar teşebbüsleri de bir vakıadır.

Sonuç olarak RTÜK Kurumunun bu tarz programları takibe alarak denetlemesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu tür program yapımcılarına kesinlikle göz açtırılmamalıdır. Yeni yetişen genç neslin sosyal ve psikolojik sorunlarına, cinsel sorunlarına ve ergenlik dönemiyle ilgili sorunlarını irdeleyen programlara ağırlık verilmeli, toplum baskısından ötürü bunalıma giren gençlerimizi rahatlatan eğitici ve bilgilendirici programlar,  bir sohbet havası içinde yapılmalıdır. Bu formatta yayınlarımız maalesef yetersizdir. Ayrıca üniversite gençliğinin sorunları,  örneğin Abbas Güçlü’nün yönettiği Genç Bakış gibi eğitici programlara daha fazla yer verilmeli,  inanç bezirganlığı yapan yayınlardan uzaklaşılarak kültürel ve eğitici yayınlar desteklenmelidir. Dini bilgilendirme amacıyla yapılacak programlarda ise ehil eğitimcilerimiz ve aydın mütefekkirlerimize fırsat tanınmalı, dünün tekrarıyla insanları avutan tekrarlayıcılar yerine yeni ve orijin bilgileri insanımıza sunabilecek kapasitedeki çağdaş düşünürlerimiz yeni programlarla devreye sokulmalıdır. Özellikle özel televizyon kanallarından istediğimiz ve beklediğimiz de bu yeniliklerin program düzeyinde gerçekleşmesidir.

 

 

 
 
Samsun - 25. 02. 2009
ahad103@hotmail. com
http://sufizmveinsan. com