Tutkularımız, hakikat
yolculuğumuzda bizimle birlikte yolculuğunu sürdüren en büyük
negatif yönümüz. Bir yandan mutlak ışığa ulaşmak için yükselişe
çabalarken bir yandan da tutkularımızla mücadele etmek durumunda
kalıyoruz. Bir başka ifadeyle manevi mücahedenin ruhani
lezzetleriyle ihtiraslarımızın sufli ve geçici hazları arasında
çırpınıyoruz adeta. Esasen bu gelgitlerin yaşanması da gerekli
bir bakıma. Barış ve esenlik adasına ulaşmak, selamet sahiline
çıkabilmek için tutku denizlerinde yüzerek bu dalgalı ve fırtınalı
denizi aşmamız gerekiyor. Sükunete erebilmenin yegane yolu bu.
Tutkuları harekete geçirmek, nefis ve şeytanın en büyük kozu ve
silahı aynı zamanda. Bu nedenle her an tetikte olmalıyız.
Tutku denizi
kavramı da benzer kavramlar gibi tamamen sembolik bir ifade. Bu
sembolizmaya Kur’andaki birbiriyle paralellik arz eden bazı
kıssalarda rastlıyoruz. Örneğin Nuh’un tufanında, inananların
korunduğu gemi sembolü hakikat yolculuğunun bir örneğini teşkil
ediyor. Gemiyi ablukaya alan ve bir çok inançsız insanın ölümüne
neden olan tufan ve sel sularıyla mücadele ise gerçekte hakikat
yolcularının tutku deniziyle olan mücadelesidir. Allah’a vasıl olmak
için kararlılık gösterenler azınlık bir kesim de olsa sonuçta
hedeflerine tutkularıyla mücadele neticesinde ulaşacaklardır. Hedef,
özümüzdeki Allah’a vuslattır. Gerçek inanç sahiplerinin sayı olarak
az olmaları manevi güçlerinin yoğunluğuna engel teşkil etmez. Az da
olsalar manen bir ordu kadar kuvvetli sayılırlar.
Şu hususu da
hatırlatmak gerekir ki Kur’anda geçen sembolik kavramlar birden çok
anlam boyutu içermektedir. Örneğin normalde su, hakikat ilminin
sembolüyken aynı zamanda anlam derinliği olarak tutku ve nefsi
arzuların yoğunluğuna da karşılık gelebilmektedir. Keza Yunus
kıssasında geçen balık sembolü normalde emmare bilinci olarak
yorumlanırken kıssayı farklı bir perspektifle değerlendirdiğimizde
Nuh’un gemisine karşılık geldiğini görürüz. Tutkuların
denizinde nefsinin çalkantılarıyla mücadele halinde olan hakikat
yolcusunun kurtuluşa ve mutlak ışığa ve sükuna ulaşabilme yolunda
ilerlemesi anlatılmaktadır her iki kıssada da. Sadece semboller ve
karakterler farklıdır. . Özdeki anlam ise aynıdır.
Benzer bir kıssa da
Bakara suresinde geçen Talut ve Calut ordusu
arasındaki savaşı anlatan sembolik hikayedir. Burada da benzer
şekilde tutku denizi karşımıza çıkar. Talut, yaşadığı dönemde
kendisine ilim ve üstün özellikler bahşedilen bir kraldır. Gerçek
hüviyetiyle ise hakikat yolculuğuna çıkacak olan talipleri irşat ve
talim misyonuyla tecrübe edecek olan bir seçkin insandır. Kendisine
tâbi olanlarla birlikte Calut ismiyle sembolleştirilen cehalet
ordusuyla mücadele için yola çıkar. İki ordu bir nehirde
karşılaşırlar. Talut, bu nehrin bir imtihan vesilesi olduğunu ve
kendisine tâbi olanların bu sudan kesinlikle içmemeleri gerektiğini
söyler. Nefsi körleştirmek amacıyla sadece çok az bir miktar
içebileceklerine ise cevaz verir. Fakat nehir geçilirken bir çokları
bu sudan içer ve güçsüz duruma düşer(manevi güçlerini yitirir).
Buradaki nehir suyu sembolü de aynı şekilde tutku denizidir.
Hakikate talip olan ve gerçeğin ışığına ulaşmayı hedefleyen
insanların tutku deniziyle mücadelesi böylece sonuçsuz kalmıştır.
Çok az bir kısmı bu tecrübeyi başarıyla sonuçlandırabilmiştir. Onlar
ise Allah’a kavuşacaklarına kanaat getiren ikan ehli müminlerdir.
Son olarak Musa-Firavun kıssasına değinelim. Bu kıssada da
benzer şekilde Musa ve inananlarıyla, Firavun ve tâbileri arasında
geçen mücadele örneğiyle aynı mesaj verilmektedir. Musa’nın
Firavunun tasallutundan kurtulabilmek için geçmesi gereken bir
deniz vardır(Kızıldeniz). Bu deniz de gerçekte Mülhime Nefs
Mertebesi olarak ifade edilen, tutku ve arzuların en yoğun
olarak açığa çıktığı bir evreyi ifade eder ki tutku denizinin ta
kendisidir. Bu aşamayı layıkıyla geçemeyen firavun ehli(bedensel
zevk hegemonyasında yaşayanlar) Mülhime girdabında(tutkularının
esaretinde) boğularak imtihanı kaybeder. Diğer kavimleri ve
kıssalarını da bunlara kıyas edebilirsiniz. Gerçekte ise tüm bu
anlatılanlar imtihandan ziyade, işleyen bir sistemin farklı
tezahürleridir. Büyük gönül insanı Ahmet Fevzi Yüksel’in veciz
ifadesiyle tutkularımızdan soyunmamız lazım ve elzemdir. Aksi
taktirde tutku denizinde boğulmamız kaçınılmazdır.
Astrolojik tesirlerin
de etkisiyle manevi mücahedenin en çok yoğunlaştığı evre olan yaz
sezonu da tutku denizinin en çok kabardığı dönemlerden biridir. Çok
daha dikkatli olmamız gerekmektedir. Veli ve Resullerin ömürleri
boyunca kulaç attıkları bu azametli denizi hep birlikte aşabilmek
için birlikte çaba gösterelim. Birbirimizin gıyabında edeceğimiz
dualar bize bunu büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Allah
kolaylaştırsın. Bizleri tutkularımızın esaretinden kurtararak ruhani
lezzetlerde daim kılsın…. .
Not:
Sevgili gönül dostlarım. Sizlerle yaklaşık yedi senedir bu
site aracılığı ile gönül birlikteliğimi sürdürmekteyim ve bundan
tarifsiz bir haz almaktayım. Özellikle yaz sezonunun verdiği rehavet
ve mesaimin yoğunluğu sebebiyle sizlerden kısa bir süre ayrı
kalacağım. İnşallah Eylül ayında düşünce okyanusuna tekrar dalarak
yeni mânâ incileri dermeye ve derlemeye çalışacağım. Tekrar kavuşmak
ümidiyle hoşça bakın zatınıza. . |