Tutku Denizini Aşmak Gerek
Nazım Akpınar
 

Tutkularımız, hakikat yolculuğumuzda bizimle birlikte yolculuğunu sürdüren en büyük negatif yönümüz. Bir yandan mutlak ışığa ulaşmak için yükselişe çabalarken bir yandan da tutkularımızla mücadele etmek durumunda kalıyoruz. Bir başka ifadeyle manevi mücahedenin ruhani lezzetleriyle ihtiraslarımızın sufli ve geçici hazları arasında çırpınıyoruz adeta. Esasen bu gelgitlerin yaşanması da gerekli bir bakıma. Barış ve esenlik adasına ulaşmak, selamet sahiline çıkabilmek için tutku denizlerinde yüzerek bu dalgalı ve fırtınalı denizi aşmamız gerekiyor. Sükunete erebilmenin yegane yolu bu. Tutkuları harekete geçirmek, nefis ve şeytanın en büyük kozu ve silahı aynı zamanda. Bu nedenle her an tetikte olmalıyız.  

Tutku denizi kavramı da benzer kavramlar gibi tamamen sembolik bir ifade. Bu sembolizmaya Kur’andaki birbiriyle paralellik arz eden bazı kıssalarda rastlıyoruz. Örneğin Nuh’un tufanında, inananların korunduğu gemi sembolü hakikat yolculuğunun bir örneğini teşkil ediyor. Gemiyi ablukaya alan ve bir çok inançsız insanın ölümüne neden olan tufan ve sel sularıyla mücadele ise gerçekte hakikat yolcularının tutku deniziyle olan mücadelesidir. Allah’a vasıl olmak için kararlılık gösterenler azınlık bir kesim de olsa sonuçta hedeflerine tutkularıyla mücadele neticesinde ulaşacaklardır. Hedef, özümüzdeki Allah’a vuslattır. Gerçek inanç sahiplerinin sayı olarak az olmaları manevi güçlerinin yoğunluğuna engel teşkil etmez. Az da olsalar manen bir ordu kadar kuvvetli sayılırlar.  

Şu hususu da hatırlatmak gerekir ki Kur’anda geçen sembolik kavramlar birden çok anlam boyutu içermektedir. Örneğin normalde su,  hakikat ilminin sembolüyken aynı zamanda anlam derinliği olarak tutku ve nefsi arzuların yoğunluğuna da karşılık gelebilmektedir. Keza Yunus kıssasında geçen balık sembolü normalde emmare bilinci olarak yorumlanırken kıssayı farklı bir perspektifle değerlendirdiğimizde Nuh’un gemisine karşılık geldiğini görürüz. Tutkuların denizinde nefsinin çalkantılarıyla mücadele halinde olan hakikat yolcusunun kurtuluşa ve mutlak ışığa ve sükuna ulaşabilme yolunda ilerlemesi anlatılmaktadır her iki kıssada da. Sadece semboller ve karakterler farklıdır. . Özdeki anlam ise aynıdır.

Benzer bir kıssa da Bakara suresinde geçen Talut ve Calut ordusu arasındaki savaşı anlatan sembolik hikayedir. Burada da benzer şekilde tutku denizi karşımıza çıkar. Talut, yaşadığı dönemde kendisine ilim ve üstün özellikler bahşedilen bir kraldır. Gerçek hüviyetiyle ise hakikat yolculuğuna çıkacak olan talipleri irşat ve talim misyonuyla tecrübe edecek olan bir seçkin insandır. Kendisine tâbi olanlarla birlikte Calut ismiyle sembolleştirilen cehalet ordusuyla mücadele için yola çıkar. İki ordu bir nehirde karşılaşırlar. Talut, bu nehrin bir imtihan vesilesi olduğunu ve kendisine tâbi olanların bu sudan kesinlikle içmemeleri gerektiğini söyler. Nefsi körleştirmek amacıyla sadece çok az bir miktar içebileceklerine ise cevaz verir. Fakat nehir geçilirken bir çokları bu sudan içer ve güçsüz duruma düşer(manevi güçlerini yitirir). Buradaki nehir suyu sembolü de aynı şekilde tutku denizidir. Hakikate talip olan ve gerçeğin ışığına ulaşmayı hedefleyen insanların tutku deniziyle mücadelesi böylece sonuçsuz kalmıştır. Çok az bir kısmı bu tecrübeyi başarıyla sonuçlandırabilmiştir. Onlar ise Allah’a kavuşacaklarına kanaat getiren ikan ehli müminlerdir. Son olarak Musa-Firavun kıssasına değinelim. Bu kıssada da benzer şekilde Musa ve inananlarıyla, Firavun ve tâbileri arasında geçen mücadele örneğiyle aynı mesaj verilmektedir. Musa’nın Firavunun tasallutundan  kurtulabilmek için geçmesi gereken bir deniz vardır(Kızıldeniz). Bu deniz de gerçekte Mülhime Nefs Mertebesi  olarak ifade edilen, tutku ve arzuların en yoğun olarak açığa çıktığı bir evreyi ifade eder ki tutku denizinin ta kendisidir. Bu aşamayı layıkıyla geçemeyen firavun ehli(bedensel zevk hegemonyasında yaşayanlar) Mülhime girdabında(tutkularının esaretinde) boğularak imtihanı kaybeder. Diğer kavimleri ve kıssalarını da bunlara kıyas edebilirsiniz. Gerçekte ise tüm bu anlatılanlar imtihandan ziyade, işleyen bir sistemin farklı tezahürleridir. Büyük gönül insanı Ahmet Fevzi Yüksel’in veciz ifadesiyle tutkularımızdan soyunmamız lazım ve elzemdir. Aksi taktirde tutku denizinde boğulmamız kaçınılmazdır.

Astrolojik tesirlerin de etkisiyle manevi mücahedenin en çok yoğunlaştığı evre olan yaz sezonu da tutku denizinin en çok kabardığı dönemlerden biridir. Çok daha dikkatli olmamız gerekmektedir. Veli ve Resullerin ömürleri boyunca kulaç attıkları bu azametli denizi hep birlikte aşabilmek için birlikte çaba gösterelim. Birbirimizin gıyabında edeceğimiz dualar bize bunu büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Allah kolaylaştırsın. Bizleri tutkularımızın esaretinden kurtararak ruhani lezzetlerde daim kılsın…. .

 

Not:
Sevgili gönül dostlarım. Sizlerle yaklaşık yedi senedir bu site aracılığı ile gönül birlikteliğimi sürdürmekteyim ve bundan tarifsiz bir haz almaktayım. Özellikle yaz sezonunun verdiği rehavet ve mesaimin yoğunluğu sebebiyle sizlerden kısa bir süre ayrı kalacağım. İnşallah Eylül ayında düşünce okyanusuna tekrar dalarak yeni mânâ incileri dermeye ve derlemeye çalışacağım. Tekrar kavuşmak ümidiyle hoşça bakın zatınıza. .

 

 

 
 
Samsun - 01.07.2009
ahad103@hotmail.  com
http://sufizmveinsan.  com