Bugünün bilimi, artık beynimizin mevcut sağlık durumunu
ve kapasitesini modern tıp araçlarıyla
görüntüleyebiliyor ve hatta bizlerin tüm davranış ve
alışkanlıklarının, ruhsal halinin, çevreyle
etkileşiminin ne kadar sağlıklı olduğunu, elde ettiği
verilere dayanarak yorumlayabiliyor.
Mesela muhalif bir tip misiniz yoksa bencil bir şahsiyet
misiniz, mevcut beyin görüntüsündeki belli bölgelerin
hasarlı olup olmadığına göre tespit ediyor, etmekle
kalmıyor beynin ilgili bölgelerinin onarımını sağlayacak
tavsiyelerde dahi bulunuyor.
Üstelik, sadece sıradan hayat alışkanlıklarınızı
düzenleyerek beynimizdeki hasarlı bölgeleri
onarabiliyor bu tavsiyeler! Nedir bu olumlu faaliyetler?
Mesela düzenli fiziksel egzersiz, mesela alkolü bırakmak,
sigara en büyük düşman, kafeinden vazgeçmek ve tabii ki
kafayı darbelere karşı korumak… Tavsiyelere dikkat
edildiğinde en önemli konu- vücuttaki kan dolaşımını
yavaşlatan her türlü girdi beyne zararlı, öbür taraftan
egzersiz -özellikle temiz havada tempolu yürüyüş- ise
beyne doğru kan dolaşımını hızlandırması açısından
oldukça faydalı…
Beynimize nasıl bakıyorsak, onu ne kadar koruyor ve
ihtiyacı olan şekilde besliyorsak o da bizim ruh
halimizi, davranışlarımızı, olaylara pozitif veya
negatif bakış açımızı yani çevreyle etkileşimimizi
düzenliyor. Yani zincirleme bir reaksiyon söz konusu;
siz beyni beslerseniz, o da sizin yaşamsal şartlarınızı
besliyor.
Modern bilim, yediklerimiz ile beynimiz arasındaki
ilişkiyi diğer bir deyişle bağırsak sistemindeki nöron
aktivitesi ile beyine gönderilen sinyaller arasındaki
bağlantıyı dahi keşfetmiş durumda. Dolayısıyla
yediklerimizi düzenlemek durumunda olduğumuzu, beyne
faydalı yiyeceklere konsantre olunması gerektiğini,
bunun yanısıra vücuda sokulan zararlı maddelerin
beyindeki hasarlarını çeşitli mecralarda duyuyor,
dinliyoruz. Yeşil çay, ceviz, kırmızı et, Omega-3’ten
zengin balık ve balık yağının beyne faydaları, artık en
çok tekrarlanan iyi bilgiler arasında.
Size aşağıdaki “Change your Brain” serisine ait linkten
konuyla ilgili ayrıntılı bilgiyi mutlaka edinmenizi
tavsiye ederim; beynimize neler yapabildiğimiz ve
olumsuzu nasıl olumluya dönüştürebileceğimiz, çok açık
ve net olarak anlatılmakta:
http://www.okyanusum.com/belgesel/
beyninizidegistirin1.html
Modern bilim birçok yeni keşfe imza atarak beynin
gerçeğine doğru hızla yaklaşırken, halen İlim ile
bildirilmiş ve daha bilim tarafından dahi anlaşılamamış
birçok nokta var.
Beynin, 100 milyarlarla ifade edilebilecek bir nöron
yumağı olduğunu ve her bir nöronun makro evrendeki
farklı bir frekansı temsil ettiğini dolayısıyla
insan beynin aslında bir mikro evren-frekans yumağı
olduğunu, insanın tüm beyin nöronlarını aktif
hale getirebildiğinde makro evrendeki tüm
frekanslara vakıf olabileceğini ve bu kapasiteyle
yaratıldığını anlatıyor bizlere ehli…
Oysa 50-100 frekansı algılama kapasitesiyle öylece kendi
haline bıraktığımız beynimiz, gerekli açılımları
yapamadığı gibi var olan kapasitemizi köreltiyor,
algılanan minimum kısıtlı frekansın mutlak gerçeğimiz
olmasına ve mikro evrenimizi gölgeleyip arkada
bırakarak, algılamamızda ön plana geçip, yalan /sanal
bir boyuta hapsolmamıza neden oluyor. İşin doğrusu, bu
sonuca kendimiz sebep oluyoruz.
Neler anlatıldı bugüne kadar bize algılama kapasitemizle
ilgili?
BEYNİN KULLANDIĞI ALGILAMA ARACININ KAPASİTESİ BİR
TRİLYON YA DA
YÜZ KATRİLYON GİBİ RAKAMLARA ÇIKSA NE OLUR?
Bulunduğunuz odayı, tavanını açmak suretiyle, bir milyar
defa büyütme kapasitesine sahip elektron mikroskobunun
lâmına koyun ve sonra da objektifinden bakın... Bir
milyarlık büyütme kapasitesi, bize atomları görme
olanağını verecektir... Bu takdirde, artık biz, o
odadaki çeşitli isimler taktığımız eşyayı değil; demir,
bakır, çinko, hidrojen, azot, oksijen vesaire gibi pek
çok atomlardan ibaret, homojen bir kütleyi göreceğiz..
Göz aracıyla aynı odaya bakan beyin, az önce bir çok
eşyanın varlığından söz ederken; elektron mikroskobu
aracılığıyla aynı odaya bakan beyin sayısız eşyadan
değil, homojen atomik bileşik bir kütleden söz
edecektir; ki artık, "pek çok", sadece, "yüzküsur" atom
türüne dönüşmüştür nazarımızda!...
Şayet, beynin kullandığı algılama aracı, bir milyar defa
büyütme kapasitesi yerine, bir trilyon, ya da yüz
katrilyon gibi rakkamlara çıksa ne olur?...
Bu takdirde öyle bir noktaya geliriz ki, evrende
varolduğunu kabul ettiğimiz her şeyin, o şeye bakan
algılama aracının kapasitesinden doğan, imgesel bir
varlık olduğunu idrak ederiz!
İşte varolduğu, beyin tarafından kabul edilen her şey,
beynin kesitsel algılama araçlarına GÖREdir; ve o
görüntülerin her biri, kesitsel verilerin
imajlarıdır!...
http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/
kavramlar/algilama/index.htm
İnsan olmak
yolunda ilerlerken, hedefimizin bir şartı var olan
nöronsal faaliyetin sağlıklı bir şekilde aktivitesini
devam ettirmesi yani sağlıklı bir beyin. Başka bir
deyişle, sağlıklı davranışlar ortaya koyabilmek için
doğru yaşam tarzı. İslamiyet neden alkolü, sigarayı,
negatif toplumsal davranışı yasaklıyor? Bir de bu açıdan
bakmak lazım… Amaç hep aynı, beyne zarar vermemek ve onu
en sağlıklı hale getirebilmek.
Kendini
kıstlı algılama araçlarına hapsetmiş beynimizin, bu
konumdan kurtulması için nöron faaliyetlerini
geliştiren çalışmalarda bulunmak ise İslamiyet’te yine
bu yüzden farz. Bu çalışmalarla nöron aktivitesini
çoğaltmak, algılama kapasiteni yükseltmek, beşerlikten
sıyrılıp insan olmaya doğru yol almak amaç…
Ayet-i
Kerime’de şöyle buyruluyor:
Sana vahyolunan BİLGİ'yi
(Kitap) oku, bildir;
salâtı ikame et... Kesinlikle salât fahşadan (kendini
beden kabulünün getirisi olan aşırı davranışlardan)
ve münkerden (Sünnetullah'a ters düşüren şeylerden)
uzaklaştırır... Elbette ki Allah zikri (hatırlanışı)
Ekber'dir (Ekberiyeti hissettirir)!
Allah ne hâlde olduğunuzu bilir. (Ankebut-45)
Allah İlmi’nden Yansımalar- Ahmed Hulusi
Efendimiz
Rasulallah (s.a.v) şöyle buyurmuş:
“Rabbini zikredenlerle etmeyenlerin misali, diri ve ölü
gibidir.” (Buhari)
Gayet açık değil mi?
Zikretmeyerek nöron faaliyetlerini geliştiremeyen,
mevcut kıstlı kapasite ile algıladığı sanal dünyadaki
bir hayalden ibarettir-ölüdür, zikreden ise algılama
kapasitesini yükselterek diriliğe yani Hakikata doğru
yol almaktadır…
….
Aşık Veysel ,
“uzun ince bir yoldayım, yürüyorum gündüz gece “ demiş.
http://vimeo.com/11365230
Gece gündüz
ilerlediğimiz o yoldaki aracımızın kapasitesi ona ne
kadar iyi baktığımızla ilintili…
Gelişmiş bir
beyin,
madde-vehim boyutuna hapsolarak sadece alma delisi
olmuş bir beşeri, hakikatin farkında olan
bedenselliğinden bağımsız hale gelmiş “veren” bir
“İnsan”a dönüştürebilir…
Her zamanki
gibi, bugüne kadar bana anlatılanlardan anladığım
kadarını aktardım, hatam olmuşsa affola.
Selamlarımla, |