1884
senesinde Üsküp’te şiir kadar güzel yüzlü bir çocuk
doğdu. Genç yaşında Fransız edebiyatını mükemmelen
öğrenen ve divan edebiyatını inceleyen bu gencin
meşrutiyet devrinde birden fikir ve sanat hayatına
atıldığı görüldü. Yahya Kemal’in yolu kendi devrinin
ediplerinden ayrıldı. Divan edebiyatı şiirlerine
kendi zevkiyle daha hoş bir ahenk vermiş,
mısralarında ilkin Nedim’in şuh ve zarif
okşayışlarını yakalamış sonra gazellerinde Bakiyi’de
canlandırmıştır.
Yahya
Kemal’in ilk çalışmaları neşredilmedi. Bunlar
kulaktan kulağa, daha doğru bir ifadeyle gönülden
gönüle yayıldı. Genç şairin kaleminden süzülen
mısralar edebiyatseverler arasında ilgiyle
karşılanıyordu. Meşrutiyet nesli bir şarkı
mırıldanır gibi genç şairin dizelerini dillerinden
düşürmüyordu.
“Akdeniz
ufkunu bir mavi duman gölgeliyor
Elli
kalyonlu donanmayı hümayun geliyor.”
Batı
ile muhabbeti ve batı edebiyatına olan ilgisi zengin
Fransız edebiyatı vesilesiyle olur. Fakat divan
şairlerinin ihtişamı, sanatı ve edebiyatı bu gencin
gönlünde haremiyle selamlığıyla şiirden bir saray
inşa etti. Ve Yahya Kemal, Nedimlerin, Bakilerin,
Fuzulilerin yanında kendisine de bu sarayda
ihtişamlı bir mekân ayırdı.
Doğduğu
beldeyi bile yılların ardından hala ölmeyen
dizelerle ifade eden şair;
“Üsküp
ki, Yıldırım Beyazid Han diyarıdır
Evladı Fatihana O’nun yadigârıdır.”
derken
yalnız şair değil, yağız atının üzerinde kılıcını
savurarak giden bir akıncıya da benzer. O’na bu
heyecan dolu ifadeyi yazdıran “ecdadımız bizde
yeniden yaşar” düşüncesidir.
Şiirlerin bazısında artist fakat hepsinde şair olan
üstad;
“
Neslimiz azlaştı, koş bak hizmet et nisvana
Türk,
Nesli ati aşkına, gel minnet et canana Türk.”
diyen neyzen gibi her şeyden çok Türk ve son derece
hassasiyetli bir insandır. Ve O, sözü ses yapan
şairi, sesi name yapan bestekârdan kesinlikle
ayırmaz;
“Ta
Budin’den Irak’a, Mısır’a kadar
Feth
edilmiş uzak diyarlardan
Vatan üzerine hücesen rüzgâr
Ses
getirmiş bütün bahardan
O
deha öyle toplamış ki, bizi
Dinlemiş ihtiyar çınardan.” O’nun gözünde Itri,
işte böyle duyuşuyla, seslenişiyle her yanı Türk
olan bir sanat abidesidir.
Yahya
Kemal bir musiki şinastır. İsteseydi mükemmel bir
besteci de olabilirdi. 1927’de Varşova elçisiyken
bakın şair karlı bir gecede Tamburi Cemil Bey’in bir
plağını dinlerken nasıl kalbinden geçiriveriyor;
“Zihnim
bu şehirden, bu devirden çok uzaklarda
Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta
Birden bire mesudum işitmek hevesiyle
Gözüm doldu İstanbul’un en özlü sesiyle
Sandım ki, uzaklaştı yağan kar ve karanlık
Uykumda bütün bir gece körfezdeyim artık.”
Unutmamak gerekir, olurda bir gün orarlarsa, doğuda
şiiri en güzel yazan abidelerden birisidir Yahya
Kemal Beyatlı. Ulaşılması güç zirvelere çıkılmış,
Alpler, Himaleyalar keşfedilmiş, lakin Yahya
Kemal’in şiirdeki zirvesine ulaşmak belki de daha
meşakkatli olmuştur. |