Tarihe tanıklık ediyoruz. Modern çağların
sarsıldığı, yıkılmaz sadece yıkar denilen
kapitalizmin çatırtılarının duyanları sağır,
görenleri kör ettiği günlere tanıklık ediyoruz.
Demir perdenin çöktüğü günlerin bir tekrarı belki de
yaşananlar. Kapitalizmin yıkılmasıyla kapitalist
sisteme dayalı değerlerin de yıkılması umut
ediliyor. Siyonizmin Abede destekli sistemi ayakta
tutmak için elinden geleni yapacağına kuşkum yok, ne
ki onların bir hesabı var ise Âlemlerin Rabbinin de
bir hesabı olacaktır. Tüm dünya gündemi batasıca
devletlerdeki ekonomik kriz ile meşgul. Yine
müslümanın gündemini onlar belirlemekte.
Bilgisayarın karşısına oturduğumda kafamda güneydoğu
topraklarında vefat eden insanların acısı vardı.
Yirmi seneyi aştığı halde bitirilmek istenmeyen bir
kirli mücadelenin bilânçosunu ödedik hep beraber.
Kürtler de Türkler de çok acılar çektik. Lanet olsun
İslam ümmetine bu acıları çektirene, lanet olsun
kendi toplumunu nefsinin çıkarları hizmetinde ateşe
atanlara. Türk kodamanları golf oynarken Kürt
kodamanları imralıda yan gelip yatarken Türk
evlatlarımız da Kürt evlatlarımız da öldüler
Kürdistan dağlarında.
Evet, satırlar öfke ile yazıldı bunu kabul ediyorum.
Amma Kürdistan ifadesini bilinçli kullandım. Hiçbir
Türk aydının kullanmaya cesaret etmediği bir terim.
Kürdistan. Ben de bu yazıma kadar güncel mevzulara
değinmekten kaçınsam da yeri gelince güneydoğu
coğrafyası, Anadolu toprağı diye adlandırıyordum.
Amma gerçek olan şu ki, gerçeği kendimize dahi
itiraf etmekten korkuyoruz. O bölgede Kürtler
yaşıyorsa o bölgenin dilini tarihini, medeniyetini
Kürtler şekillendiriyorsa orası Kürdistan'dır. Neden
bunu kendimize itiraf edemiyoruz. Bugün İran İslam
Cumhuriyeti'nin topraklarında Kürdistan eyaleti var
ve bu bir sorun teşkil etmiyor. Biliyorum ki İran
devletinin uçak filosundaki uçaklardan birisinin de
ismi Kürdistan. Bu İran'ın dünyada sözü geçen bir
devlet olmasına engel değil. Mevzu bu değil.
Türkiye hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti kimliği
taşıyan insanlar tarihimizle ve medeniyetimizle
barışmak zorundayız. Kalıplaşmış sözler ettiğimin
farkındayım. Bu satırları da bir şeyler yazmak için
yazmıyorum. Ama Türkiye gerçeklerinden kaçtıkça, var
olan doğruları yok saydıkça terör de dâhil hiçbir
sıkıntımızın çözüme ulaşacağını sanmıyorum. Türkiye
devletinin kuruluş ilkeleri çoktan miadını
doldurmuştur. Milliyetçilik sertleştirildikçe kan ve
acı olarak halka yansımaktadır. Gerek resmi kimlik
sahibi savcılar, komutanlar, bakanlar, belediye
başkanları vs. gerekse dağlarda kadrolaşan örgüt
liderlerinin tuzları kurudur. Onların evlatları bu
kirli mücadelenin kurbanı olmamaktadır.
Kürdistan'da verilen mücadele iki taraf için de
acıdan ve yukarıda değindiğim zümrelere ranttan baka
bir şey getirmedi getirmeyecek. Yirmi seneyi aşkın
PKK ve devlet mücadelesi incelenince ben şu gerçeği
görüyorum ki, terör bitirilmek istenmiyor. Yirmi
senedir Kürdistan'da harcanan askeri meblağ bu
bölgenin gelişimine harcansaydı Kürdistan Paris
olurdu. Türkler İstanbul'dan Bursa'dan buralara
çalışmaya gelirdi. Bu sözler saçmalık değil, bir
ütopya değil halkına ihanet eden zihniyetin bu
ülkenin geleceğine koyduğu ipoteğin haykırışıdır.
Her gün yetkililerin kuru atıp tutmalarını dinleyip
şehit haberlerini aldıkça içim yanıyor. İnsan
ölüyor. Ülkemin geleceğinin hakkı olan kaynaklar
Kürdistan dağlarında hoyratça harcanıyor ve bir
neticeye varılmıyor. Sonra da çıkıp maddi
imkânsızlıktan dem vuruyorlar. Kime anlatıyorsun
paşam, bir golf sahası maliyetine kaç karakol bina
edilir. Bırak bunu, istedin de yapmadılar mı?
Ankara kaynakları da imralı kaynakları da Kürdistan
dağlarının ateş ve barut kokusundan pek memnunlar.
Gelin beyler tatillerinizi, aileniz ve efradı
yakininiz ile Silopi'de, Cizre'de, Aktütün'de
geçirin. Bulundukları yerlerden yöneticiler
talimatlar veriyorlar, kendileri gibi düşünmeyenleri
sert ifadelerle bölücülükle suçluyorlar. Bölgeye
gidecekleri vakit ise teçhizatlı, korumalı gidip
dönüyorlar. Bu insanlardan bölgedeki sıkıntıları
anlamaları ve çözüm getirmeleri nasıl beklenir?
Ey yurdumun bağrı yanık anneleri, evladını bu
topraklara gömmüş ve evladından gelecek bir haber
için diken üzerinde bekleyen anneler, analarım.
Asker anneleri, örgüt mensubu insanların anneleri.
Akan kanı sizin durdurabileceğinize inanıyorum.
Sizin evlatlarınız toprağa düştükçe birilerinin
keseleri daha da genişliyor. Sizin evlatlarınız
birbirlerini kırdıkça birileri viskilerini
yudumlarken timsah gözyaşları döküyorlar. Hiçbir
Türk kadını, hiçbir şehit anası evladını yirmi
yaşına kadar gitsin de şehit olsun diye
büyütmemiştir. Hiçbir ana evladı şehit olacak diye
doğum sancıları çekmedi. Aynı şekilde hiçbir ana da
evladı gitsin de kanlı örgütte eşkıya olsun, gerilla
olsun vatan millet düşmanı olsun diye tarlalarda,
bağlarda karnında sırtında taşımamıştır yavrusunu.
Hiçbir Kürt kadını evladını asker katili olsun diye
büyütmemiştir. Sizin evlatlarınız ölüyor, evinin
kirasını ödemekte zorlanan, elektrik, su faturaları
birikmiş, seneler var ki sofrası et yüzü görmemiş,
bu akşam da beyinin çocuklarının önüne bulgur pilavı
çıkartan annelerin evlatları ölüyor. Elektrik ve
suyu olamayan, kış gelince köyünün yolları aylarca
kapalı kalan, yazın ürünleri kuraklıktan telef olan,
bir yandan eşkıyanın bir yandan jandarmanın zulmüne
maruz kalan annenin evladı vuruluyor dağlarda.
Sizin ciğerleriniz dağlanırken kuru nutuk atanların
evlatları yedi kuşak yakınlarının çocukları bile
dağları görmediler. Bu acılara bir son verilecekse
yine annelerimizin yüreklerinden kopan feryatlar
verecektir. Hiçbir annemizin ahı yerde
kalmayacaktır. Kadınlarımız, bacılarımız analarımız
evlatlarına sahip çıkmalı, onların Kürdistan
dağlarında hiç uğruna ölüp gitmelerine dur
demelidir. İki taraftan da anneler yeteri kadar
gözyaşı dökmediler mi? Şehit olan evladının
sorumlularını hesaba çekmek ve vatan sağolsun
nutuklarını bırakma zamanı gelmedi mi? Yirmi seneden
fazla binlerce Kürt mağdur oldu ve Kürdistan'ın
makûs talihi değişmedi. Gene yokluk, gene yoksulluk.
Ve örgüt içinde barınan Hıristiyan militanların
varlığı bu direnişin Kürdistan halkına özgürlük
direnişi olmadığını göstermedi mi? Neden Kürdistan'a
özgürlük için Kürtler ölüyor, neden Kürdistan'a
özgürlük için senelerce Kürt köyleri basıldı, Kürt
analar babalar acılara gark oldu. Bölge halkı bu
gidişe acilen dur demeli ve evlatlarının dağdaki
kadrolara katılmalarını ivedilikle engellemelidir.
Hiçbir Kürt genci imralıda yan gelip yatan eşkıyaya
uşak olmak için dünyaya gelmedi.
Türk anaları da evlatlarını davullarla zurnalarla
askere yolluyorlar ve on beş ay diken üzerinde
oturuyorlar. Sizin evlatlarınız da bu kanlı tezgâhta
piyon olsun diye dokuz ay sıkıntılarla dünyaya gelip
yirmi sene Binbir müşkül ile büyütülmedi. Her bir
şehit ailesi evladının hesabını sormalı ve "vatan
sağolsun bir evladım daha var onu da seve seve
veririm" nidalarından vazgeçmelidir. Resmi
yetkililerden hesap sorulmaya başlanınca bunlar da
kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalacaklardır.
Askeri yetkililer kendilerini memleketin sahibi
zannetmekte ve kimseye hesap sorma yetkisi
vermemekteler. Herkes tebaa olabilir ama analar,
evlatlarını davulla zurnayla gönderip tabutla teslim
alan analar artık hesap sorma vakti gelmiştir.
Hukukun tüm imkânları zorlanmalı ve operasyonlarda
baskınlarda ölen Mehmetçiklerin hesabı yetkililerden
sorulmalı. Bu kanlı oyun bitirilirse analarımızın
mücadelesiyle bitecektir. Annelerin, şehit
annelerinin de cumartesi annelerinin de el ele verip
evlatlarını bu kirli tezgâha düşmekten kurtarma
vaktidir. Kürdistan bu coğrafyanın asli unsurudur ve
Kürt anaları da Türk analarımız kadar kutsaldır. Ey
memleketimiz tüm anaları, bacıları, bağrı yanık,
evladını mürüvvetini göremeden toprağa veren
anaların Allah rızası için yardım edin. Sulh ve
sükûn hepimizin hakkı değil mi? |