Yaşamın Işığı
(Lıght Of Life)
Nazım Akpınar
 

     Görsel sinemanın sayılı örneklerinden diyebileceğim Kingdom of Heaven (Cennetin Krallığı) filminden birçok izleyici gibi etkilendiğimi söyleyebilirim. Filmin vermek istediği mesaj, dünya insanlığının kardeşliği ve barışın yeniden tesis edilerek dünyaya huzurun ve esenliğin hakim olmasıydı. Haçlı ordusuyla Selahaddin Eyyubi’nin mücadelesi, kutsal kent olarak nitelendirilen Kudüs’te odaklanıyordu. Çetin mücadeleler neticesi savaş, Müslümanların zaferiyle neticelenmişti. Selahaddin’in, filmin finalinde, yere düşen bir haçı eliyle kaldırarak masanın üzerine bırakması bir mesaj niteliği taşıyordu. Verilen mesaj gayet açık ve netti. Farklı inanç taşıyan kesimlerin birbirlerine karşı anlayışlı olmalarıydı. Neticede film, “bir daha savaş olmasın ve insanlar inanç zannettikleri hırsları yüzünden birbirlerine zarar vermesinler” çağrısını yinelese de maalesef bu pek etkili olamadı. Günümüz orta doğusunda yaşananlar bunun en bariz göstergesi. Filmin Complete Score Soundtrack çalışmasını dinlerken bir şarkı ismi özellikle dikkatimi çekti. Şarkının ismi Light of Life yani yaşamın ışığı anlamına geliyor. Ezgi Arapça olarak seslendirilmiş ve sık sık kelimei tevhit yani varlığın tekliği dillendirilmişti. Kelimei Tevhit hakikatinin dünya hayatının nuru olduğu söyleniyordu. Bu teklik hakikati, dünyadaki karabulutlar içinde kıvranan zihnime bir anda ışık kaynağı oldu.

     Evet, evrensel sistem ve düzeni açıklayan İslam’ın evrensel mesajı “La ilahe illallah.”Bu hakikatin gerçek manada anlaşılması, yaşamdaki tüm kilitli kapıları, açmazları ve gizemleri açma ve anlamlandırma gücüne sahip. “Peki neden acaba bu sihirli cümle yaşamı aydınlatan bir özellik taşıyor?” diye sorguladığımda özümden şu yanıtları aldım: Öncelikle “La ilahe” demek suretiyle tanrı ve tanrılık kavramını izale ederek geçersizliğini fark ediyoruz. Bu gerçek, aynı zamanda zengin potansiyeller taşıyan insanoğluna büyük bir güç ve dayanak teşkil ediyor. Zira bu ifade, korkularımızın, zaaflarımızın bertaraf edilmesi anlamına geliyor. Varlık aleminde sınırsız bir gücün tasarruf ve hakimiyetine olan inancı pekiştiriyor. Bu inanç aynı zamanda genel anlamdaki kuvvetler ayrılığı prensibini de geçersiz kılıyor. Hakim olan Allah, tasavvur edilen tüm güç tezahürlerinin üzerindeki yegane güçtür.Tevhit hakikati aynı zamanda intisap (yaratıcı güce bağlılık) sırrını da ihtiva ediyor.Sınırsız bir kudrete bağlılığın ve gerçekte kime muhatap ve teslim halde olduğumuzun resmini çiziyor.Bu kutsi kelam bize kimin adına hareket ettiğimizi bildirmeye çabalıyor adeta…

     “La ilahe” dediğimizde acaba gerçekte ne söylediğimizin farkında mıyız? Bu sözü zikrederken “Beni engelleyecek, yıldıracak ve yolumdan alıkoyacak hiçbir güç tanımıyorum ve gerçekte de yoktur. Sadece mutlak güç olan Allah vardır mı demek istiyoruz acaba? En çok zikrettiğimiz “La havle ve la kuvvete illa billah”ta da bu hakikat aşikar değil mi? Havl ve kuvvet sadece B sırrıyla hakikatimi oluşturan orijin varlık olan Allah’a aittiri dillendirmekteyiz her an.

     Kelimei Tevhit, tamamen sonsuz bir anlamlar okyanusudur. Külli iradenin bizden ve tüm birimlerden her an sadır oluşuna engel teşkil edeceğini düşündüğümüz tüm sanal güçlerin geçersizliğini bize beyan eder ve ders verir. Bu yönüyle Tevhit kelamını değerlendirdiğimizde, bizi özümüzdeki mutlak gerçek olan yaratıcı cevherden perdeleyen tüm duygulardan, değer yargılarından ve bağımlılıklardan arındıran ve bizi mutlak gerçeğe ulaştıran bir hayat güneşi olduğunu aynel yakiyn olarak gönül gözüyle müşahede ederiz. Bu gerçek de bizlerin, eşyanın tabiatına uygun değerlendirmeler yapmamıza olanak sağlar ve kendi iç potansiyellerimizi yeniden keşfederek açığa çıkarmamızı kolaylaştırır mahiyette etkiler oluşturur. Kısacası tüm birimlerin mutlak anlamda kulluk halinde olduklarını fark eden bir şuur aydınlanmıştır. Yaşamımızı aydınlatıp bizleri karamsarlık ve ümitsizlikten kurtaran ve aynı zamanda karanlık dünyamızı ve dünyaları aydınlatan bu ışık kaynağına her an muhtacız.

     Allah hiçbir varlığı, kendi vüs’atinin ve gücünün üzerinde kaldıramayacağı tecrübelere tâbi tutmayacaktır sevgili dostlar.Yaşamda karşılaşılan her şey, her bela, musibet, çile ve keder insanın yaşam evrelerinde geçireceği ruhani tekamülün aşamalarıdır.Önemli olan, acılara ve musibetlere sabredebilmek ve Tevhit Nurunu her an devreye sokarak bela ve musibetlerin getirdiği karanlıkları ve karamsarlıkları zihnimizden kaldırmaktır.Ancak bu şekilde zulüm ve kötülük algımızdaki tıkanıklıkları giderebilir ve gelişme yolundaki seyrimizi sürdürebiliriz.Olmazları olduran sınırsız bir güce olan inanç, insana teselli olarak yetecektir.Daha ötesini dillendirecek ne gücümüz ve ne de sözümüz var..

 

 

 
 
Samsun - 11.03. 2009
ahad103@hotmail. com
http://sufizmveinsan. com