| 
						 
						
						
						masmavi  bir  ışık…ne güzel mavi ışık-ramazanın 
						ilk sabahı 
						
						
						Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..yine ben!!?:)…bir 
						by diken=gül den en iyi anlayan:)=bülbül kovucu:)ne 
						tuhaf…aslında kolum kanadım kırık…dikenlik yapacak halim 
						bile yok..yazmak için hevesim de…eğer Sen olmazsan 
						hiçbir şey de olmuyor..oysa bugün ne mutluydum..Makam-ı 
						Esma-i Rabbi Busegah-ı Hızır’ım …..yine aynıyla teşrif 
						etmişti..neden sekteye uğradın?….neden? beni ağlattın 
						..sanki bilerek yapıyorsun..masallarımdaki her şeyi 
						deneyimlemek zorunda mıyız?..Sen olmazsan, bende olamam 
						ki.. sanırım hüzün beni seviyor….hem de çook..olsun..yine 
						de ben, Sana yazılan en eğlenceli kitap olma niyetimde 
						ısrarcıyım..dayanabildiğim kadar tabii.. 
						
						
						Sevdiğim bu hafta hiçbir yere gitmedim..havalar 
						malum..benim güneş allerjim olduğunu biliyor musun? 
						sıcağa hiç dayanamam….bu halime bakmadan hep Seni, 
						Güneşi yazıyorum ne tuhaf değil mi?ama benim yazdığım 
						Güneş, güneşe bile ışığını veren Güneş, yaaaa..ben 
						bir yere gitmedim ama bana geldiler?:) ve ilahi taktir 
						işte.. tesadüfler !!!!tesadüfler!!!alıştım artık tabii. 
						bekliyorum..yazdıklarım hakkında bir şey olmazsa 
						yazdıklarımdan şüpheye bile düşer oluyorum…Sana hepsini 
						yazmak isterim de…henüz toparlanamadım ve nerden 
						başlayacağımı bilemiyorum..sadece Sen hep var ol 
						istiyorum.. sakın beni yalnız bırakma…”olur ..tamam 
						mı?.. olur”….en iyisi kurgularıma devam edeyim..olmazsa 
						beğenmezsem hepsini sileceğim.. 
						
						
						Sevdiğim neden yazmam gerektiğini ,yazmadığımda olan 
						şeyleri biraz çözdüm, bak!!…son gelişmelerden anladım 
						ki; benim Selsebil manam  Nur=Işık tı..ve  O, 
						kendisini öğretmek istedi ya hani…Işık kesilmez..yani 
						bir Selsebile çeşme olmaz..O, kendiliğinden akar durur..buradan 
						şunu anladım ki ;galiba ben, ölene dek heeep Sana 
						yazacağım…tabii Senin bana yazdıklarını…Selsebil i 
						Fatır la ilişkilendirdim…anlıyorsun değil mi ?mecazı 
						Altın Oluk  hani…başka.. tabii ki okuyup durduğum 
						Kur’ an yorumu kitabım..3. ve son bölümün 
						yarısındayım…artık çook zor okuyorum..hemen hiiç 
						hatırlamıyorum..tüm ilgim dağıldı..ama bitireceğim 
						..anladıklarımı Sana yazmak istiyorum..tabii ki 
						 anladığım ve ilgimi çeken şeyler üzerinde 
						şablonlayacağım  bir şekilde, tamam mı?..benim tarzımda, 
						algı biçimimde görsel..hep Hay Al etmen lazım yanii..başlayalım 
						mı? 
						
						
						Biliyorsun; benim için,” dünyadan bana üç şey sevdirildi 
						“cümlesi çok anlamlı..o birinci..bir de Kelime-i 
						Tevhid..bu da diğer şablonum.(aslında benim adıma 
						yapılan dersim hani..tabii anlayış benden den)bu kitap 
						bana, bir türü aklımda tutamadığım mertebeleri 
						belletti..en çok ona seviniyorum.. bak Sana 
						anladıklarımı  özetleyeyim…bunları bize öğretebilmek 
						için Hakim  kendisini paralamıştı ,okuyunca sevinir 
						belki.. 
						
						
						
						Tevhidi Fena Mertebeleri:1- 
						Fiillerde Fena..2-Sıfatlar da Fena..3..Zat da fena..yani 
						Kelime-i Tevhidin ilk cümlesi” La ilahe illallah”...tamam 
						mı?bunu getirip her şeyin durduğu damla denizin üstüne 
						koyuyorum ..ve durduk ,,yaratılmışlıkla bize ihsan 
						edilen her şeyi ait olduğu Zat’a verdik…Bahr-i 
						Umman….artık ben yok” O” var…ya Hakkk..sekte..nokta…ne 
						kadar duralımm Sence?…yazarken bile canım acıyor.diğer 
						bölüme geçiyorum bak, hayal et.. 
						Tevhidi Beka Mertebeleri:1-Cem=hz. İbrahim..2-hz. 
						Cem=hz Musa…3-Cem ül Cem =hz.İsa..4-Ehadiyet-ül Cem=hz 
						Muhammed Mustafa  Aleyhümüsselam Efendilerimiz...yani 
						“MuhammedünrasulAllah”…. 
						
						
						bunun için de:  dünyadan üç şey sevdirildi  cümlesindeki 
						başta ve sondaki iki müennes kelimeyi ve ortadaki 
						müzekker kelimeyi hayal etmen lazım..ortadaki kelime” 
						koku”..bunu  alıyorum, tamam mı?bunu işleyeceğiz..aslında 
						hayal ettiğim şeyi henüz istediğim gibi anlatamayacağımı 
						anladım..demek ki hazır değilim..sadece şunu söylemek 
						isterim..Evvel Zamanım demişti ya hani:” görüp göreceğin 
						o, başka bir şey yok..ama onun anlamı ciltler dolusu 
						kitaptır”…ve ben, henüz işe yeni başladığımızı idrak 
						ettim..bu mertebeleri ve vazifelerini anladığımda her 
						şey çorap söküğü gibi akacak…o toprak heykelin 
						yıkılışı…bir defa daha her şeyin durduğu ..ya bunları 
						seyreden arşın üstündeki göz?hep gelip gelip aynı yerde 
						durduğumu biliyorum..ne yapayım?.. ben duvarlara çarpıp 
						yok olmayı galiba çook seviyorum, değil mi?buradan, 
						müennes kelimelerden anladığım =fiiller ve sıfatlar = 
						tüm eşya-i esmalar-çokluk….çünkü varlık  Aklı Kül ün 
						kendisini Aklı Cüzde seyretmeyi dilemesi ile 
						başladı ya hani..Ya Rabbim açılıyor:)yine Senin dediğin 
						oluyor, bak…ben gayret eder, bilmediğim halde ısrarla 
						çalışırsam, Sen bana bilmediğimi öğretip hatalarımı 
						düzelteceksin ya hanii..teşekkür ediyorum Sevdiğim…zaten 
						bir ilim, birde muhabbet verdikçe çoğalırmış ya hanii..yani 
						kendiliğinden… sistemleri öyleymiş..teşekkür 
						ediyorum…işte o heykelin toz olup savrulması 
						fani-yaratılmış-sonlu olanın yok olacağını anlatıyordu 
						aslında…ama yaratılış başladı ve ol kelimesi ile olmak 
						sürekli hale geldiğinde…..Sen bilinmekliğini, 
						bildirdiklerinden seyretmeyi sevdiğinde …..Baki Kalan 
						Vechin-Yönelişin Eşya Oldu… yani:” bak vechi yare:)” 
						
						
						…Sevdiğim, bunun için o kitaptaki bir ayetten, idrak 
						ettiğimi yazacağım:”hz. İbrahim yüzünü verdi “diyor bir 
						ayette..bilmiyorum kelime anlamı doğrumu? …bu herkes 
						için-her eşya için geçerli tabii...ama işte tek halife 
						vasfına sahip  insan olduğundan dolayı;bu ayet Zat’ta 
						Fena olanın;” tutan eli, gören gözü, yürüyen ayağı 
						,konuşan dili”ni de açıklıyor değil mi?yani..Fena 
						makamlarını bitiren Beka makamlarına geçiyor..ama bu her 
						şeyde, her an oluyor…yani bir kere yaptın, bitti, 
						değil…her an yeniden yaratılan bizler, her yeniden 
						yaratılan diğer mahlukat-ı eşya ile sürekli bu şablon 
						üzerinde seyrediyoruz sanırım…bu şablonun bir diğer adı 
						muhakkak Besmele-i Şerif tir değil mi?her an iniş ve 
						çıkışlar var..süreklilik sağlayamayanlar 
						–istikrarsızlar  kayan yıldızlar gibi  düşüyorlar…kovulmuş 
						şeytandan Allah’a sığınanlar ise.. yani bir gönül e 
						girmeyi başaranlar ise; düşseler bile, Zat Okyanusunda , 
						içinde hiçbir şey olmayan, siyah harmanili  kayıkçının 
						usta elleriyle  denizin içinden alınıp, sandala 
						çekiliyorlar değil mi?(bu 4 yaz evvelinden yıldız deliği 
						manasına gelen bir zatın irtihali sabahından hatıra 
						sevdiğim..kendisini  hiç tanımamıştım..gözümü açınca 
						gelen telefondan öğrendim..)…ya gerçek batmayan 
						yıldızlar..işte galiba onlar da bu alemden göçtüklerinde 
						en derin –yüksek semada  gökte asılı duran 
						kandil-avizelerdeki yerlerini alıyorlar..tıpkı  en 
						nadide kesimli  taş misali ışık saçıyorlar..(bu da Evvel 
						Zamanımın beka aleminde ki yıldızlığına örnek sanırım)…”Ashabım 
						yıldızlar gibidir, hangisine tutunursanız kurtulursunuz 
						“sözü var  hanii.. geçmiş peygamberlerin sayısı 124.000 
						miş .. ve ashabında sayısı 124.000 miş..bu bana çok 
						tefekkürlük bir konu geliyor..inanılmaz ilgimi 
						çekiyor..buraya not gibi düştüğümü varsay..yavaş yavaş 
						….usuletle ve sukünetle… 
						
						
						Sevdiğim….her şeyim…..buraya ilerde daha başka 
						şeyler yazabilmeyi çook isterim..eğer Sen 
						öğretirsen…aslında kara delik ve ak deliklere de dair  
						birkaç bişi yazmak istiyorum..bu kitapta kara 
						deliklerin gerçek İnsan-ı Kamiller olduğunu yazmış 
						yorumcu..benden de aynı fikirdeyim…fena –beka  yı 
						bunlarla sebollemiş anlattıklarında ..anladığım şekilde, 
						Sana yazmak isterim..sanki vakti geldi ha ne 
						dersin?şimdi benim bir zeytinyağı takıntım var ya 
						hani….inanılmaz bir takıntıdır o.. hiiç vazgeçmem 
						mesela..o yüzden hz Yahya ismine nedense  özel 
						ilgim vardır..”Garib”, belki de ondandır…bunu 
						kendim de halledince Sana yazarım inşallah ve aminn..işte 
						hani hz Efendimiz  a.s  demiş hani:” deve iğne 
						deliğinden geçmedikten sonra cennete  giremezsiniz”…işte 
						ben senelerdir bu sözün kara delikleri anlattığına 
						inanırım..birde  5 sene evvel bir kitap okuyordum…uzak 
						doğulu tarzdı..Y a Rabbim ..yazar,  kendince hac 
						yolculuğu yapıyor …uyuyor ….rüya görüyor..işte bende iki 
						gece, sabah dek okuduğum bu kitapta ,aynen öyle hayaller 
						görüyordum..sonra kitap bitti ve tabii beni fena halde 
						elektirik gibi çarptı=kitap çarpsın sözü doğru 
						yani:)....bir daha asla o tarz kitap okuyamadım ne 
						yazık..işte o etkileşimden..hayalimi buraya yazmam ama 
						Sana anlatabilmeyi çok isterdim..gerçi bugün bir manası 
						kalmadı gibi olsa da, belki de gerçek anlamı bundan 
						sonra ortaya çıkacak, değil mi?işte Sevdiğim.. ben en 
						katı eşya madde halimizden, en son gaz halimize dek 
						tevhid ederek kendimizi düşünebilmeye çalışıyorum..yani 
						izin verilen hudutların ve aklımızın erebileceği 
						kısımlarında buralar olduğuna inanıyorum..bir şeyi 
						kaynatırsan daima onun sıvısı, suyu ve yağı da çıkar 
						değil mi?ama yağdan maksat rayiha yani kokudur 
						aslında..koku uçucudur…(buna bir isim versek mesela; 
						benim hep akılma Buhurizade  Itri Dede geliyor..bu isim 
						ne güzel değil mi?yaptığı musiki de , ruhu öyle inceltip 
						yükseltiyor sanırım…)bir kara deliğe düşenin; bugünkü 
						 ilimle ancak, bir ip gibi incelerek ak delikten 
						çıkacağını söylüyor ya hani..işte sevdiğim, bende ölüm 
						deneyiminin bu tarz bir şey olduğunu üzerinde tefekkür 
						etmekteyim..ölmek bir yerde madden yada manen yok olup, 
						başka bir yerde tekrar vücutlanmak demek sanki..buna 
						nerden geldiğimi  cümlelerimden anlayabilirsin..ama hz 
						Rasulallahımızın bu alemden bunaldığında hz Bilal-i 
						Habeşi’ye: “Ya Bilal beni ruhlandır “dediği 
						yazıyor değil mi?işte ruhun bir manası da rayiha koku 
						imiş, öyle okumuştum..birde hz Ebubekir’in- hz 
						Rabia’nın: bedenimi öyle bir genişlet ki Allah ım 
						,cehennemde benden başka kimse olmasın “sözlerinden  
						de…anlıyorsun değil mi?beni anladıysan bana da 
						anlatırsan çok sevineceğim:)…Seni en yaygın  örtü 
						biçiminde seviyorum:)..bak bu bölüme bir hayal kurgu 
						yapayım… 
						
						
						
						parmaklarım minare..avuçlarımda kubbeler Ayasofya 
						 
						
						
						
						ve bileklerimde Camii yazıyor..kaldır başını göğe bak.. 
						
						
						
						ne latif bir yaygın Örtü.. huzurla  salınıyor:)…. 
						
							
							
							bu bölümde şimdilik bu kadar yeter…biz gelelim yine  
							okuduğum kitaba..bu arada  ikimizde iyileştiğimiz 
							için şükrediyorum….bir daha lütfen beni öyle 
							korkutma.  
						
						
						
						ilk ciltte Bakara suresi yorumu vardı..bu 
						sureye neden o kadar çok  yer vermiş yaratıcı düşünmek 
						lazım..şunları anladım.. tabii şimdilik başlık olacak.. 
						ilerde bu dosyaları yavaş yavaş, idrak ettikçe 
						genişletip açıyoruz ya, o bakımdan…Bakara Suresi ; 
						şeriatı=sünnetullahı anlatıyor sanki..ve tüm İlahi 
						Nizamı..bir de İsrailoğulları nı tabii..tabiatlarını.. 
						Yaratan :”bir sığır kesin” diyor ya hani..öyle çok 
						yokuşa sürüyorlar ki, hz Allah hani diyor “az daha 
						kesmeyeceklerdi.”işte   ben daha evvel anladığımı, bu 
						kitapta yeni idrakimle doğru algıladığıma inandığım için 
						Sana yazmak istedim..şimdi o bölümde her 10 ayette bir 
						bu kurban  mevzu, soru  cevab şeklinde açılıyordu..yani 
						ben öyle anlayabildim.. benim zannım tabii.aslında taa 
						ilk anda yahudilerin Allah’ın onlara ne demek 
						istediklerini anladığını, ama yaptıkları çirkinliği, 
						gene aynı çirkin –kibirli biçimde kamufle etmek için, 
						sorularla alaycı biçimde, aynı hale devam ettiklerini 
						de..yorumcu; benim anladığım tarzda değil de, 
						mertebeler-insanı kamil ve aklı kül nefsi kül arasında 
						yormuş..en fazla da mürşid- mürid arasında 
						tabii..kitapta ana hakimiyet bu…ben kendi algıma dönmek 
						isterim..işte o istenen boyunduruğa girmemiş ,sarı ,ne 
						genç ne yaşlı  sığır aslında onların katlettikleri 
						peygamberlerin mecazıydı(yahudiler eski putperest 
						gelenekleriyle daima boğaya tapınmayı sevmişler demek 
						ki= neden?çünkü dünya bir öküzün boynuzları arasında 
						dönüyor ya o bakımdan..:) VE yahudiler pek çok 
						peygamberlerini öldürmüşlerdir..oysa ki öldürdükleri 
						Allah ın yöneldiği-kendisine ayna seçtiği ve kendisini 
						temsilen emirlerini dinlemeleri  gereken kişilerdi.. 
						 bu bölüme unutmamak için şunu da eklemek istiyorum..hz.İbrahim’in 
						ilk zevcesinden İsrailoğulları oluyor hani..ve hemen 
						tümü hükümran-peygamber…bir tek hz Hacer annemizden 
						İsmail ve ondan da sadece Efendimiz as. dünyaya 
						geliyor..bu bana çok ilginç geliyor..birde esas ilginç 
						gelen:” Ashabım, İsrailoğullarının nebileri 
						-peygamberleri gibidir” diyor ya hani..işte burası tam 
						tefekkürlük bence…sanırım bir ayette vardı ya hani..biz 
						İsrailoğulları na dünya nimetlerini verdik diye.. biz 
						yahudilerle  İsrailoğullarını birbirine karıştırıyor 
						olabilir miyiz ? sevdiğim..?bunu da anlayabilmeyi 
						istiyorum ..bu da bu kadar kalsın olur mu ?…başka…başkaa..çok 
						şey var..ama ben iyi değilim..öbür bölüme geçelim 
						..dedikodu faslına yani.. 
						
						
						
						tabii yeni tesadüflerimiz var:)nasıl 
						oluyorsa işte takdiri denk:)ben bu kitabı okumaya 
						başladığımda bana bu kitabı ilk veren akrabamın 
						kardeşine  ablam taile gitti..işe bak ki  bu kitabın 
						yorumcusu da egedeymiş..ve ablam orada yaşayan bir baba 
						dostuna  küçük bir ziyarette bulunmuş..ve akrabamız olan 
						kişi onu tektaş alyans sınıfına davet etmesi için ablamı 
						aramış..isim…tel…Gönül Annenin yardımları ile 
						bulmuşlar…ve bir davet..ismiyle müsemma Kamil Amca 
						,Muhteremleri ve bizimkiler:)……çay içmişler..3 saat 
						vakit geçirmişler..işte iki kız kardeşim bir gün evvel 
						bendeydiler ve mevzularımızdan biri buydu…dün Gönül 
						Anneyi aradım..hata yapmamak için.. O na, ilk andaki 
						hislerini  sordum..kalbim bozulmasın diye…O da, eşi ve 
						kendilerinin izlenimlerini anlattı..buna ihtiyacım var 
						biliyorsun..”masalını bize de yolla “bile dedi:)bir 
						insanı okurken onu da aslında okuyoruz değil 
						mi?aynileşiyoruz..ne yazacağımı bilemiyorum 
						Sevdiğim..ama bir defa daha şunu anladım..aslında en 
						başında anladığım şeyi artık gönül rahatlığı ile 
						yazabilirim…şimdi bu kitap neden feyizsizdi biliyor 
						musun? çünkü o tüm mertebeleri getirip getiriip hep 
						beyne bağlıyordu..yani sadece beyni anlatıyordu..aşkı 
						anlatırken de mürşidinin gönlünü kullanıyordu..yani 
						bunları tevhid edemiyordu..ama benim bir türlü 
						öğrenemediğim  mertebeleri acaip biçimde her halde 
						anlatıp durabiliyordu..oysaki  ben anladığım her şeyi; 
						gönlün –arşı rahmanın yani  insan-ı kamilin gönlünde 
						mertebelendirip anlayabiliyordum..işte burada onla benim 
						tevhidimiz uyuşmuyordu...bilmiyorum..bu bölümü de daha 
						sonra didikleriz tamam mı? 
						
						
						
						birde kitabın yorumcusu “ hakikat ilmi öğrenildiğinde 
						şeriatın hükmü kalmadığını” yazmış.. 
						o zaman duruyor ve diyorsun ki :ya hz. Peygamber 
						neci?..boşuna mı namaz kıldı,oruç tuttu ve diğer şer-i 
						kurallara kılı kırk yararcasına uydu.. ya hz. Ali..Ali 
						yi sevdiklerini söyleyip, Ali’nin sevdiklerini 
						sevemeyen  bu insanlar alevi değiller ki..sahte 
						onlar.ancak hz Ali gibi hz Ebu Bekir’i,hz Ömer’i ,hz. 
						Osman ı sevdiklerinde Ali kapısından içeri 
						girebileceklerini bir türlü anlayamıyorlar..hz Ali’nin 
						camide şehit olmasını bahane edip camiye gitmiyorlarmış 
						..hz. Ali  hiç namazını bıraktı mı ?düşünmek isterler mi 
						acaba?demek ki hakikat kolay… asıl zor olan ise 
						şeriatmış…asıl savaş nefis ile tabii ,o 
						bakımdan..onların binalarının da şeriat temeli olmadığı 
						için binaları da yükselemiyor tabii..insan her şeyi 
						bilebilir ama bilmek yaşamak değil biliyorsun..çok az 
						şey bilip onu zevk edip hazla yaşamak , her şeyi 
						 bildiğini sanıp hiç tad almadan öyle gelip gitmekten 
						bin kez iyi bence, değil mi?bazı kişiler var “İLAH-Tanrı 
						yok” diyorlar ama onların türlerine bir bakıyorsun ki 
						ilmini ve cismini tanrı ettikleri kişiden başkasını 
						göremiyorlar…onlara bakınca hep diyorum ki bu ne perhiz 
						bu ne lahana turşusu…baştan ayağa ilimlerinin kuklası 
						olmuşlar..zaten ahir zamanda her şey bilinecek ama ilmi 
						ile amel eden olmayacakmış deniyor ya hani?sanki bunlar 
						onun heykelleşmiş sembolleri..öyle duygusuz ve katı 
						ilimler.. bu benim öğrenim tarzım olmadığı için sana ne 
						kadar şükretsem az..belki bende onlar gibi çook şey 
						bildiğimi sanıp hiç Seni öğrenemeden bu alemden 
						gidebilirim değil mi Sevdiğim..ben tüm cahilliğimle 
						ancak Sana sığınırım..teşekkür ediyorum.. 
						
						
						
						bu  bölüme ekler yapıyorum..geçen  
						bahar da tektaş alyans sınıfına yeni bir grup 
						gelmişti..kendilerini bektaşi melami diye 
						adlandırmışlar.çok felsefik entel,sanatsaldılar…daha 
						sonra birde yaftalarının içinde alevi de olduğunu 
						öğrenmiştik…önce yemek vardı tabii..ilk defa çok tuhaf 
						bişey oldu..yemeklerin hepsi dondurucudan çıkmıştı ve 
						henüz çözülmemişlerdi..ve kimse sesini çıkartmadı 
						..yemeklerden hiçbir tat ve keyif alınamadan çoğu da 
						bırakılarak kalkılmıştı..ben daha yemekleri görür görmez 
						demiştim ki “akşamki ders şimdiden belli oldu”..ve 
						Haybabam odasından bir defa bile tüm ısrarlara rağmen 
						çıkmamıştı..selamlamak ve tanışmak için bile 
						..birbirlerini hiiç görmeden gittiler..derste anlatıcı 
						öyle antik semboller tarihler tüm mistik kitaplardan 
						anlatıyordu ki ,benim hayran kalmamam imkansızdı..tam 
						benim tarzımdı..ama bir şey eksikti işte..o hep kendi 
						rehberinden bahsediyor ve sürekli mürşid olmadığını ima 
						ediyor ve sürekli alt manalarla gelin ben rehberim,  bir 
						ben biliyorum diyordu..bir ara yatsı okundu…görmen 
						lazımdı..o grurp nasıl huşu ile nerdeyse tüm yüzlerinde 
						kocaman bir gülümseme-gözler kapalı ve teslimiyetle 
						 ezanı dinliyorlardı..hepimiz onların bu takvalı 
						hallerine mest seyrediyorduk ve kendimizden 
						utanıyorduk…hayatının tümünü neredeyse ibadet ve 
						riyazetle geçiren, kendine ibadet adına yapmadığı 
						eziyeti bırakmayan bir arkadaşımda habire 
						ağlıyordu..onlar gibi ezan dinleyemediği içinmiş:)..ve 
						sonra bizimkiler namaza kalktılar.. tabii bu bu ehli 
						karizma takvai grup “tıııın “bile demedi..şimdi bunu 
						neden yazdım biliyor musun..hz..Bektaşi Veli bana göre 
						şeriatte çok sert ..mesela bir kuyuya bir damla içki 
						düşse o kuyunun suyu haramdır ve ondan sulanan  otu 
						otlayan  koyunun eti yenmez demiş ya hani..ve 
						şimdikilere bir bak..o bir Pir… Pirlik öyle kolay olmasa 
						gerek değil mi? 
						
						
						birde  hocalarımızdan biri demişti ki: hep 
						melamiliklerinin ardına sığınıyorlar..oysaki melamilik 
						diye bir tarikat yok..o yunusluk misali bir 
						meslek..zaten Nur ul Arabi hz de öyle demiş..bu meşrep 
						dekiler halkın genelde zıttı ile yaşıyorlarmış 
						kendilerini belli etmemek için ya hani…işte demişti ki o 
						zat mesela :”bugün, ben melami mesleğindenim diyen bir 
						adamın herkes gibi olmaması lazım..herkesin yapamadığı 
						bir şeyi yapması gidip Taksim Meydanında kimseden korkup 
						çekinmeden  cübbe sarık namazlarını kılabilmesi lazım..o 
						zaman örtülerinden herkesin şeriat ehli olduğu 
						anlaşılıyormuş..bugünse herkes maşallah tasavvufla 
						ilgileniyor ama hemen hiiç şeriatına giren yok..mesela 
						bugün ben melamiyim diyenin örtünmesi lazım mış..yaaa 
						işte Sevdiğim…yani hep birileri bizi kandırıyor..neden?çünkü 
						biz okuyup araştırıp öğrenmiyoruz..bir adam bulup, neyin 
						nesi kimin fesi araştırmadan peşine takılıp onu ilah 
						edip gidiyoruz..halbuki Haybabam hep derdi ki :”dolar 
						alırken o kadar sahtemi değil mi diye bakıyorsun da, 
						neden mürşidin sahtemi değil mi araştırmıyorsun?”..ona 
						bu yetkiyi veren icazetnameyi görmek en büyük 
						hakkımızmış..dr ların diplomalarını görmüyor muyuz? 
						..diğer meslek sahiplerinin de..ee o zaman?….gerçi 
						görsek bile bu icazetnameler gerçek mi değil mi 
						anlayacak ilme de kaçımız sahibiz..ehli irfan, adamı 
						görür görmez anlıyor tabii..bizde o idrak ne yazık ki 
						yok.. ve çünkü biz hep başkalarındakine 
						meylediyoruz..aynı cevherin bizde de olduğunu ve bizim 
						terkibimizin ancak bize şifa olacağını hiiç 
						bilemiyoruz…o adamın anladığı kendine…bizim anladığımız 
						kendimize…tevhidin manası tüm değişik anlamlarında  
						kabulünü  de anlatır..mesela hep diyorlar ki her şey 
						Hak..her şeyi Hak göreceksin..ama Hak makamında kaç kişi 
						dayanıp durabilir ki?hakikatin sembolü hz.İsa bile bir 
						adamın aptallığından kaçmamış mı?ve bizim Efendimiz 
						as..marifet sahibi değil mi?Sevdiğim ben marifeti 
						şöyle anladım bak.Marifet=Ahadiyet ül Cem …tüm çokluğu 
						birlikte seyretme makamı fakat inceliği şu…her eşyaya 
						hak ettiği hakkı vererek adaleti sağlama makamı..eğer 
						bizim anladığımız manada olanı olduğu gibi gör olsaydı 
						ne peygambere, ne kanuna ,ne kitaplara ihtiyaç olurdu 
						değil mi?iki günde birbirimizin gözünü oyar, 
						dünyanın suyuna da kibrit  çakardık ve biterdi..yaaa.. 
						bak, bu konuyu da sonra sen bana, daha anlayacağım 
						biçimde öğret inşallah, olur mu? 
						
						
						en önemli değerimiz akıl yaratılmıştır..akıl 
						mukayeselerle zıtlıklarla ölçüp biçerek anlar..ancak 
						öyle dili ile de ikrar eder yani kelam halinde 
						söyler..ama ya kalp….kalp ne ölçer ne biçer..o 
						sadece anlar ve kalbiyle kişi hep tastik eder..sever.. 
						ve tasavvuf akıl işi değil gönül mesleğidir..bir 
						de hz Kur an da kişilere derece derece hitap ediyor ya 
						hani..işte  bir ayette akledenlere  ve kalp sahiplerine 
						seslenirken bir yerde sadece kalp sahiplerine 
						sesleniyormuş hz Allah değil mi?ama o kalp bizim 
						bildiğimiz kalp değil…farsça da gönül =dil de deniyormuş 
						hani..bu gönül kelimesi ile bizim şu Göynük ü tefekkür 
						ettim geçen ben ve babaannemin olmuş meyveler için 
						kullandığı şu kelime ile bağladım..göynümüş=çok 
						olmuş:)gönül makamı insanın insan olduğu tek yer 
						bence…kamil  mürşid de, müridini reşit kılmak yani 
						oldurmak için gönlüne almak zorunda…Sen demiştin ya 
						hani..o gönle giren bir daha çıkamaz diye..işte öyle 
						bişey işte…aslında ben biliyorum ki tüm varlık o gönlün 
						içinde..ama bunu idrak eden çok az..her şey ,ne 
						olup bitiyorsa o gönlün içinde oluyor ve oradan 
						seyrediliyor..ne girebilirsin ne de çıkabilirsin ..öye 
						deruun ..öyle derun.. ancak yükselebilirsin.. 
						
						
						
						başka Kelebeğim:)şimdi 
						gün ağardı..yeni bir gün daha merhaba dedi..ben birazdan 
						uyuyacağım..ama yazım bitmedi..dün gece Hakimin  tayini 
						çıktı…doğup büyüdüğü semtte Salacağın üstlerinde bir eve 
						geçebilmeyi istiyor..konuştuk..masalıma yazayım mı 
						?dedim.. “yaz “dedi..belki Sen amin dersin de o da çook 
						sevdiği semtine ve sevdiği kişilere komşu olur ve aminn..şimdi 
						tel geldi kardeşim ve Demirli Hoca..bizim sınıfı masala 
						yazıyor musun? dedi..dersler başlamadı ki dedim..ve kapı 
						çaldı..komşum geldi..geçen masalımdaki ayın evrelerinden 
						çok etkilenmiş..dedi ki :”sen büyük bir namaz kılıyorsun 
						sanki masallarında”…aslında bu onun kendi yüksek 
						idraki..ama bana böyle güzel şeyler duyurduğun için 
						teşekkür ediyorum…hep kendimi yeriyorum ya, bu sefer 
						öveyim dedim.. 
						
						
						hep dinlerken ağladığım bir şarkı var Sana onu yazmak 
						istiyorum..Arabi Hocadan mış..müzik ve ses harika ama 
						esas sözler.tercümeler ne kadar doğru bilemem lakin Seni 
						yani İnsan-ı Kamilin gönlünü anlattığı için yazacağım.. 
						
						
						bugüne kadar  Ben’im le aynı evde oturan 
						Can Dost’umu görmezden gelmişim 
						
						
						
						Dinimin olmadığı şu anda,O’nun dinine tabiyim 
						Ve artık kalbim….Bütün suretleri kabul eder oldu.. 
						Ceylanlara otlak….Rahiplere manastır… 
						
						
						
						Putlara tapınak…Hacılara kabe … 
						Tevratın levhaları…Kur’an ın sayfaları.. 
						
						
						
						Aşk Dini’nin yolundan gidiyorum ben şimdi.. 
						
						
						
						Ne tarafa yönelirse Aşk Kervanı 
						Aşk tır benim Dinim İmanım….. 
						(Amina Alaoui-aşk kervanı-ode ibn Arabi) 
						
						
						bu teferruatlarda Seni değişik başlıklar ve değişik 
						mertebelerde seyredebilmeyi düşünüyorum..HER YENİ 
						ALGIMIN HAKKINI VEREREK ALGILAYABİLMEYİ  
						UMUYORUM..ADALET biz insanlara göre başkadır..Allah 
						ın adaleti  ise tam olduğu gibidir..aynı ezelde nurunu 
						saçması misali sanki..yani kimini nura boğarken, 
						kimine bir huzme, kimine bir güneş, kimine bir ay, 
						kimine bir yıldız, kimine karanlık… ….Ay ın iki yüzü var 
						biliyorsun..ancak Aşk her şeye tahammül edebildiği için;Yaratıcının 
						 aşkı icad ettiğini  ve her şeyi de neden aşkından 
						yarattığını anladım..tüm zıtlıkları birleyen sadece 
						ancak O olabilir..tüm AliCemgiz oyunlarının Senden 
						tezahür ettiğini biliyorum..Seni hala çok tehlikeli 
						buluyorum..hala korkuyorum..ama işte seviyorum..tüm bu 
						teferruatı da Seni anlayabilmek için yazdığımı 
						biliyorsun değil mi? ama kalbimle de hissederek, 
						ürpererek, tüm hücrelerimdeki mıknatısiyetle de 
						sevebilmeyi..Seni tanırsam korkmam severim ya hani..o 
						bakımdan..bir gün bin bir gece masallarındaki gibi 
						masalımız bittiğinde bizimde Şehriyar ve Şehrazat 
						gibi(sanki aklı kül  ve aklı cüz misali)Ne idim? Ne 
						oldum? Ne olacağım? manalı çocuklarımız olur 
						belki.:)çocuklara Sen bakarsın.. ben de bizi yazarım 
						aynen şimdiki gibi..Bizi şimdiden seviyorum…Bizim O  
						halimizi ise daha çok seviyorum…  |