ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI - 4
Nur Cihan

Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş, bir veliye bende olmak cümleden evla imiş. Yavuz Sultan Selim Han hz.”

duvar….kapı..telekleri ayaklarının altında  cascavlak-i melanet bir anka-i tuti:)…kapının içi..Şehriyar-ı Nefes.. Zamanın ve An ın hükmünün yürüdüğü mahal..Gönül Kabesi nin içi…

her vakit olduğu gibi yine,  bildiği ve söylemek istediği her şeyi unutmuş çocuk..burası zero center…50=O. imiş..

her bişeyi unuttuğu içinde, yine hırçınca şikayette bulunmuş..ve Padişah da yine hey heylenmiş:)=önce deva yani..bu ses, bu bakış ve burada olmak.. çocuğun ızdırabı orada olmakla nihayet bulmuş.yine aynı bahis..vazgeçilmezleri:)..

“Sen hiç söz dinlemiyorsun!!” demiş Padişah..”dinliyorum” demiş çocuk..dinlemiyorsun!..dinliyorum..dediklerimi yapmıyorsun!!..yapıyorum demiş çocuk.ve birden durmuş..yanlış yaptığını ilk defa anlamış.gülerek:”benim öğrenme bozukluğum var biliyorsunuz, öğrenemiyorum”.. Padişah:”yok öyle şey ..sen neden böyle yapıyorsun biliyor musun,hep inadından..inatsın”.…çocuk:peki öğretin o zaman..ne diyeyim?..Padişah:Ben sana söz dinlemiyorsun dediğimde, sen hep “dinliyorum” diyorsun..işte buradan dinlemediğin belli.. itiraz ediyorsun..Beni dinleseydin aynı benim dediğimi der ve” evet dinlemiyorum” derdin…beni dinleseydin, dediklerimi yapmıyorsun dediğimde ,yapıyorum yerine “evet dediklerinizi yapmıyorum “derdin…

Sevdiğim ,galiba ben Seni dinlemeyi-dinlememeyi, işte Senle böyle hasbihal edebilmek için seviyorum..ne güzel bağırınıyoruz bence…başka türlü, bir farkım olduğunu=yakın olduğumuzu anlayamam ki..Sen benim nazımı çekiyorsun..ööööyyle duruyoruz:)..ne güzel.. yazılar..çok uzun yazdığımı biliyorum..kendimden sıkılıyorum hatta..bir kaç sayfa yazabilmeyi diliyorum.bu kelimeler bana yetmiyor..Sen beni anlıyorsun..”Bana bir işaret yap, Ben anlarım “diyorsun..gülüyorum…”öğretin”  diyorum..Sana öyle işaretler çizemem ki bu klavyede..ancak harflerle yapabilirim..ve her işaretimin açıklaması  bin sayfa olurdu..neden?çünkü Sevdiğim, konumuz SEN:)

çocuk, sevgisini anlatmak istiyor.. Ya Rabbim bu gece inanılmaz beceriksizim..yazdığım için sözel yanım gittikçe kayboluyor bence..harekete ise müsaade yok..Sen gülümsüyorsun..kendi aşkından dem vuruyorsun:”peki Ben ne yapayım ..bu işler böyle..hasretle.”.diyorsun..bakıyorum..HÜZÜN..ne kadar çaresiziz değil mi? Senin aşkının seneleri yanında benim ki ne ki? Seninle Sevdiğini,kendimle mukayese bile edemeyeceğimi anlıyorum ve yine hırçınlaşıyorum..kendimle alakalı, şimdiye dek anlatmadığım şikayetlerimi diziyorum.”kaderse eğer razıyım ama  ya değişebilirse” ….. Sen  dinliyorsun öylece..diyorsun ki;sabırla koruk tatlanırmış..daha çok kızıyorum.”hani bitmişti ..biri bitiyor diğeri başlıyor..her doğrudan daha doğru ve her yanlıştan daha yanlışı çıkıyor” diyorum..Sen teselli ediyorsun.. “Ben, sana bitti demedim ki “diyorsun..Sen olduğun için  tabii yine sabredeceğim..

birden: bana bir hediye verin diyorum..seviniyorsun..çook güzel gülüyorsun:”tamam,vereyim..sana ne hediye vereyim?” diyorsun..etrafına bakınıyorsun..oysaki ben daha evvelki talep ettiğime gözümü dikiyorum…o vakit onun yerine, başka türünü vermek istemiştin.. ve ben reddetmiştim hani..Sen, benim beğendiğimi değil ,hiç alakası olmayanı teklif etmiştin..işte ikisi de  karşıma duruyor..aklım ilk istediğimde..Sen bir tesbih çıkartıyorsun:”bu değerli. al bu senin olsun” diyorsun..sonra” aaa bu sana uygun değil.. sana incili taşlı bir şey bulalım” diyorsun..bakıyorsun…tabii öyle bir şey yok..minicik kahverengi taneli-buçukça(=nokta delik alyans yüzük:) yeşil püsküllü bir ahşap tesbih seçiyorsun..tamam bu olsun diyorsun..sonra “kuka” dan yapıldığını söylediğin tesbih için:bunun kokusunu çıkartmak lazım diyorsun ve  tesbihi avuçlarının içinde ovalıyorsun..bakıyorum…yine istediğimi vermediğini biliyor ama sesimi çıkartmadan söz dinliyorum..(oysaki ben, Sana ait bişeyim olsun dilerdim:)dersi olmadan tesbihi olan biri için çok hoş bir hediye bu Sevdiğim:)=bu tesbihle kalbimin çektiği O İsmi zikredeceğimi bil yani…….ve tesbihe bir anlam yüklüyorsun..benim için bu yüklediğin mana beklenen şeydi biliyor musun?..yazmak istediğim şey için beni koruyacak delilimdi yani. çok teşekkür ediyorum..tüm ihtiyaçlarımı dile getirmeden verdiğin için..Sevdiğim bu tesbih, bana Turuku A’li hayalimi hatırlattı..yılanın asa olması ile Allahın ipine dizilmiş tüm alyans yüzükleri-akitlileri yani ..her biri, bir değirmen taşı gibi öğütülmüş ve öğütmüşleri:)..Ehlullahı..ve İmamesi Altın Huzmeli Işıklarla Aydınlanan Allahümme salli ala seyyidina Muhammed i.. hımmmm…

Öylece duruyoruz…ne güzel..ne güzel..ama Sen, bana git diyemediğin için diğerleri halleriyle diyor…işte…ben aslında diğer tüm yazdıklarımı bu birkaç dakikalık anı yazabilmek için yazıyorum biliyorsun değil mi?sadece bu birkaç dakikalık an için onca kelime ve düşünce ile boğuşuyorum..oysa Senleyken ne harflerin ne de ilmin değeri kalıyor..öylece durmak ve seyretmek..sonunu, yine ayrıldığımız için hırçınlıkla bitirmem lazım ki, kaldığımız yerden devam edebilelim,değil mi?şikayetim:biliyor musun Sevdiğim, ben Seni hiiç hatırlayamıyorum..Senin vechini kaydedemiyorum..Seni hiçbir surete sığdıramıyorum… Sen hep değiştiğin için, asıl Seni bulamıyorum..çünkü  hiçbirisi Sen değilsin.. o yüzden de Seni ruhumla özdeşleştirebiliyorum.. anlıyorsun değil mi? anlıyorsun değil mi? bak bu ilk işaretimdi.. eğer anladıysan bana anladığını yaşat, tamam mı?

ve birde bu geceden şu farkındalıklarla ayrıldım.. Sana her gelişimde, işlemek istediğim günahlarımı anlatabilmeyi umuyorum.. oysa, her defasında hepsini unutuyordum.. yine öyle oldu.. ve nedenini de öğrettin hanii.tasarrufat devam ediyor ve günah işlemeye izin yok.. neden? ben sonra tevbe ederdim ama, lütfen..ve Sevdiğim en acısı da şunu anladım..benim dikenli aşk sarmaşığım sandım ki Seni saracak..oysa  o dikenli sarmaşığın beni sarıp sarmaladığını, içimi boşalttığını da.. gittikçe kuruyorum..”nefsimi elinde tutana yemin olsun ki” sözünü sanki anlamaya başlıyorum..bunu nasıl anladım biliyor musun?.. Sana ellerimi uzatırken bir an da istem dışı ellerim aşağı indi ya hanii.. işte oradan.. bakalım bu bölümü yazarken ağladığımı da anlayacak mısın….. Seni seviyorum….

geçen Salı.. ilginç birisi ile tanıştım.. O, 74 yaşlarında.. 30 sene evvel doğu tıbbını öğrenmek için sanırım 9 kişi Çin e gönderilmişler... yıllarca kalmışlar. Gobi Çölü nü uçakla o vakit 6 saatte filan geçmişler.. sanki en çok ondan etkilenmiş ki önce onu anlattı..Gobi Çölünün uçsuz bucaksız  kum sayılarının kaplayacağı alanın, insan beyninin ucundan bucağından geçemeyeceğini de.. o değişik birisi.. bir askerden daha  tertibi disipline-temiz bir titizliğe sahip.. her halinden belli oluyor..aşırı derecede sağlığına dikkat eden hemen tüm kişilerde gözlemlediğim bedene sahip..bir deri bir kemik ve minicik kalmış bir vücut..işte oturuyoruz ve sohbet başlıyor.. ona derdimi anlatıyorum..maddi tıbbın dediklerini ve çarenin olmadığını (varsa bile süreç ve aşamalar zordur) ağrılarla yaşamak lazım geldiğini de… o şiirler söylüyor.. gönül kabesinin kandilini uyandırmayı .. aradığını, lakin henüz bulamadığını –aramaktan da hiç vazgeçmediğini de..o bunlardan bahsederken, aslında kendisini çocuğa tanıştırıyor..öylece dost olacaklarını anlıyorlar..arada birkaç defa adam:insanların hangi cesaretle yazdıklarını, kitaplar yayınladıklarına hayret ettiğini söylüyor… kitap-yazmak öyle değerlidir ki, herkesin yazmaması lazım diyor. sesimi çıkartmadan dinliyorum:) sonra: senin gözlerinden bir çift Zühre yıldızı bakıyor biliyor musun? diyor ve hoş sözler-şiirler  söylüyor.. bir şeyler ima ediyor..sesimi çıkartmadan bekliyorum.. diyor ki adam:sizin ruhunuz bedeniz den ayrılmış 3-4 km önden koşuyor..bedeniniz ruhunuza yetişemiyor çok geride..varlığınıza geri dönün..tüm bu hastalıklar o yüzden..aslında hiçbir şeyiniz yok..ruhunuzu geriye bedeninize döndürün, onları birbirlerinden razı edin ve dengeyi sağlayın.. bakın o zaman her şey düzelecek diyor.. birde siz ağlıyorsunuz.. ne mutlu ki ağlayabiliyorsunuz.. işte o gözyaşları sizi iyileştirecek, tek ilaç bu diyor…

çocuk gözleri dolu: şimdi hz Mevlana yı-sema yı –atomları hayal edin olur mu? ve bir insan düşünün..  zerreliğini, bir hiç olduğunu,hiçliği,ve bu muhteşem özgürlüğü… söyleyin nasıl bu dapdar ve cehennemi hapishaneye geri dönsün.. hem dönse de artık nasıl sığsın.. çok yetersiz.. gözlerindeki yaşları silene, adam anlayışlı bir gülüşle bakarak şiirler okumuş.. nasıl bir hazineye sahip …. biliyor mu?  diyor.. acıyla gülümsüyorlar… nasıl bir hazineyi kaybettiğini biliyor mu? diyor..acıyla gülümsüyorlar… ona bir masal anlatıyor çocuk.. bu masalı sadece sizin anlayacağınızı düşündüğüm için size anlatıyorum.. hem sizin işinize yarar hem de tedavime sanırım diyor.buraya neden geldim biliyor musunuz?ben kendimi bildim bileli, aklıma aniden gelen bazı niyetler ederim ve sonra hep o niyetler üzerinde yol alırım..ve her şeye niyet nasıl gerekliyse ,birde delil lazım bence..işte bugün buraya  bu delil için geldim..sonuç hiç önemli değil yani  anlıyorsunuz değil mi..ben denedim.. bu benim delilim..
……………………………………………
ve her şeyin-belaların- hastalıkların bile, birer lütufla nasıl verildiğini…adam irkiliyor…hırsızlardan bahsediyor..hazineleri nasıl çaldıklarından..herkese anlatmamak lazım geldiğinden..sonra bazı hareketler öğretiyor sağlık için..çocuk onun duvarlardaki plaketlerine bakıyor..eşi ile beraber bir de hastane yaptırıp hibe etmişler..eşini anlatıyor..kendini anlatıyor..çocuk ona ben bir sanal tasavvuf masalı yazıcısıyım..her hafta yazdıklarımla anlayabildiğim kadar yüzleşiyorum..bugün burada olmamın da benim için özel anlamı olduğuna inanıyorum..izin verirseniz sizi de masalımda kurgulayacağım diyor..gülümsüyor ve  “ne güzel “diyor....

Sevdiğim bu kişiden ilk defa duyduğum bir hikayeyi Sana yazmak istiyorum..çok beğendim bak..bundan 40 sene evvel Kadıköy Osman Ağa Camiinde bir vaazda dinlemiş..LA TEŞBİH diyor önce..hz Adem cennetten dünyaya indirilince bir yere sırt üstü uzanmış..hiiç kıpırdamadan göğe bakarak yatıyormuş..hz Allah ,Cebrail a.s la ; buğday:) ve bazı araçlar yollamış..cennete her şey hazırdı..artık  emek verip çalışarak yemeğini kazanması lazım diye..işte Cebrail a.s ne kadar uğraşırsa uğraşsın Adem a.s mı yerinden kaldıramamış..hiiç oralı bile olmamış..o öylece göğe bakıyormuş.. Cebrail  Allahü Teala ya yönelmiş..”ne yaparsam yapayım benimle ilgilenmiyor ve dediklerimi yapmıyor Ya Rabbi” demiş..”yine dene” demiş Allah..tekrar tekrar..yok.. tık yok…o zaman Allah Teala, Cebrail e bir hırka vermiş :bu HIRS HIRKASI ya Cebrail, bunu ona giydir demiş..Cebrail a.s ne kadar uğraşırsa uğraşsın hırkayı giymeye Adem a.s  ı ikna edememiş..zor bela  yattığı yerden sağ kolunu geçirmeyi başarmış hırkanın..aa oda ne?!! daha hırkanın kolunun yarısını giyen Adem a.s ayağa fırlamış...”bu dünyanın hepsi benim” demiş..ve Cebrail a.s bir taş koymuş ortaya” hayır.. yarısı senin yarısı Allah ın” demiş..Adem a.s can havli ile atılmış ..taşı kucaklamış. öyle ağırmış ki taş, kan ter içinde saatlerce uğraşarak taşıyabildiği yere dek taşımış..”hayır demiş  yarısından fazlası benim ..buraya dek”..Cebrail elini uzatmış ve taşı eski yerine koymuş..”hayır yarısı Allah ın” demiş..hz Adem çok yorgun.. bu sefer daha  kısa mesafeye dek taşı taşıyarak “ buraya dek benim” demiş..ve Cebrail as. Yine uzanmış taşı eski yerine koyarken, hz Adem üzerine atılmış.hz Adem ona saldırırken düşmüş ve düşerken de Cebrail in bacaklarının arasından bir tekme ile taşı birkaç santim kaydırmayı başarmış:) ve“buraya dek benim tamam mı?”demiş.. Görüyor musun Sevdiğim,ne manidar halimiz var değil mi?bizi bu dünyaya bağlayan tek şey aslında hırslarımız.. her şeye-eşyaya-isim ve sıfatlara-tenzihe karşı duyduğumuz şehvetlerimiz..
….
bugün çarşamba.. aileyi kaynaştırmak için, amca-hala çocukları iftarı düzenlenmiş..dedemle babaannem aklı külli ile nefsi küllisinden icabet eden 100 kişi oluşmuş.. bir bu kadarı da muhtelif sebeplerden yoklar..çok ilginç bizi seyretmek.babaannem ve dedem eğer yaşasaydı ve bu ahaliyi görselerdi ne düşünürlerdi diye düşündüm..amcam ve halam” gurur duyarlardı, çok sevinirlerdi “dediler..ben henüz bilemiyorum..amcamı bulmuşken değirmen meselesi hakkında yaptığım hataları düzeltebilmeyi istedim..meğer iki değirmen varmış…biri un için,diğeri de yağ..keten tohumu ekip,keten bezi dokuyarak giysi yapıyorlarmış..birde keten ipinden halat gibi şeyler oluyormuş…kandil yağlığını soruyorum..haaa diyor, o bezir yağ kandilliği 1940  savaşlı yıllardaydı..öylesine bir yokluk –kıtlık vardı ki çaresizlikten onu yakıyorduk..yoksa ne doğru düzgün tutuşuyordu nede aydınlatıyordu…birde biz keten tohumunu yokluktan yağ yapıp yiyorduk..normalde o makine yağı ama biz tohumları kavuruyor-su ile açıyor ve bir sürü değişik işlemden geçirip yenilir hale getiriyorduk..en çok mancara(karalahana) ve yumurtaya yakışıyordu..bu enteresan bir geceydi..pek çoğumuz birbirimizi ilk defa görmüştük..

ve bir düzeltme.. daha doğrusu, bilerek eksik bırakılmışı tamamlama diyelim..geçen masaldaki başlangıç filminde rüyaya duyguların hatıraların karıştırıldığında araf a düşüldüğü vardı filmde..benim için his-duygu çok önemli..çünkü Kelime-i Tevhidin ikinci esas olan cümlesinin, Allahın hissini duygusunu anlattığına inanıyorum..yani  dediğin gibi ,hatır demiri keser..muhabbet esas..işte filmde aklı kül  en kritik anlarda-kendi kurguladığı rüya sistemine  uymuyor.. hislerinin-duygularının onu araf a düşüreceğini bilse bile vefadan asla vazgeçmiyordu ..ve tabii yeni mimar aklı cüz kızda aynen..sonuç üstün başarı:)çünkü biz biyolojik robotlar değiliz.. biz insanız..

….ve yıllar öncesinden..çocuk yeni masal yazmaya başlamış..mail gelmiş ..bir adres yollanmış ... adresi tıklamış… programı..anlatıcı tam çocuğun anlayabildiği gibi her şeyi karıştırıp birleştirerek sembollerle uçuk kaçık anlatıyor…böyle rüyalar filan da var..tel bağlandı..bir kız :sizi rüyamda şogun  suretinde gördüm diyor..sunucu çok neşeli ..onaylıyor..oo süper yani..onu sınıfa davet ettirmiş..ve gece..bizim masal çocuğu her vakit yaptığı gibi Evvel Zamanına niyet ederek, Onu da kendisi ile izlemesi için davet etmiş..misafir çook geç saat, programı bitince gelmiş..inanılmaz aktif..herkes mest..ama birden bir şeyler olmaya başlamış..masada oturan adam o adam değilmiş..bazen başka biri ,bazen başka biri ..birde  kimonolar içinde bir saçları arkaya taranmış bir eski zaman şogun u gözüküyormuş..çocuk öyle acaip acaip seyrediyormuş..birde anlatıcının gözlerinden aniden bakan değişmiş..o izbandut gibi siyahi hizmetkarların acımasız bakışıymış bu..neler oluyor?!!..ve sınıfın çoğu işte bu bakışı yakalamış..anlatıcı coşmuş ve tahtaya çizdiği değişik sembolleri, gözleri parlayarak uçarcasına anlatıyormuş..o değişik alt yapılı cd ler hazırlıyormuş..bilinç proğlamlayıcısı deniyor ya hani şimdi.. yaşam koçlarından yani..ama bunu İslam tasavvufu üzerinde-Kur an ın sureleri  ve hz Ali ye ithaf edildiğini söylenen bir dua ile yapıyormuş…tabii belli bir ücrette almak lazım.. emek var ..zaman var değil mi?..

biri var,hepimize ne kadar hal ehli olduğunu sık sık yaşatırdı..işte onca kişiden bir tek sanırım hazinesi çok olan oydu ve tuzağa düştü..bunu yazıyorum çünkü “haksızlık karşısında susan şeytandır “hadisine uyabilmek adına..kendimde sahte mürşitler gördüm..acısını yaşadım..onlar insanların kanını emen gerçek vampirler oldukları için; bir kişi bile onların ellerinden kurtulsa bu tüm insanlığı kurtarmak kadar kutsaldır bence..ayakları yaşadığı hallerden-sahip olduğuna inandığı manalardan ayakları yere basamayan,  çoook güzel yaradılışa sahip arkadaşım bu  kişiye yakalandı..ona kartını vermiş..ve tel ler..programına çıktı..o çook iyi,çoook yardımseverdi başta..ama neler oldu? ..ya sonra?…kurtuluncaya kadar akla kara seçilmiş..sahip olduğu güçleri-ilmi kendi AZGIN NEFSİ  için kullanan biriymiş meğerse..olan biten bize belki 8 ay sonra anlatıldı, beklide daha sonra…burada yazmayacağım Sevdiğim..Sen zaten hepsini biliyorsundur..ay ın diğer yüzü ya o bakımdan..bunlarda bizim olmadan olduk sanmalarımızı törpülemek için gerekli biliyorum…kötüyü-sahteyi öğreneceğiz ki ,iyiyi ve gerçeği anlayalım değil mi?biz kendimizi olduk sanırken, Sen bize başka bir sahteyi yolluyordun ve ne halde olduğumuzu onla yansıyarak anlıyorduk.. tabii anlayabilirsek..bir Vücut var ve o vücudun secde etmeyen yapılarını dışarı atmaya yarayan boşaltım organlarını yapan hücreleri de var değil mi?Sen hiçbir şeyi boşa yaratmazsın zaten..ne dersiniz, biz hakikatte bir tek vücudun içindeysek eğer ,hangi organdaki hücrelerdeyiz düşünmek istermisiniz?

ben, aldığım dersi yazmak istiyorum..bir defa ,her havalarda gezeni” aa bu evliya gibi,hall ehli”.. biz ise insan bile değiliz deyip yanılmamak lazım geldiğini..manevi ilimleri bildiklerini söyleyip-ima edenler.. hepimizi, iliğimize dek sömürenler..onları hal ehli sanıp, neyimiz var neyimiz yok bu kişilere anlatıp o manaları-o bilgileri bunlara yükleyip, onları zenginleştirmekten başka yaptığımız yokmuş anladım..ama onlarında ;aynı kayan yıldızlar gibi, kendi kuyularından su çıkartamayıp, başkalarının suyu ile döndüklerini de..ve taşıma suyla değirmen ancak o kadar dönüyordu..sık sık yeni kurbanlar bulup kan emmeleri gerekiyordu..mesela rüya ilmine sahibiz diyorlar herkesin en gizli sırlarından besleniyorlardı..oysa kendi başlarına gelecek hiçbir şeyi, tüm ikaz eden maddi gelişmelere-manevi  rüyalara rağmen bilemiyorlardı..ve gerçekte her rüyanın kişiye ait, kişiye has olduğunu bu ilme çok az kişinin sahip olduğunu da..(mesela Evvel Zamanım rüya için şöyle anlatmıştı..bir mürşidin 100 tane müridi olsa ve hepsi aynı gün aynı rüyayı görseler o mürşid 100 üne de farklı yorum yapar…çünkü hepsinin mevkileri-anlamları farklı..)ve bunu İslam adına yapıyorlardı utanmadan.diğer öğretiler adına yapanlardan ne farkı kalıyordu ki..

ve tabii  kişi, halkın çoook sevdiği muhabbetle inandığı manevi kişilere yakındı-aynı mekanda çalışmak gibi..(belki ilim alışverişi yapıyorlardı )ve ne tuhaf ki, o kişide, onu seviyordu..Sevdiğim ben burada eğer bir hata yapıyorsam beni lütfen affet olur mu?öğretirsen düzeltirim..çünkü olayların perde arkasını bilemem..bu tür kişilerin nasıl oluyor da (İslam tasavvufu adına), gerçek bir insan-ı kamilin yapması gereken irfan mekteplerine öğretmenliği  yaptığını anlayamıyorum..pek çok insanın yolunu kesecek-  kendisine kul edecek..düşün ki adam, insan-ı kamil hükmünde sanılıyor.. lakin ona ait eserlere yaklaşırken bile cinlerden korunma duası okumanızı istiyor..şimdi adam bir düşünse..ya huu ..hz Efendimiz a.s ben “şeytanımı Müslüman ettim” dememiş mi? Muhammediyim diyene şeytan yanaşabilir mi?ee.. burada durmak lazım…henüz onun şeytanı Müslüman olmamış demek ki..ve tabi şeytanı Müslüman olmamış bir kişide asla İnsan-ı Kamil olamamıştır değil mi Sevdiğim...

Sen benim bunu yazacağımı ama çekindiğimi biliyordun ve bana o anlamı yüklediğin tesbihle o korkuyu benden aldın..(şimdi o çekilemeyecek kadar sık ve küçük dişli şey iki halaka halinde bileğimde..aynı mavi ok misali- hokkanın içinde kalem- Sana yazıyoruz yani:)bunun için çok teşekkür ediyorum..aslında bu konuyu çook daha fazla açabilirdim..ama arif olan anlar değil mi?hepimiz kendi cinliklerimize-kendi şeytanlıklarımıza bakmalıyız..mesela ben bu yazdıklarımı nasıl yazdım sanıyorsunuz..kendi cinni ve şeytani yanımı tanıyarak anlayarak tabii…bir insan bilmediği tanımadığı bir şeyi anlayamaz değil mi?kendimizle yüzleşmeye ne dersiniz?

 

 
 
Nur Cihan
01.09.2010
nuralem7@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com