Ey Allah’ım! Hastalara
ferahlık bahşeden sensin!
Lütuf ve rahmet içinde, can
gibi gizlenen sensin!
Sen, kullarını, Sana
yakarsınlar diye hasta edersin.
Zira,niyazı,ağlayıp inlemeyi kabul eden sensin!
Herkes derdine derman arar, oysa dermanlar arar Seni.
Çünkü derdi de, dermanı da yaratan şüphesiz Sensin!
Hastayı şunun, bunun kapısına düşüren dertler birer
perde.
O perdenin hem başında, hem sonunda duran Sensin!
Sükuna erinceye kadar,inletirsin hastayı zar zar!
Hakikatte,bizim derdimiz içinde inleyen Sensin!
Sana”Sensin” diyen de hem vallahi, yine Sensin!
Bu meydanda, top da sensin,oynayan da, seyreden de hep
Sensin!
Kölelik ,efendilik ve sultanlık,Senin yazdığın yazılar.
Eğri yazı da, doğru yazı da mektebinden dir,yazan
Sensin!
Bedenler birer evdir,cümle
canlar misafirdir o evlerde.
Beden de can da gölgendir Allah’ım, o misafir canların
canı,yine Sensin!
DOÇ DR EMİN IŞIK’ın BELHİN GÜVERCİNLERİ(Mevlana’nın son
günleri bölümü)kitabından alıntıdır...
ZAMAN’IN İÇİNDEKİ ÇOCUK SİNEMA
DA MASALI
BİR VAR mış,BİR YOK muş,
EVVEL ZAMAN içinde,AHİR ZAMAN içinde bir çocuk varmış..
Çocuk ve
arkadaşları sinemaya gelen DİNLE NEY’DEN isimli bir
filme gitmişler..Film DEVLET-İ A’Lİ OSMANLI
ZAMANInda geçiyormuş.
Çocuklar kıyafetlerdeki estetiği ve renkleri çok
beğenmiş..Film son derece ağır olduğundan salonda çok
az kişi varmış, hatta toplansa on kişi ancak
ederlermiş...Filmin konusu; rahatsızlanan bir mevlevi
dedesinin, padişahın kızkardeşinin sarayında misafir
edilerek bakılmasını ve kendisine tahsis edilen saray
doktorunun, sultan hanımın cariyesi ile birbirlerine
meyletmesini anlatıyormuş.Ve arada mevlevi dedesinin
yabancı elçilerle sarayda -gözden ırak, devlet
meselelerine getirdiği çözümler varmış..
Amma esas
konu cariyenin padişahın doktoruna duyduğu platonik aşk
mış..Bu belirsiz aşk; bu zamana göre o kadar silik ve
belirsizmiş ki, bu zamanın evlatları filmi sevememişler
ve bu aştan da filmden de bir şey anlayamamışlar..Oysa
çocuk şu sahneyi gözyaşları ile izlemiş..
Hanım
Sultan çifter olarak yetiştirdiği cariyelerden birini
evlendiriyor ve diğerini de (doktora olan aşkını sezdiği
için) ve geleneğe uygun olarak azad ediyordu..Cariyenin
eline bir beyaz beraatname tutuşturuyordu..Özgürlük
kağıdı yanii..
Tüm
kölelerin hayatları boyunca peşinde koştukları bu
özgürlük kağıdını alan cariye, azatanamesini doğğğğruca....:)
sarayın yolladığı padişah doktorunun(ruh doktoru) eline
veriyordu..Hiç konuşmadan sessizce
anlaşıyorlardı..Cariye asıl özgürlüğün aşkın
kanatlarında takılı olduğunu ve bu aşk kuşunun, sadece
aşk dolu bir gönüle girince yanarak ANKA olacağını
bilerek bunu yapıyordu..
Ve çocuk
bir niyetini hatırlıyordu..Zaten başına ne geiyorsa
bilmeden ettiği niyetler ve o niyetlere sonuna dek
sadık kalma sevdası yüzünden geliyordu..
Bir
vakitler şöyle niyet etmişti onu var edene:Beni, Sana
ulaştır ve benim hürriyetimi bana ver..İnan bir kere hür
olayım, kendim Sana kul olmak için kendimi teslim
edeceğim..
...................................................
Ne çok ağlanacak niyeti vardı ne çok ...Çocuk yapması
gerekeni biliyor ve bunu yapacak gücü kendiSİNnde
nedense bulamıyordu.. Dostu çocuğu hür bırakmıştı daha
doğrusu onu hiç bir zaman köleleştirmemişti...Ve daha-
daha doğrusu köleliğini ona hiççç belli etmemişti..
Artık yeterince kendi başına uçtuğunu sanmıştı, ait
olduğu yere dönmeyi de bilmesi gerekiyordu..Rüyasında
ikaz edilmişdi EDEB etmesi gerekiyordu..Çocuk Kuşu bunun
idrakindeydi ve altın kafesine vatanım vatanım
diyordu..Biliyordu ki tek başına bu lezzeti olmayan bir
hürriyetti, mesele CUMHURiyetin kalabalıklığında-CAMİİ-
BİR ve TEK- HÜR OLabilmekti.. FERDiyette CUMHURiyet
yoktu...
Bu esnada filmin sonuna da gelmişlerdi..Ortada elle
tutulan bir konu olmaması ve her şeyin havada asılı
kalması seyredenlerde bir bezginlik yaratmıştı..Oysa
filmin nihayetinde Hz. Mevlana’ya ait şimdi çocuğun hiç
hatırlayamadığı dizeler okunuyordu, işte tüm konu burada
gizli dedi çocuk kendi kendine .O şiirleri bulamadı ama
yukarıda alıntıladığı aynı manaya gelen ZAMANı anlatan
sözleri buldu ve yazdı..
Zira çocuk için NEYe, nereden nasıl bakarsa baksın
hiççççççç farketmiyordu.O her şeyde aynı manayı Allah’ın
lütfu ile kolaylıkla bulabiliyor, tüm sembolleri aynı
manaya getirebiliyordu.. Eksik olan yanı ise, bunu
hayatına geçirememesiydi..Çünkü çocuk hala bir
suretsever-putperestti..Dostu A’lisi ona bir namazlık
hakikatini yaşatırken “Seyrin mekanından-Adem putunun
nasıl yıkılıp toz olduğunuda göstermişti “ama çocuk hala
putperestlikten vazegeçemiyordu..O esmalarda takılı
kalmıştı.
Belki de kalmamıştı, o öyle sanıyordu..O’na dostları
aşağı in diyorlardı, lakin çocuk çıktığı yerden aşağı
inmeyi istemiyordu.Yukarısı korunmuş ve suretsizdi ama
çocuk bu eksik hali ile yukarıyı da putlarla
dolduruyordu farketmeden..Hayallerinin suretlerinden
kurtulmadığı müddetçe asla o sevdiği ve içine girmeyi
dilediği NEFESi anlayamayacaktı biliyordu..Nefes
suretsizdi bu suretli hali ile asla O’nu öğrenemeyecek
ve yaşayamayacaktı..
Ve film bitti .. SİNEmada, yanlarında oturan genç onlara
bir sufi olduğunu hatta sema deneyimleme çalışmaları da
olduğunu anlatı. O Amerika’dan gelmişti ve filmden hiç
birşey anlayamamışlardı kız arkadaşı ile..Çocuğun
dostları ile muhabbete giriştiler, onlarda filmi askıda
ekmek gibi bulmuşlardı:)
Bizim masal kahramanı çocuğumuz ise son derece mutlu idi
ve şöyle dedi..Film gayet açık- aşk da gayet açık ve her
şey filmin sonundaki o sözlerde gizliydi..
Yani “ZAMAN BENİM, filmi yazarım,yönetirim ve oynarım
ve seyrederim, ilim benim kime ne ?İstediğim gibi
oyunumu- ALİCEM GİZ oyunumu- sergilerim” diyor bu
film dedi çocuk ve gerçekten bu filme de sadece bunu
izlemek için gelmişti ..
Çocuk anlayacağını anladı ve hürriyetini kulluğu ile
yani asıl özgürlüğü ile değiştirmeye kesin karar
verdi..Hiçliğini verip Hepliğini almalıydı..Bu çok acılı
bir süreçti ama ZAMAN ve ÇOCUK aslında çoktan BİR
OLmuşlardı..Onları BİR yapan ÖZlerindeki HAKİKAT ve RUHu
M NEFeS di..Henüz zuhura geçirilmemişti sadece..
Çocuk
NEFESİ RAHMANın altında koşarak kaçarken asla
kaçamayacağını zaten biliyordu..O nefesin içindeydi ama
nefesin işleyişinden habersizdi..Ve şimdi tek istediği o
nefesin içinde erimekti..Aynı diğer nefeslerin o
nefesdeki eriyişleri gibi...
.........................................................
EDEBE DAVET EDİLEN ÇOCUK
MASALI
Çocuk hep istediği bir kurs bulmuştu ve yıllardır ilk
kez her şey yolunda gidiyordu .O büyük bir hevesle
sanat tarihi kursuna yazıldı .Antik Yunan,sonra Roma,
sonra Bizans sanatı öğrenecekti..Aslında çocuk tanrılar
ve esmaların arasındaki masal- mitolojik-sembolleri
deşifre edecek ve kendi kendine mutlu olacaktı.. İlk
ders kursa gitmişti, hocaları tanınmış bir sanat
tarihçisi imiş..Ve slaytla antik Yunan tanrılarını
anlatıyormuş..Çocuk deliler gibi mutluymuş ve birden
dayananmış hocaya şöyle demiş..”Bu tanrılar var ya,
Allah’ın bize bildirdiği esmalarının sembolen
anlatımları biliyormusunuz? “ve hoca durdu çocuğa
baktı..Öyle boşşşşş ve sen ne diyorsun hey der gibi
manasız baktı...Öyle boş baktı ki çocuğun kalbi
acıdı....Çocuk anlaşılmadığını anladı ve sustu..Ama
içinden geçip giden tanrıları sezgileri ile bir yerlere
oturtmaya devam etti..
Ertesi gün Dost’unun Dostu Kamil ini gördü ve O’na
gittttiği kursu anlattı ,Dostu da güzel sanatlar mezunu
idi ve tüm sannatlarda üstad idi....Eserleri ile göz ve
gönülleri irşad etmeye yetkin idi..Dostu Kamil çocuğa
dedi ki: “Evladım, siz kimin talebesisiniz biliyorsunuz
değil mi ?Evet dedi çocuk, bunu söylediği için dostuna
aşkla baktı çocuk aşkla..O gözlerden ona Dostu Alisi
mavi mavi bakıyordu zira, engin bir sabır ve
hoşgörüyle..
Daha evelde ona söylediklerini düşündü çocuk artık onun
geriye dönmeye ihtiyacı- hakkı yoktu o Kamil Bir
Zamanın evladı idi ve o aşamaları geçmişti yeni
öğreneceği hiç bir şey, GEÇMİŞ
ZAMANLARDA YOKTU..GEÇMİŞ ZAMANLARIN TASAVVUFU, HAKİKATİ
MUHAMMED-İ NUR GELİNCE SONLANMIŞTI ....MİTOLOJİ DE VE
UZAK DOĞU DA-HİND DE “ HAKİKAT-İ MUHAMMEDİYİ
“TANINMIYORDU Kİ ONLARIN TASAVVUFLARINI ÖĞRENSİN..VE
ONLARIN ADINI ARTIK ANSIN..ONLAR BENİM
RESULÜMÜ
ANIYOR VE TANIYORMU
Kİ BEN ONLARIN SAHTE PEYGAMBERLERİNİ ANAYIM VE ONLARIN
ÖĞRETİLERİNİ İSLAM TASAVVUFUNA FARKINDALIK ADINA
SOKAYIM.!!!.........
ÇOCUK EDEBE DAVET EDİLİYORDU EDEBE..!!...........
V e çocuğa döndü Kamil Dostu dedi ki; “Evladım siz
edeblimisiniz? Utanarak bilmiyorum dedi çocuk ama edebli
değilim sanırım:)Kamil Dost diğer evlatlarına döndü:”
Sadece ona söylemiyorum dedi siz söyleyiniz, siz
edeblimisiniz.?.Buz gibi bir hava esti ve herkes
düşündü....
Kamil Dostu çok sakin ama gergindi ..Çocuk O’nu
anlıyordu ama A’Lİ Dostu ona hiç kızmaz ve itiraz
etmezdi, o yine de ben bu olayı seyrederek devam edeyim,
kursuma da gideyim dedi içinden..
Ve ikinci ders vakti geldiği gün kardeşi geldi ve
çocuğun evinde kaldı çocuk güldü, direk Zat-ı A’lisi
olaya el koymuştu..Çocuk anladı ne denli edebsizlik
ettiğini ve hemen kaydını sildirdi..Daha kursun
kapısından çıkmıştı ki telefonu çaldı ona senelerdir
istediği ve hayal ettiği ama ulaşamadığı .........
sohbeti dersini müjdeliyordu hemde ücretsiz hemde bir
üstaddan..Ve Üstada gitmeyeceklerdi, Üstad onlara
gelecekti ,bir avuç çocuğa lütfedilmişti...Bu nasıl bir
teveccüh dedi çocuk, bu nasıl bir tenezzül, biz kimiz ki
bu eğiliş nedir..?
Sadece razı olmakla bunca hediye bunca nimet
.........ŞÜKÜR...
Ve çocuk şimdiye dek hiç duymadıklarını ,hiç
öğrenmediklerini zuhura çıkartan ZAMAN ın kendisinde
izleyerek vakıf olacaktı..O çok istediği manalara ZAMAN
ı takip ederek ona kalbini sunarak erebilecekti..Çünkü
GEÇMİŞ ZAMAN ve ŞİMDİKİ ZAMAN O nun NEFESİYDİ..BU
HAKİKAT-İ MUAHMMEDİ nin zuhura çıkma sürecinde çocuk
susmayı ve sukun olmayı öğrenecekti.......İnşallah ve
aminnnnnnnn... |