KUR'AN OKUMAK

"Kur'an okuyunuz. Zira o, kıyamet gününde, okuyucularına şefaat edecektir."
(Fethul Kebir 1/217)

Hz. Peygamberin şu: hadisi şerifleri, inananlar için talimat olmalıdır, "Çocuklarınıza Peygamber sevgisini, ehl-i beyt sevgisini ve Kur'an okuma sevgisi güçlü bir şekilde aşılayıp gönüllerine ve kafalarına yerleştiriniz." Fethul Kebir 1/59

 

    Kur'an-ı Kerim okununca görülecektir ki, o, yalnız inanç ve ibadetlere ait bir kitap değildir. O, dünya hayatımızın da her sahasında bize yol göstericidir. O bütün muhataplarına hitap bir kitaptır.
 

Çalışkanlığı methedip tembelliği yeren, zulmü kaldırıp, merhameti teşvik eden, büyüklere hürmeti, küçüklere şefkati vazife, yapan, düşüncesizliği hiçe sayıp, akla gerekli mertebeyi veren, yine Kur'an-ı Kerimdir.

 

O, ruhlara şifa verendir, bunalan insanları sıkıntılardan kurtarandır. Onunla fertler ve cemiyetler huzur ve güven bulmuş, onun getirdiği prensiplerle medeniyetler kurulmuş, onunla karanlıklar aydınlığa kavuşmuştur.

Cenab-ı Hak da Kur'an-ı Kerim de bizlere şöyle hitap ediyor.

"Gerçekten bu Kur'an insanları öyle bir yola doğrultup götürür ki, o en adil ve en doğru yoldur."İsra-9

"Sana bu kitabı her şeyin apaçık bir beyanı, bir hidayet, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olmak üzere peyderpey indirdik.

"Nahl-89

"
Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan dertlere bir şifa, mü'minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir."Yunus-51

"Kur'an-ı Kerime sarılınız ve ayrılığa düşmeyiniz"
Al-i İmran-5

 


http://www.kuran.gen.tr/
http://www.kuranmucizeleri.com/

http://www.kuran-ikerim.com/tr/quran
http://www.enfal.de/kuran.htm
http://www.diyanet.gov.tr/kuran/DEFAULT.ASP
http://www.iskenderpasa.com/kuran-i_kerim/default.asp

http://www.herkul.org/Kuran/

http://www.kurandaara.com/

http://www.harunyahya.org/kuran_bilgisi.htm
http://www.geocities.com/islamda/kuranons.HTM
http://www.manevihuzur.com/tefsir.asp
http://kuran.tazetaze.com/

http://besmele.com


ŞABAN AYIN'DA KUR'AN OKUMAK

 

Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyuruyor:

"Şa'ban ayı dedi ki

-Ya Rabbi! Beni iki büyük arasında kıldın. Peki, benim için nasıl bir şeref  ve değer meydana getirdin?

Allah (c.c) şöyle buyurdu:

-Seni Kur'an ayı yaptım, daha ne istersin?

İşte bu sebepledir ki, eski salih insanlar bu ayda çok Kur'an-ı Kerim okurlardı.
 

S

RAMAZAN AYI VE KUR’AN
KUR'AN AYININ KIYMETİNİ BİLELİM

RAMAZAN AYI VE KUR’AN

Ramazan ayı Kur’an ayıdır. Kur’an-ı Kerim, ramazan ayında inmeğe başlamıştır.
“Ramazan ayının gündüz ve gecesinde Kur’ân-ı kerîmden bir âyet okuyana, her harfi için bir şehit sevabı verilir.”(Hadis-i Şerif)

Kur'ân-ı Kerim ramazan ayında indirilmiş ve her ramazan’da sanki yeniden nâzil oluyormuş gibi tazeliğini muhâfaza etmiş ve kıyâmete kadar da edecektir. O bakımdan onu karşılamak için, nefsin süflî ve adî isteklerinden, mâlâyâni ve boş işlerden sıyrılıp yeme-içmeyi de terk ederek meleklere benzer şekilde Kur'ân'ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek gerekir.


Cennetin derecelerinin adedi, Kur’an ayetleri sayınsıncadır. Kur’an okuyan bir kimse, cennete girdiğinde, ondan üstün hiç kimse olmayacaktır.(Hadis-i Şerif-Feyz’ul-Kadir, 5/285)

Kim gece ve gündüz Kur’an okur, helalini helal, haramını haram bilirse, Allah onun etini ve kanını cehenneme haram kılar. Kıyamet gününde de o Kur’an, kendisi için bir kurtuluş vesikası olur. (H.Şerif-Taberani, M.Sağir,2,773)
 
KUR'AN AYININ KIYMETİNİ BİLELİM
Kur'ân-ı Kerim ramazan ayında indirilmiş ve her ramazan’da sanki yeniden nâzil oluyormuş gibi tazeliğini muhâfaza etmiş ve kıyâmete kadar da edecektir. O bakımdan onu karşılamak için, nefsin süflî ve adî isteklerinden, mâlâyâni ve boş işlerden sıyrılıp yeme-içmeyi de terk ederek meleklere benzer şekilde Kur'ân'ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek gerekir. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, “Dünya, ahiretin tarlasıdır” buyurmuştur. Ramazan ayında ibâdetlerin sevapları kat kat arttırılır. Meselâ okunan Kur'an-ı Kerim'in diğer zamanlarda her bir harfine on sevap vardır; ramazan'da ise bin sevap... Kadir Gecesi'nde ise, “Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır” âyetinin ifadesiyle sevaplar gene binlerce kata yükselir. İşte ramazan ayı âdeta âhiret ticareti için, gâyet kârlı bir pazar ve panayırdır. Uhrevî hâsılat için çok bereketli ve münbit bir zemindir. Amel ve ibâdetlerin büyüyüp gelişmesi için, bahardaki nisan yağmuru gibidir. O bakımdan mü’min; nefsin, yemek-içmek gibi hayvanî isteklerine, mâlâyânî işlere, hevâî arzulara girmemesi için oruçla mükellef olmuştur. Cenâb-ı Hakk Samed’dir. Samed, yani her şey ona muhtaç; ama o, hiçbir şeye muhtaç değildir. Dolayısıyla yeme-içme, evlilik... gibi şeylerden Allah Teâlâ müstağnîdir. Bu ismin mazharı olan melekler de yemez, içmez ve evlenmezler. Semâdan, melekler âleminden Cebrâil (a.s.) vâsıtasıyla gelen Kur'ân-ı Kerîm'i bu ayda yeniden karşılamak için âdeta meleklere benzeyerek beklemek gerekir. Ta ki, Kur'ân-ı Kerim, geldiği o semavî âlemlere benzer temiz gönüllerde tesirini icrâ etsin... Bizlere fâni bir ömürde, bâki bir hayatı kazandırmaya vesîle olsun. Topyekûn âlemin sultanı olan Cenab-ı Hakk, ramazan ayını on bir ayın sultânı kılmış ve zâtına yaklaşmaya bir vesile yapmış. Bunun için elbette, bize emredilen orucu, en mükemmel şekliyle tutmamız gerekiyor. Kâmil mânâdaki oruç ise; mide gibi bütün organlarımıza yani göz, kulak, kalp, hayâl, fikir ve benzeri insanî cihazlara da tutturulan oruçtur. Yani Allâh'ın haram kıldığı şeylerden, lüzumsuz ve boş işlerden onları çekerek her birisini kendine mahsus bir ibâdete sevk etmektir. (Fazilet Takvimi)
 

MUKABELE (Alper ERZURUMLU)

Ramazanla birlikte gündemimize giren “mukabele” kavramının sözlük anlamına bakınca, aslında Mukaddes Kitabımız’ın da bizim hallerimize, dertlerimize, sorularımıza mukabelede bulunduğunun farkına varırız. Bu anlamda Allah’ın elçisi ve O’nun vârisleri de huzur ve mutluluk arayışımıza bir mukabeledir. Ne var ki, uzun zamandır hayatımızı yönlendirmede, sorularımıza cevap aramada ilâhî mukabeleyi göz ardı etmiş durumdayız
Mukabele, hayatımıza ramazanla giren, ama aslında gündelik hayatımızla iç içe bir kavram. Bunun farkında değiliz, çünkü konuşma ve yazılarımızda bu kavram yerine daha çok “karşılık” veya “karşılamak” kelimelerini kullanıyoruz. Ramazandan ramazana da camilerde ve evlerde karşılıklı Kur’an-ı Kerim okunması ve dinlenmesine mukabele diyoruz.
Düşmana karşı koymak, şerrinden korunmak ve onu bertaraf etmek için yapılan çalışmalara da “mukabele” diyor sözlükler. Bu anlamda, “düşmana mukabelede bulundu” ifadesi, tarih kitaplarına biraz ilgisi olanlar için hiç yabancı olmasa gerek. Bir de “mukabele-i bi’l-huruf” var. Bu ifade de hakkı ve hakikati yazıyla, kitapla ve çeşitli yayınlarla savunma anlamına geliyor. “sözle mukabele”, “sükûtla mukabele” gibi neredeyse unutulmuş ifadelerle örnekleri çoğaltmak mümkün.
Madem ki her ramazanda “mukabele” yapıyoruz, gelin bu ramazanda bu mukabeleyi biraz derinleştirmeye çalışalım. Yani bir de Kur’an’la konuşmayı, yaşadıklarımızı bir de ona arz etmeyi ve onun bize mukabelelerini dinlemeyi deneyelim.
Hz Ömer R.A. Efendimiz anlatıyor: “Biz, Kur’an öğreniminden daha öncelikli olarak kâmil iman elde etmeye çalıştığımız bir dönem yaşamıştık. Kur’an sure sure nazil oluyordu. Bu surelerden helal ve haramı, emir ve yasakları öğrendik. Yine o surelerden neyin yanında yer almak gerekirse onu öğrendik. Şimdi ise, imandan evvel Kur’an’a yapışan, Fatiha Suresi’nden başlayarak sonuna kadar okuyan, fakat Allah’ın emri nedir, yasağı nedir, neyin tarafında bulunmak gerekir, kesinlikle bilmeyen; okuduğu Kur’an emirlerini çürük meyveler gibi sağa sola serpen, yani hiç kıymet vermeyen nice kişiler görüyorum”.
Düşünülürse, bu müthiş ifadelerin muhatapları Ashab-ı Kiram veya olsa olsa bir sonraki nesil olan Tabiîn’den kimselerdi. Bu sözlere kendimizi muhatap kıldığımızda, bizler nerede duruyoruz acaba? Öyle ya! Tarih kitapları, onların birbirleriyle karşılaştıklarında Allah’ın kelamından bir-iki ayet okumadan ayrılmadıklarını yazmakta. Sıkıntılarını gidermek için Kur’an-ı Kerim’i baş ucu kitabı yaptıklarını bir çok hadis haber vermekte.
Yine dönüp kendimize baktığımızda, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmekle yükümlü müminler olarak bizlerin hayatına, “Yürüyen Kur’an” olarak vasfedilen Efendimiz A.S.’dan yansıyan ne vardır?
Gerçek şu ki, her şeyimizi Kur’an’la, İslâm’la yenileme ihtiyacındayız. Gerek iç dünyamızda gerekse dış

dünyamızda buna çok ihtiyacımız var. Ramazan bunun için bulunmaz bir fırsat. “Şeytanların zincire vurulduğu” bu ayda hesabımızı kitabımızı dünya adamlarının boş sözlerine göre yapmayı bırakarak, bir ay olsun Allah’ın ve Rasulü’nün buyruklarına göre şekillendirmeğe çalışabiliriz. Umulur ki, bu bir ayın rahmeti bütün bir yılı kuşatır ve güzel hallerimiz sürekli olur.
Günlük bir problemimizin çözümünde, toplumsal bir yaramızın tedavisinde, yaşadığımız bunca haksızlık, yolsuzluk, baskı ve çalkantılarda hep medya esnafının ve politikacıların mukabelesini dinledik. Şimdi bir de “vahyedilen”e ve “vahyi tebliğ eden”in mukabelesine kulak vermeye ne dersiniz?
Mesela dünyada bunca müslüman varken neden etkisiz, pasif ve gayretsiz olduğumuzu elbette merak edersiniz. Mukaddes Kitabımız’da bu merakımıza mukabele eden çok sayıda ayet-i kerime bulunmakta. Biz sadece birinin mealini veriyoruz:
“De ki, babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler eğer Allah’tan, Peygamberi’nden ve Allah yolunda cihaddan daha çok hoşunuza gidiyorsa, Allah’ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık kimseleri doğru yola eriştirmez.” (Tevbe/24)
Konuşmalarımızın en önde gelen konularından biri insanlar. Sizce kötü insan kimdir? Maruz kaldığımız medyatik bombardımana göre düşündüğümüzde söylenecek öyle çok laf var ki... Hadi Yüce Kitabımız’ın 565’inci sayfasını açıp, Kalem Suresi’ne bir bakalım:
”Doğruya da yanlışa da yemin edip duran, izzet-i nefsi bulunmayan, ötekini berikini daima ayıplayan, laf getirip götürmeye koşan, durmadan hayırlardan alıkoyan, zalim, günahkârlıkta inatçı, kaba, haşin ve bir de şirret ve edepsiz... Sakın bunlara boyun eğme! Onlar mal-mülk ve evlat sahibi oldukları için mi ayetlerimiz okunduğunda ‘bunlar eski zaman masalları’ diyorlar?” (10-15’nci ayetler)
Gündemimize bizim isteğimizin dışında sokulan faiz, zina, tesettür gibi konularda sayısız yorumlar yapılıp bin dereden su getirilirken, Ahzap Suresi 36’ncı ayet ayağımızı nereye basmamız gerektiğini hatırlatarak mukabele ediyor:
“Allah ve Peygamber bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yol seçmek yaraşmaz. Allah’a ve Peygamberi’ne baş kaldıran, şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur.”
Artık bir modaya dönüşmüş bulunan “bana göre”, “şuna göre”, “filancanın dediğine göre”li konuşmalar, hakikatin ortadan kaybolmasına neden olmuyor mu dersiniz? Kur’anımız’ın 357’nci sayfasını açalım. Nisa Suresi’ndeyiz. 51’inci ayet sanki bu halimize mukabele ediyor gibi:
“Aralarında hüküm verilsin diye Allah’a ve Peygamberi’ne çağrıldıkları vakit müminlerin söyleyeceği tek söz, ‘işittik ve itaat ettik’ olmalıdır. Kurtuluşa, esenliğe ulaşan kimseler de işte bunlardır.”
Mukabele... Biz çok sıradanlaştırdık ama aradığımız çözümler mukabelede gizli. Yeter ki şekli ve adresi doğru olsun.

Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim, bir hayat rehberi, bir ahlak kaideleri manzumesidir. Her sahada yol gösterici olarak, dünya ve ahiretimizin huzurlu geçmesinin anahtarını veren eşsiz bir kitaptır. Bu sebeple Kur'an-ı Kerimi okuyup, onun muhtevasını öğrenmek, her müslüman için gereklidir. Kur'an-ı okumak bir ibadet, hatta açıp yüzüne bakmak sevaptır. Bunun böyle oluşu onu okumaya ve anlamaya teşvik içindir. Çünkü Kur'an içinde bulunan emirlere ve yasaklara uymaları ve müslümanların hayatlarını, ona göre tanzim etmeleri için gönderilmiştir. Cenab-ı Hak Bakara suresinin ikinci ayetinde, Kur'an-ı Kerimin, sakınanlar için bir hidayet rehberi olduğunu bildirmiştir. Hz. Peygamber de, Kur'an-ı Kerimden bir şeyler olsun öğrenmemiş olanları harap bir binaya benzetmiştir. Şimdi hatıra gelebilir ki, Kur'an-ı Kerim Arapça, okusak da anlamıyoruz. Hemen söyleyelim, dilimizde tercümeleri ve tefsirleri bulunmaktadır. Bunların sağlıklı yapılanlarını okuyarak, onun içindekileri rahatlıkla ve kolayca öğrenebiliriz.
 
KURÂN-I KERÎME KARŞI EDEB

Kur'ân-ı kerîm okurken 10 edeb lâzımdır:
1 - Abdestli ve kıbleye karşı hürmetle okumalı,
2 - Ağır ağır okumalı,
3 - Doğru okumalı,
4 - Kur'ân-ı kerîm okumaya başlarken, Eûzü Besmele çekmeli.
5 - Namaz kılana mâni oluyorsa yavaş sesle okumalı, (Mushafa bakarak okumak, ezber okumaktan daha sevabtır. Çünkü gözler de ibâdet etmiş olur.)
6 - Kur'ân-ı kerîmi tegannisiz ve tecvid üzere okumalı, (Harfleri ve kelimeleri bozarak teganni etmek haramdır.)
7 - Kur'ân-ı kerîm Allahü teâlânın kelâmıdır. Bunu düşünerek okumalı,
8 - Kur'ân-ı kerîme dokunmak için temiz el lâzım olduğu gibi, onu okumak için de temiz kalb lâzımdır.
9 - Kur'ân-ı kerîm okurken başka şeyler düşünmemeli,
10 - Kur'ân-ı kerimi edeble dinlemelidir.