ÇOCUK VE ORUÇ Dr.Ayşe İZCİ

 

Araştırmalar, çocukluğun ilk yıllarında aktarılan - kazandırılan tutum ve davranışların ömür boyu kalıcı olduğunu gösteriyor. Sonradan karşılaşılan farklı sosyal ve kültürel etkiler kişileri değişime zorlasa dahi kişi direnebilmekte veya sonraki etkilenmeler onun özüne pek dokunamamaktadır. Bir arının diyar diyar, çiçek çiçek dolaşıp, eninde sonunda bal kovanına döndüğü gibi, insanoğlu da hayatının ilk yıllarında edindiği değerlerine bağlı kalmakta. Ama bunun bir şartı var: Bu temel değerler çocuğa “bal” gibi sunulur ve “bal kovanı” gibi bir ortamda verilirse.
        Bütün anne-babalar kendilerine şu soruyu soruyorlardır: Acaba çocuklarımızın iyi birer insan olması için üstümüze düşen vazifeleri yeterince yapıyor muyuz?
        Yoksa onları “nasıl olsa zamanı gelince kendileri doğru yolu bulur, öğrenir” diye düşünerek başıboş mu bıraktık?
      Yaşadığımız dünyada, çocuklarımızı nice risk ve tehlikelerin beklediğinin farkındayız. Şayet onları bizimle aynı yolda gitmeye alıştırmazsak, eğitmezsek, bize yabancı değerlerin girdabında çocuklarımızı kaybedebiliriz. Üstelik bu kayıp günümüzde sadece manevi kayıp olarak da kalmayabiliyor. Çocuklarımızın canına kasdetmeye hazır tuzakları gazetelerde, televizyonlarda her gün görüp duruyoruz.
Çocuklarımıza güzel dinimizin değerlerini aktarma çabasında, içinde bulunduğumuz şu mübarek günlerin çocuklarımızı oruç ibadetine alıştırma zamanı olduğunu hatırlatalım. Üstelik onlar gerçekten şanslılar; çünkü günler yılın en kısa günleri ve mevsim olarak da son derece müsait bir zamandayız. Onları zorlayacak kavurucu sıcaklar yok. Ne güzel değil mi?
        Hemen belirtelim, burada çocuklara farz olmadığı halde oruç tutturmaktan değil, oruç ibadetini kavratabilmek, sevdirmek ve alıştırmaktan söz ediyoruz. Yani içinde bulunduğumuz rahmet iklimini acı bir ilaç gibi değil, bal gibi sunmaktan söz ediyoruz. Hiç şüphe yok, bu konuda farklı yaş gruplarındaki çocuklar için farklı izahlar ve uygulamalar gereklidir.
Normal bir aile ortamında anne-babaların çocuklarını ibadetlere özendirici tutum ve davranışları kolayca bulabileceklerini varsayarak, biz birkaç noktayı hatırlatmakla yetinelim.
Hassasiyet... En fazla çocuklara
        Çocuklar yanlış veya istenmeyen şeyler yaptıkları zaman, hemen yaptığının günah olduğu ve Allah tarafından cezalandırılacağı söyleniverir. Belki de bir daha yapmaması için böyle söylemek gerekiyor gibi gelse de, çocuğumuzu günahla korkuturken çok dikkatli ve titiz olmamız gerekir. Sık sık bu yola baş vurulduğunda, çocuğun zihninde insanı kısıtlayan, hayatı zehir eden bir din imajı canlanacaktır. Oysa gerçekte çocuk, Allah katında davranışlarından henüz sorumlu değildir. Bunu unutmamamız gerekiyor.

        Bu konuya bağlı olarak yapılan diğer bir hata da, çocukların “küçüksün” diye sevap işlemesinin ve ibadet etmesinin teşvik edilmemesidir. Yaşı ve bünyesi uygun bir çocuk oruç tutmak istediğinde, ibadetinin geçerli olmayacağı, boşu boşuna aç kalmaması söylenirse çocuğun şevki kırılmaz mı? Allahu Tealâ’nın, kendini muhatap bile kabul etmediğini, hiçe saydığını düşünmez mi? Yazık ki çok sayıda anne-babanın bu hataya düştüğünü görmek mümkün.
        Biz yetişkinler, genel olarak Rabbimiz’in emirleri konusunda gerekçe ve ispata ihtiyaç duymayız. Ancak, bir çocuk “niçin oruç tutmalıyım?” diye sorduğunda “Allah böyle emrettiği için” şeklinde bir cevap alırsa büyük ihtimalle tatmin olamaz. Onlarla konuşmalı ve oruç ibadetinin kazandırdığı irade, sabır, akılda tutma, nefs hakimiyeti, öz denetim, paylaşma, sahip olunanların değerini anlama, şükretme gibi önemli özellikleri izah etmeye çalışmalıyız. Bunun yanında dinin sadece bir kültür ve bilgi değil, aynı zamanda bir yaşama biçimi olduğu bilincini de aşılamaya çalışmalıyız. Tabii sadece lafla değil, önce kendimiz yaşayarak.
        Çocuklarımıza ramazan ayında, pek çok yönden diğer zamanlardan daha iyimser ve şefkatli bir ortam sunmak için çabalamalıyız. Bu güzel rahmet ayında çocuklarımıza karşı asla açlık başımıza vurmuşçasına asabi, telaşlı, hoşgörüsüz davranmamak gerekir. Aksi durumda ibadetlerin insan üzerinde uyandırdığı ulvi hisleri, güzel duygu ve düşünceleri onlara kabul ettirmekte hiç şansımız kalmayabilir.
        Çocuklar, annelerinin sabahtan akşama kadar iki ayağı bir pabuca girmişcesine telaşlı hallerine bakıp, orucun mükafatını sadece iyi bir akşam ziyafeti olarak algılamamalıdır. Ekonomi istatistikleri genelde ramazan ayında enflasyonun yükselişe geçtiğini gösterir. Bu durum, insanoğlunun gözünün doymazlığından kaynaklanıyor olabilir mi? Veya diğer bir deyişle, iftar sofralarını binbir çeşit ve pahalı yiyeceklerle donatmak zorunlu mudur? İsraf konusunda hassasiyet göstermeliyiz. İftar sofralarında dost ve akrabalarla paylaşılan bir bayram havası estirmek, emin olun çocukları pahalı yiyeceklerden daha çok mutlu eder. Bundan, iftar sofrasında çocukları sevdikleri yemeklerden mahrum bırakmak anlaşılmamalıdır.
        Büyükler, oruç tutan çocuklarla onur duymalı, onları ödüllendirilmelidir. Oruç ibadetinin özünü kavrayamayan çocuklar, bayram etmenin manevi hazzını da tadamazlar.
            Hangi yaşta oruç?
           Tabiidir ki, okul öncesi yaşlardaki çocuklara oruç tutturmak uygun değildir. Sahura kaldırılabilir, 2-3 saatlik veya yarım günlük denemeler yaptırılarak tam gün tutmuşçasına sevindirilebilir. 7-10 yaşlarındaki çocukların sağlık durumları müsaitse, hiç olmazsa hafta sonları veya bir-kaç gün oruç tutturulabilir. 10-13 yaşlarda ise, oruç ibadeti daha ciddiye alınmalıdır. Çünkü bu yaşlar ergenliğin başlangıcıdır ve artık ibadet sorumluluğu da başlamaktadır.
            Lise çağındaki çocuklarımıza, yaşları uygun olduğundan oruç tutmak farzdır. Ne var ki dersler bahane edilerek çocuklar yanlış yönlendirilebilmektedir. Oysa oruç tutmanın zekâ veya başarı azalmasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece evde ders çalışma saatleri yeniden düzenlenebilir. Sizler yine de sahur yemeklerinde çocuklarınıza bolca komposto veya hoşaf içirerek açlık dirençlerini arttırın. Çünkü insan beyni iki temel gıda ile çalışır. Şeker ve oksijen.
            Çocuktan, bir yetişkin olgunluğu da beklenmemelidir. Sık sık eleştirerek, hataları hatırlatılarak çocuk bunaltılmamalıdır. Bu kural özellikle ibadetlere alıştırma aşamasında çok önemlidir.
Çocuğun oruç ile birlikte namaza alıştırılması da, üzerinde durulması gereken önemli bir noktadır. Beş vakit namaz kılmasalar da, çocukların babayla birlikte teravih namazına gitmesi teşvik edilebilir. Teravihte camiye giden çocuklar, yer darlığı veya gürültü gibi sebebiyle asla dışarı çıkmaya zorlanmamalıdır. Çocukların cemaati rahatsız eden davranışları olabilir. Yetişkinler yine sabırlı, hoşgörülü davranmalı, çocukları şefkatle aralarına alarak grup psikolojisi içinde şımarmalarına engel olmaya çalışmalıdır. Bu noktada tüm çocukların bizim olduğunu, hepsinden sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız.
            Çünkü onlar geleceğin toplumunu oluşturacaklar.
Evet; başta değindiğimiz gibi çocuklarımızı terbiye ederken, onlara güzel değerlerimizi aktarırken, dünyadaki en ciddi görevlerden birini yaptığımızı dikkate almamız gerekiyor. Çocuklarımızı önce biz eğitemezsek, bize yabancılaştılar diye şikayet etmeye hakkımız olabilir mi?