aşanan her olay, insan hayatındaki  bir etaptır. Ve bu etaplar kolay kolay geçilmez. Badireler hemen atlatılamaz. Yol çetrefillidir, engeller vardır. Geçişlerde kimi zaman sendeler, kimi zaman da tökezlersiniz. Önemli olan, bu manilerin sonunda hayatı başarı ile göğüslemektir.

Her insan hayata başladığında kalbi umutlarla doludur. Ama bu umutlar bazen kırılıp, bazen yeşeriyor. Kişi, bazen komaya ya da şoka giriyor, kimi zaman da tekrar yaşama dönebiliyor. Olayların sonucu hiç belli olmuyor. 

Bazen  birinin mutsuzluğu, diğerini mutlu edebiliyor. Hatta zevk alma düşleri bir hayli sadist hale de dönüşebiliyor. Örneğin,  “ Hasta oldum ziyaretime gelmedin” uyarısından çıkabilecek  birçok anlama karşın, hastalık devresine girenlere '' İnşallah iyi olur '' temennisi bile unutuluyor. Üstelik çoğu kişi kendi sağlığını her şeyin üzerinde tutarak, '' ben yaşayayım da, isterse o ölsün '' diyebiliyor.

Sanki toplumca tipik bir egoizm sendromu yaşıyoruz.

İnsan denilen karmaşayı anlamak bir hayli zor. Bazen  çok şeyi yapma isteğini geri tepip, hiçbir şey yapmama eğilimine girebilir. Veya, elinde potansiyel doğrultusunda seçenekler mevcut iken, bunu frenleyebilir.

Bazen de  “Dereyi görmeden paçayı sıvamanın”  neye mal olduğunu yada olacağını düşünmeden hareket eder. Olasılıklar üzerine kurulmuş bir senaryoyu benimser. Bu tip senaryolar nesnel (objektif) olmaktan ziyade, bireyin arzusuna dayanır. Seçeneklerin olmadığı görüldüğünde, büyük ümitlerle, özveri ile hazırlanan senaryo çöpe gitmiştir.

Yaşananlarda:

“ Ne olur?”

   yada

“ Ne olabilir” i  yakalamadan hareket etmenin sonuçlarıdır bunlar...

Sınırsızlık anlayışı tükenip gerçekleri anlamada, anlatmakta zorluk  çekildiğinde,  insanlar bazen işlerini “ sembollere” “ şansa ve talihe” bırakır veya umutların azaldığını görünce  “bundan bir şey olmaz” diyerek kestirip atarlar.

Bazen, yaşanılan bir saniyenin bile kader belirlemede pay sahibi olduğu görülür. Bazen  aynı olmasa bile tarih yeniden tekerrür eder. İnsan karalar bağlar. Birinin başarısı, diğerinin başarısızlığı olur.

Bazen de kaçırdığı fırsatın yeniden gündeme geldiğini görür. Bazı insanlar  “ komşuda pişer, bize de düşer” deyimine göre hareket ederken, bazıları hiç oralı olmaz. Onlar komşuda pişenden kendilerine bir pay düşmeyeceği gerekçesiyle, başka şeylerin içeriğine sarılırlar.

Bazıları sıcak sever; bazıları, bazılarına yalnızlık ve yok etme deneyimleri uygulatır. Kimi yok olmayı, kimi de yok olmadan hep olmayı,  kimileri yok olup, hep olmayı arzular. Kimi sevdiğinin yanında yok olmak ister, kimi de sevdiğinin yanında hep var olmak dileğindedir. Sevdiğine olan yakınlığı, onu arzulaması yegâne  ibadeti olmuştur. Bazısı ateşin ardındaki ilmi talep ederken, bazıları da beden çukurunda yaşamayı tercih eder.

Kimi “makro”  boyutu algılamaya ve  bu boyutla boğuşmaya hazırken, mikro düzeydeki detayları fark edemez.  Herkes için çok önemli olan hususlara, “ daha derin konularla  yakından”  ilgilendiği gerekçesiyle aldırmaz. Ayrıntılarla uğraşamayacağını düşünür. Kimi için ise böyle bir felsefe bile yoktur.

Bir atasözü vardır, “ Ateş düştüğü yeri yakar” diye...

Ateşe düşenin durumu, bazılarını hiç ilgilendirmez, kimileri ise ateşin düştüğü yerin yanında, gönüllü olarak yer alır. Ateşi paylaşır.

Bazen aynı eğitimi, aynı stajı gördükleri halde, bireyler arasında “uçurumlar yaşanır”. Kimi benlik sahibi olur, kimi de başını yerden kaldırmaz. Benliğin onda esamesi bile gözükmez.

Kimi gülümsemesi ile dünyayı aydınlatır, kiminde  yoğun bir negatiflik hakimdir. Bazıları alçak gönüllü, diğerleri ise tam aksinedir. Kimi palazlandıkça palazlanır. Bazısı da aldıkça olgunlaşır.

Bazılarının  söylediği sözler ileride başlarına dert olacaktır.

Bazılarının ki ise yol gösterici!...

Bazısı tapmaktan vazgeçmez,  kolay zombileşir, bazısı da Allah’ı bilme uğraşısı içindedir. Kiminde sevgi hakimdir, kiminde ilim, ancak  amaçları aynıdır.

Kimi dağa çıkıp içgüdüleriyle yaşama arzusu ile yanarken, kiminde insan olma, insan gibi yaşama hevesi vardır. Bazıları heva ve hevesine kapılıp her türlü masala kanmaya, hatta masal bulamazsa üretme çabası içine girerken, bazıları da sadece gerçeği esas alır.

Asıl olması gereken ise “her türlü olayı, bilgiyi, aklın ve bilimin süzgecinden geçirip eleştirilere, tartışmalara açık, yönlendirmekten uzak bir bakış açısına sahip olabilmektir.” Çünkü, davranışlarla resmedilen şeyler, tahmin edebileceğiniz gibi, toplumsal hayat ve  insanlık için gerçekten çok önemlidir.

Bu koşullar ise bazen, bazılarınca fark ediliyor!...

İstanbul - 04.12.2001
http://sufizmveinsan.com

Akşam Gazetesi - 04 Aralık 2001


Üst Ana sayfa e-mail