ebilerin
zirve ismi, Allah'ın kulu ve Resulü, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş,
çıplak uyarıcı Hz. Muhammed'in (s.a.v) bâtın ve zahir yönlü
hayatına dair bildiklerimiz, bilmediklerimizin yanında inanın, çok
az bir yer tutmaktadır. Zaman ve şekilden bağımsız olan yaşam biçimi
derinlemesine incelendiğinde, ruhsal yönünü ilgiendiren çalışmalarının
"tapınmaya" ait olmadığı görüldüğü gibi, giyinişinden
oturuş kalkışına, yiyip içtiği şeylerin seçimine dek, tüm
uygulamalarının da aslında ruhsal yapısıyla ilintili olduğu
izlenmektedir.
Örneğin
"Dünyada insanların en çok doymuş olanları, Kıyamet gününde
en çok aç kalacaklar" Hadisi; beslenmede aşınya kaçmanın
zihinsel yapı üzerindeki etkilerini çok geniş bir plan ve vadede düşündürmektedir.
"Her iştiha duyduğunu yemen israftandır" diyerek de söz
konusu anlayışı pekiştirmiştir.
Burada
israfın, yenen değil, yiyen yönünde olduğunu hatırlatmak
isterim. Zira, gereğinden fazla gıda almak, beyne zarar vermektedir
ve beynin asıl gayesinin dışında, hammadde girdileriyle uğraşması
israftır.
Az
yemeyi salık vermekle birlikte, bazı öğünlere, özellikle akşam
yemeklerine özen gösteren Efendimiz, "Akşam yemeğini bırakmayın,
bir avuç hurma ile de olsa akşam yiyin. Çünkü akşamın terki
insana-(erken) ihtiyarlık getirir" demektedir. .
O'nun
asla değerlendiremeyeceğimiz yaşantısında, fizyolojik yapısının
ve şuur düzeyindeki potansiyelinin bir anlamda beslenme şekli ile
ilgisi bulunduğu, kendi ifadelerinden açıklık kazanmaktadır.
Şartları
çok iyi etüt edip uygulayan Hz. Resûlullah, bu nedenle, tek tip
besin üzerinde israr ederek, diğerlerini men etme gibi bir davranış
içine girmezdi.
Bölgesel
koşullarda bulunabillen her türlü gıdayı bünyesinde uygun olacak
şekilde alır; dengelenmesi gereken bir özellik olduğunda, onu
alternatifli bir yiyecekle kırarak bedeninde gerekli şartları oluştururdu.
Nitekim, hurmanın sıcaklığını karpuzla dengeler, şayet zıt bir
yiyecek yoksa, yediğinden asgari düzeyde faydalanırdı.
Kesinlikle,
balık, et ve asitli yiyeceklerle sütü; aynı özellikteki (örneğin
soğukların, sıcakların, tatlı, peklik ya da ishal yapıcı, katı,
sıvı gibi) yiyeceklerin ikisini aynı öğünde bulundurmaz; çabuk
ve geç sindirilen, peklik ve ishal yapan, kızartma ile haşlama gibi
farklı yiyecekleri de bir arada yemezdi. Aşırı derecede sıcak ve
bir gün önce pişip geceleyen, ertesi gün ısıtılan yemeği de
tavsiye etmemiştir.
Hurma,
helva ve balı glikoz temini için pek sever, ekmeği az ve bulabildiği
bir katıkla yerdi. Hz. Enes İbn-i Malik radıyallahu anh anlatıyor:
Resûlullah
Aleyhissalâtu Vesselâm "Katığınızın efendisi tuzdur"
buyurdular. Et için de "dünyada ve ahirette insanların
yiyeceklerinin efendisidir" demiştir.
Asla,
bir yiyeceğe kusur bulmamış, insanları incitmeden, hassas, hoşgörülü
bir şekilde davete icabet etmiştir. Kendisine kızartılmış
kertenkele sunulduğunda, "haram değil; ama kavmimin alışkanlıklarından
değil"
diyerek nazikçe konumunu dile getirmiştir. Yediklerinin yanı
sıra, yeme şekline de dikkât etmiş; "Ben ancak bir kulun
oturduğu gibi oturur ve bir kulun yemek yediği gibi yemek
yerim" demiştir.
Sofrada,
sol dizini bükerek midesinin iç kısmına gelecek ve dış baskı
yapacak şekilde oturuşu, erken doyma hissini sağlama amacına dönüktür.
Yemek
sırasında üç parmağını kullanmıştır. Lokmaları tutuş bakımından
en uygun olan bu şekli, yiyeceklerdeki enerjiyi absorbe eden metal çatal-bıçak
kullanmaktan daha faydalı olduğu ve ayrıca lezzetini bozmadığı için
tercih ettiği anlaşılmaktadır. Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anhüma
anlatıyor:
Resûlullah
Aleyhissalâtu Vesselâm, "Her biriniz sağ eliyle yesin, sağ
eliyle içsin, sağ eliyle alsın, sağ eliyle versin. Zira şeytan
sol eliyle yer, sol eliyle içer, sol eliyle verir, sol eliyle alır"
buyurdular.
Hz.
Ali radıyallahu arıh anlatıyor; "Resûlullah Aleyhissalâtu
Vesselâm, sofra kaldırılıncaya kadar yemeğin başından kalkılmasını
yasakladı."
O,
doyduktan sonra hemen uyumayı uygun görmemiş böyle yapmanın kalbi
kararttığından bahsetmiştir. Akşam yemeğinden sonra yürümeyi,
ardından da namazı önermiştir.
Dengeli
beslenmeye olduğu kadar, beynin tam kapasiteyle mânâ alemine açılımına
köprü olan Oruç kavramına da önem veren Resûlullah Efendimiz, bu
konuda bizlere sayısız Hadis bırakmıştır. İşte onlardan bazıları:
"Oruç
tutunuz ki sağlık bulunuz."
"Kim
oruçluyu bir hurma ile iftar ettirir ise veya bir içecek su ile veya
tadımlık bir süt ile iftar ettirir ise, Allah ona aynı sevabı
verir."
"Cennet'te
er-Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde
yalnız oruç tutanlar girer." "Mümin öldüğü zaman,
namazı başucunda, sadakası sağında, oruç göğsünde
bulunur."
Bütün
anlatılanların ışığında, sağlıklı beslenme ile orucun ayrılmaz
bir bütün olduğunu söyleyebiliriz. Her sözü ve davranışı ayrı
bir hikmete dayalı olan Allah Resûlü'nün bu konudaki tavsiyelerini
de değerlendirebilenlerden olmayı dileriz.
Ahmet F. Yüksel
|