Gerek Evren gerekse
beynin işleyiş yapısı, bilim adamlarını epey uğraştıran
konulardandır. Bugün, bilim çevrelerince, Evrenin yapısı ve
bununla direkt bağlantılı olarak, Evreni algılayan yorumlayan
insan beyninin işleyiş tarzı hakkında bir takım görüşler ortaya
atılmaktadır. 1940'lı yıllarda fareler üzerinde bir takım
deneyler yapıldı. Farelerin beyninin bir kısmı alındı ve
göstereceği tavırlar izlendi. Sonuçta fare, kendisine öğretilen
yolu, beyninin bir kısmı alınmadan önceki gibi bulabilmekteydi.
Yine görme merkezinin yüzde 98'i alınmış bir kedi, görme
fonksiyonunu eskisi gibi yerine getirebilmekteydi. Bu durum,
bilim adamlarını şaşırttı. Nörofizikçi Karl Pribram, beynin
holografik özellik gösterdiğini düşünerek, bu husustaki
çalışmalarına ağırlık verdi. 1960'lı yıllarda hologram prensibi
ile ilgili okuduğu bir yazı, kendisinin düşündükleriyle
paraleldi. Pribram'a göre, beyin fonksiyonları holografik olarak
çalışmaktaydı. Beyinde görüntü yoktu, peki o zaman neyin
hologramı oluşmaktaydı. Gerçek olan neydi? Görünen dünya mı,
beynin algıladığı dalgalar mı, yoksa bundan da öte bir şey mi?
Bugünkü fizik anlayışımıza göre Evren, birbirini kesen pek çok
elektromanyetik dalgalardan meydana gelmiştir. Bu tanıma göre,
uzayda boşluk yoktur, her yer doluluktur. Ünlü fizikçi David
Bohm, atom altı parçacıklarla ilgili araştırmaları neticesinde
Evren'in de dev bir hologram olduğu kanısına vardı. Bohm'un en
önemli saptamalarından biri, günlük yaşantımızın gerçekte bir
holografik görüntü olduğudur. Ona göre Evren, sonsuz ve sınırsız
"TEK" bir holografik yapıdır ve parçalardan söz etmek
anlamsızdır.
Bilim bu saptamaları
henüz yapmamış iken, Tasavvuf ehli kişilerin çok uzun yıllardan
beri, dille getirdiklerini düşündüğümüzde, esasında çok farklı
şeyler söylemediklerini görüyoruz. Üstelik, onlar bunu bir hal
olarak yaşarlarken, bir kısmı yaşadıkları bu hakikatı dışarıya
aksettirmemiş, bazıları ise, içinde bulundukları toplumun
anlayış seviyesine uygun, bir tarzda açıklamaya çalışmıştır.
Şimdi
biz. bir takım bilimsel verilerin ışığı altında, onların bir
zamanlar ne demek istediklerini daha iyi anlayabilmekteyiz.
Hologram prensibi, tasavvufun anlatmak istediğinin, kısmen de
olsa daha iyi anlaşılabilmesini sağlamıştır. Genel anlamda TÜM'
ün sahip olduğu bütün özelliklerin boyutsal olarak her birimde
nasıl mevcut olabildiğini açıklar. Bu ifade tarzının anlaşılması
ile, bizden ayrı, ötelerde olduğu düşünülen Tanrı imajı
yıkılarak, gerçek "Allah" kavramı ortaya çıkmaktadır. Bu noktada
tasavvuf ile hologramın ne olduğu hakkında kısa bir bilgi
verelim, sonra da birleştikleri noktaları tespit etmeye
çalışalım.
Tasavvuf, tek bir
varlığı ve bir hakikatı tüm boyutları ile inceleyen bir
felsefedir diyebiliriz. Bu felsefenin temeli düşünceye dayanır,
Düşünme neticesi tespit edilenler ise, bizzat yaşanır. Kur'an'ın
ve hadislerin anlaşılabilmesi, tasavvuf tecrübeli kişilerin,
daha açık ifade ile evliyaullahın verdikleri ipuçlarının
çözülebilmesi, değerlendirilebilmesi için, bu felsefenin
bilinmesi mutlak olarak zorunludur. Hologram ise, en kısa
tanımıyla üç boyutlu görüntü kaydetme yöntemi'dir. Hologram
tekniğinin en önemli özelliği, hologram plakasına cisimlerin
görüntüsünün değil; o görüntünün elde edilmesi için gerekli
bilgilerin kaydedilmesi, dolayısıyla hologram plakasının en
küçük parçasının bile, Bütün'ün tüm bilgilerini içerebilecek
kapasiteye sahip olmasıdır. Bu tekniği kısaca şu şekilde
anlatabiliriz:
Bir lazer kaynağından
gelen ışın, yarı geçirgen bir ayna tarafından ikiye ayrılır. Bu
ışınlardan biri, hologram plakasına doğrudan ulaşır, öbürü ise
görüntülenmek istenen cisme yöneltilir ve oradan yansıyarak
hologram plakasına varır. Hologram plakasına doğrudan gelen
lazer ışını ile cisimden yansıyarak gelen lazer ışını, bu plaka
üzerinde bir girişim modeli oluşturur. Böylece cismin görüntüsü
kaydedilmiş olur. Daha sonra, kayıt sırasında kullanılan
frekansta ve aynı açıdan yeni bir lazer ışını ile hologram
plakası aydınlatılacak olursa, görüntülenen cisim, üç boyutlu
olarak odanın içinde canlanır. Plaka, kendisine gelen ışınları
tıpkı görüntüsü saptanan cisim gibi yansıtacağı için, görüntü
net ve eksiksiz olacaktır. Beyin hücreleri dediğimiz nöronlar
da, tek tek birer mini hologram gibidirler ve gelen impalsları
frekanslarına ayırarak algılarlar. Her bir hücrenin etkinliği,
kendi içinde bir dalga boyu oluşturmaktadır. Bir sürü hücrenin
dalga boylarının birbiriyle girişim yapmalarından oluşan
holografik model, bizim beş duyuyla algıladığımız görüntüyü
ortaya koymaktadır. İnsan beyni de pek çok mini hologramdan
oluşmuş büyük bir hologram olarak düşünülebilir. Çünkü beyindeki
her hücre, esasında her işlevi yapabilecek yetenek ve
kabiliyette var olmuştur. Ancak, kozmik programlanmadan sonradır
ki, hücreler özelleşerek kendilerine ait işlevleri meydana
getirirler.
Bu açıklayıcı
bilgilerden sonra, dini verilerin de ışığı altında beynin nasıl
programlandığını düşünelim... Kişinin "Ayan-ı Sabite" denilen,
sabitleşmiş ana programını oluşturan yüz yirminci gündeki kozmik
ışınlar, meleki tesirler ile yedinci ve dokuzuncu aylarda ve
nihayet doğum anında alınan tesirler ile beyin
programlanmaktadır. Zaten insan, Allah isimlerinin manalarının
bir terkip halinde oluşmasıyla meydana gelmiş bir birim. Ve bu
kemalatın genetik verilerle insandan insana nakledilmiş olması
dolayısıyla, bu doksan dokuz isim her insanda mevcut. (Bakara
30-31) Ayrıca İnsan, Zat, Sıfat, Esma ve Ef'al boyutlarını
özünde bulunduran bir birim.
Hologram prensibinin en
önemli özelliği, her noktasının bütün cismin görüntüsünü
verebilmesidir. Hologramın her noktasına cismin her tarafından
ışın dalgaları gelmekte ve orada kaydedilmektedir. Bu nedenle,
hologram plakası ne kadar koparılsa, kırılsa bile her parça
bütünün bilgisini içinde taşımakta ve gerektiğinde bütünün tam
görüntüsünü tek başına vermektedir.
Şimdi, bu verilerle şu
sonuçlara ulaşabiliriz: Görüntülenmesi istenen cisimden
yansıyarak gelen lazer ışınının hologram plakasına cismin
görüntüsünü kaydetmesi gibi, insan beyinleri de, doğum öncesi ve
doğum anında, kökeni meleklere dayanan burçlar olarak tabir
ettiğimiz sayısız takım yıldızlardan gelen kozmik ışınlarla
programlanmış oluyor. Nasıl benzer frekanstaki ışınları plakaya
gönderdiğiniz zaman cisim üç boyutlu olarak ortaya çıkıyorsa,
Burçlardan ve Güneş sistemindeki planetlerden gelen ışınlar da,
o programlanmış olan insan beyinlerini etkilemekte ve kişilerden
programları doğrultusunda çeşitli fiillerin, davranışların ve
düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar.
Aslında plaka üzerinde
görülen üç boyutlu cismin gerçekte bir varlığı yoktur, dalga
boylarının oluşturduğu bir modeldir (ya da hayaldir) biz onu var
gibi görmekteyiz. Bunun gibi, insan beyni de bu noktada tıpkı
bir hologram gibi çalışmaktadır ve biz beş duyumuzun kapasitesi
gereğince kendimizi bir birim gibi kabul edip, çevremizde
gördüğümüz her şeyin de varolduğunu sanırız. Gerçekte, o
hologram plakasındaki görüntünün bir gerçekliği olmadığı gibi,
çevremizde görüp var kabul ettiğimiz bir takım şeylerin de bir
varlığı yoktur. Fiil diye algılananlar tamamiyle manalardır.
Tasavvuf tecrübeli bu anlamda "eşyanın menşe-i"ni düşünmek
tevhiddir demiştir. Her mana ise, belli frekanstaki bir dalga
boyudur. Böylece beyin holografik olarak evreni algılamaktadır.
Buradan hareketle, makro
plandaki Evren de tıpkı beyin hücreleri gibi, kökeni kuantsal
enerjiden ibaret bir hologramik yapıdır. Mutlak manadaki Evreni
bir an için, hologram plakası gibi düşünün. Sonsuz, sınırsız tek
olan Allah, kendindeki manaları seyretmeyi dilemiş ve bu
manaları çeşitli şekillerde terkiplendirerek sonsuz sayıda
varlıkları meydana getirmiştir. Fakat bu varlıklar, o tek
varlığın ilmiyle ve ilminde yoktan var ettiği ilmi suretlerdir.
Bu yoktan var ettiği bütün birimler, O'nun ilmiyle, O'nun
ilminden ve O'nun varlığından meydana gelmiş olması nedeniyle, o
varlıklarda kendi varlığının dışında hiçbir şey mevcut değildir.
Tasavvufi anlatımla da olsa evren tek bir ruhtan meydana
gelmiştir ve evrende mevcut olan her şey hayatiyetini bu ruhtan
alır. Ve bu ruh, aynı zamanda şuurlu bir yapı olması nedeniyle,
ilme, iradeye ve kudrete sahiptir. İşte bu evrensel ilim, güç ve
irade hologramik bir şekilde Evrenin her katmanındaki her
birimin, her noktasında mevcuttur. Bu gerçeğe ermişlerin, "Zerre
küllün aynasıdır" şeklinde anlatmaya çalıştığı konu, mutlak bir
iradenin yanında bir de irade-i cüz'iyenin var oluşu şeklinde
anlaşılmıştır.
Sizin vücudunuzun her
zerresinde o kozmik güç, ilim ve irade aynı orijinal yapısıyla
mevcut bulunmaktadır. Ve siz bir şeylerin olmasını istediğiniz
zaman, ötelerdeki bir varlıktan talep etmiyorsunuz, kendi
varlığınızdakinden, Öz'ünüzden istiyorsunuz. Yani Öz'ünüzde
mevcut olan Allah ilmi, kendi dilemesiyle ve kendi kudretiyle
isteğinizi açığa çıkarıyor. Holografik yapının önemli bir diğer
özelliği ise, zaman ve mekan kavramları olmaksızın, geçmiş,
şimdi ve gelecek diye bildiğimiz her şeyi yani tüm bilgileri bir
arada bulundurmasıdır. Zaman, mekan, geçmiş, gelecek diye
algılananların hepsinin algılayanın kapasitesinden kaynaklanan
göreceli değerler olduğu, bir kez de hologram prensibi ile
destek görmüştür. Tüm'ün bilgisi, her zerrede özü itibariyle
mevcuttur ancak: zerrenin de o tüm bilgiyi değerlendirebilmesi,
mevcut kapasiteyi kullanabildiği ya da açığa çıkartabildiği
orandadır. Levh-i Mahfuz, "kesreti" yani çokluk kavramlarını
meydana getiren Esma Terkiplerinin "kaza ve hüküm", bilgi ve
bilinç boyutudur. Allah ilmindeki "hüküm ve takdirin" fiiller
alemine yansımasıdır.
Bu platformda her şey
bilgi olarak, tasarım olarak tüm varoluş gerekçesiyle mevcuttur.
Burada zaman ve mekan kavramı olmaksızın ezelden ebede kadar her
şey bilgi olarak mevcuttur. İşte bu Levh-i Mahfuz alemlerin
aynasıdır ve evrenin geni hükmündedir. Evrende ve onun boyutsal
tüm katmanlarında meydana gelmiş olan tüm varlıklar, Levh-i
Mahfuz diye bilinen bir üst boyutun tafsiliyle meydana
gelmişlerdir. Burada mevcut olan her birim, galaksiler, burçlar,
güneşler, planetler ve dünya üzerindeki her şeyin varlığını
Allah'tan alır. Ve herbiri kendi boyutunun algılayıcısına göre
vardır. Gerçekte var olan, sadece ve sadece tek'tir, varlık
Vahidül Ahad olan Allah'dır. Evrende mevcut olan bu mana
suretlerinin hepsinin de tek'in tüm özelliklerini içermesi ve
müstakil bir varlıklarının, mevcudiyetlerinin olmaması ve Mutlak
yaratıcı her zerrede zatıyla, sıfatlarıyla ve esmasıyla mevcut
olduğu içindir ki, evren de holografik özellik göstermektedir.
Bunu tespit eden ermişler de "Alemlerin aslı hayaldir" diyerek
bu gerçekliğe temas etmişlerdir.
Kaynak:
(Bu yazıda Hologram ile ilgili bilgiler, Michael Tablot’un
Holografik Evren
isimli kitabı ile
Bilim ve Teknik dergisinden alınmıştır.)
(Bu
yazı aylık Popüler Bilim Dergisinde, TÜBİTAK Marmara Araştırma
Merkezi'nin Mayıs 1998'de güncellenen web sitesinde ve Akşam
Gazetesinin okuyucu ile sohbet köşesinde yayınlanmıştır.)
İstanbul-1998
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|