Hz. Peygamber'in amcası
Ebû Tâlib'in oğlu. Ebû Tâlib'in Tâlib, Akîl, Câ'fer ve en küçükleri
Hz. Ali olmak üzere dört oğlu vardı. Hz. Câfer, Rasûlullah
(s.a.s) daha Erkam'ın evine girip İslâm'ı yaymaya başlamadan önce
müslüman olmuş; ikinci Hicret kâfilesine katılarak hanımı Esma
binti Üveys ile birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. (İbn Sad,
Tabakât, Beyrut, 1376/1957, IV, 34; İbn Abdilber, el-İstiâb,
Kahire (t-y), I, 242).
Habeş
muhacirlerinin sayısı sekseniki erkek ve on kadına ulaştı. Daha
sonra bunlardan otuzdokuz kadarı, bazı Kureyş büyüklerinin İslâm'a
girdiği haberi üzerine Mekke'ye geri döndü. Fakat bu haberin asılsızlığı
ortaya çıkınca, bazıları gizlice bazıları da Mekkeli müşrik
akrabalarının himayesi altında, Mekke'ye girebildiler. (İbn İshak,
es-Sîre, Mısır 1355/1936, II, 3-10).
Kureyş
müşrikleri, muhacirleri Habeşistan'dan geri çevirmek üzere
Abdullah b. Ebi Rabîa ile Amr b. el-Âs'ı değerli hediyelerle Habeşistan'a
gönderdiler. Elçiler Habeş Necâşîsi nezdinde müslümanları kötüleyince,
Câ'fer b. Ebi Talib müslümanların temsilcisi olarak konuştu ve müşriklere
üç soru sorulmasını istedi:
1)
Biz Kureyş'in köleleri miyiz? 2) Mekke'de bir cinayet mi işledik
ki, zorla iade edilmemizi istiyorlar? 3) Mekke'de mal gasbettik de, üzerimizde
başkalarının hakları mı vardır?
Kureyş
elçileri bütün bu sorulara olumsuz cevap verdiler. Ancak, puta
tapmayı bırakıp İslâm dinine girmelerinin suç olduğunu
bildirdiler. Bunun üzerine Necaşî, Câ'fer'e İslâm dini ile
ilgili sorular sordu. Hz. Câ'fer, İslâm'ın getirdiği iman, ahlâk
ve fazilet esaslarından söz etti. Necaşî'nin isteği üzerine
Meryem Suresi'nin* baş tarafından okumaya başladı. Ankebut* ve Rûm*
surelerini de okudu. Bu sırada Necaşî'nin gözlerinden yaşlar akıyordu.
İstek devam edince, Hz Câfer Kehf* sûresini okudu. Necaşî,
kendisini tutamayarak "Vallahi, bu aynı kandilden fışkıran
bir nûrdur ki, Mûsa da, İsa da aynı mesajla gelmiştir."
dedi. Hz. Muhammed'in bir peygamber olduğuna kanaat getirdi. Bunu açıkladı
ve Müslümanları himaye etti (İbn İshak, es-Sîre, I, 356-362;
Ahmet b. Hanbel, H. no:1740, 4400; İbnû'l Esir el-Kâmil, Mısır
1301, II, 37-38; İbn Haldun, Tarih, Mısır 1355/1936, II, 178; İbn
Kayyim, Zâdü'l Meâd, Mısır (t.y), I, 301 ).
Câ'fer
b. Ebi Tâlib ve arkadaşları hicretin yedinci yılında Habeşistan'dan
Medine'ye döndüler. Bu sırada Hz. Peygamber Hayber gazvesinde
bulunuyordu. Hayber ganimetlerinden Habeşistan'dan gelenlere de pay
verildi (Buhârî, Sahîh, İstanbul 1329, V, 80; Müslim, Sahîh, (Nşr.
M. F. Abdülbâki), 1375/1956, IV, 1946).
Hz.
Câ'fer, Hicret'in sekizinci yılında vuku bulan Mute gazvesine katıldı
ve orada şehit düştü. Mûte, Şam'a yakın bir köy olup, halkı
Gassanîlerden ve Rumlar'dan oluşuyordu. Hz. Peygamber, Hâris b.
Umeyr'i Şam'a, Gassânî hükümdarına elçi olarak göndermişti. Mûte'den
geçerken, vali Şurahbil b. Amr tarafından yakalandı ve Hz.
Muhammed'in elçisi olduğu anlaşılınca da şehit edildi. Hz.
Peygamber olaya çok üzüldü. Düşmana karşı bir ordu hazırlanmasını
istedi. Üç bin kişilik bir ordu hazırlandı. Allah Rasûlü öğle
namazından sonra, orduya Zeyd b. Hârise'yi komutan tayin ettiğini o
şehit olursa yerine Câ'fer b. Ebi Tâlib'in, o da şehit olursa
yerine Abdullah b. Revâha'nın geçmesini bildirdi. (İbn Sa'd, Tabakât,
II, 128; İbn İshak, es-Sîre, IV, 15) Düşman hristiyan Arap ve
Rumlardan oluşan büyük bir ordu toplamıştı. Ebû Hüreyre şöyle
der: "Mute savaşında ben de bulundum. Müşrikleri gördüğümüz
zaman onların sayı, silâh, at, atlas, ipek, altın vb. bakımından
bizimle karşılaştırılamayacak, karşılarında durulamıyacak
derecede olduklarını gördük. Gözüm kamaştı. Çarpışma başlayınca,
baş kumandan Zeyd b. Hârise, Hz. Peygamber'in sancağını elinde
tutarak ilerledi. Vücudu Rumlar'ın mızraklarıyla delik deşik
oluncaya kadar çarpıştı ve sonunda şehit oldu." (İbn İshak,
es-Sire, IV,19- 20; İbnü'l Esir, el-Kâmil, II, 236).
Zeyd
b. Hârise şehit düşünce, Câ'fer b. Ebi Talib sancağı aldı. Zırhını
giyerek atına bindi. Düşmanın ortalarına kadar ilerledi.
Kurtulamayacağını anlayınca, önce attan inerek, atını düşmanın
yararlanamaması için saf dışı etti. O düşmanla çarpışırken,
"Cennet de, ona yaklaşmak da ne güzeldir. Onun şerbetleri tatlı
ve soğuktur" diye mırıldanıyordu. Bu sırada düşman tarafından
vurulup, bir eli kesildi. Sancağı diğer eline aldı. O da vurulup
kesilince, sancağı koltuğunun altına kıstırdı. Aldığı
yaralarla yere düştü ve şehit oldu." (İbn İshak, es-Sîre,
IV, 20; İbn Sa'd, Tabakât, IV, 38; Buhârî, Sahîh, V, 87).
Abdullah
b. Ömer der ki: "Câ'fer b. Ebi Tâlib'i şehitler arasında
aradık. Bedeninde doksandan fazla mızrak, ok ve kılıç yarası
bulduk." (İbn Sa'd Tabakât, IV, 38; Buhârî, Sahih, V, 87) Hz.
Cafer'in iki kolunun da kesilmesi üzerine, şehadetinden sonra Rasûlullah
ona Cennet'te iki kanat takıldığını haber vererek şöyle buyurmuştur:
"Câfer'i, Cennet'te meleklerle birlikte uçarken gördüm."
(Tirmizî, Menâkıb, 69) Bundan sonra, kuş gibi kanatlanıp
Cennet'te uçtuğu hadisle sabit olan Câ'fer'e "çok uçan Câfer"
anlamında "Câfer-i Tayyâr" lâkabı verilmiştir.
Şâmil
İstanbul
- 08.03.2003
http://gulizk.com
|