ireyler toplumsal yaşantıları, bu yaşantılar da toplumların görüş düzeyini ortaya koyar. Toplumların olaylara bakış açısında belirgin ayrımlar bulunur. Bu ayrımların bazılarında kul üstündeki baskı tarif edilirken biraz ileri gidilmekte ve Mutlak Yaratıcı “yapmakta olduğu bir işte adeta cebir kullanmakla “ suçlanmaktadır.

Doğrusunu isterseniz; imanlı, düşünebilen, tefekkür yeteneğine sahip bir kişinin bu teoriyi kabul etmesi beklenemez.
Cebriyecilik felsefesini kendine yakın görüp kısaca, “ benim kültürüm bu ...” diyenler için, Hz. Resûlullah’ın (s.a.v.) net uyarısı dikkât çekicidir:
“ Onlar cehennemliktir... ”

Böylece, cebriyeciliği benimseyenlerin varacakları hedefi işaretlemiştir. Bu vahim son, bir konuyu analiz etmeden ve Allah Resulü’nün uyarıları paralelinde değerlendirmeden yapılan yaklaşımın neticesidir.
Çünkü Kur'anı kerim açıkça Allahın kullarına zulmetmediklerini bildirmektedir. Dolayısıyle kul bunu yüklenmiş gibi kabullenilemez.

Gördüğümüz gibi gerçekler dünyasında, birçok hadise istediğimiz gibi sonuçlanmıyor. Bunu yaşıyoruz. Ele aldığımız bir işi, istediğimiz gibi bitiremiyor, nihayete vardıramayabiliyoruz.
Her zaman böbürlenip dururken, işimize gelmeyen durumlarda, başaramadığımız işlerde “ne yapalım Allah bu işi bana zorla/cebren yaptırdı” veya “ onun dilemesi bu şekilde” diye kesip atıveriyoruz...
Sanki bizim  fiillerimizde hiç hata yok gibi, yanlışı “Mutlak Varlık”a yüklüyoruz.
Daha da kötüsü, karşı karşıya kaldığımız durumdan rahatsız olunca işi sapıklık noktasına kadar getirebiliyoruz. Bu tür düşüncelerin doğru olmadığını ve bu mantığı değiştirmek gerektiğini ileri sürenlere ise, “Aklı evvel” damgası vurarak gülüp geçiyoruz. Ve bu sapkın anlayışı, değerlendirmeden yoksun bir halde “Allah sizi de yapageldiklerinizi de yaratmıştır.” âyetine dayandırıp sonuçları asla kestiremiyor ve bu bağlamda otomatik olarak meydana gelen ikilemin, gizli şirkin ve Allah’tan perdelenmenin vehametini maalesef, fark edemiyoruz.

Bir an duralım ve düşüncelerimizi başkasına empoze etmeye çalışırken zor kullanıp kullanmadığımız konusunda bir karara varalım. Kendimizi tartalım. Kime bir şeyi aktarırken acaba onun haklarını, değerlendirebildik, ona saygılı olabildik ?
Eminim, “ Ben zor kullanmadım ki!..” diyemezsiniz. Çünkü, bireysellikle yaşayan bir insan bu söylediklerimi bir şekilde mutlaka uygulayacaktır.
Aşağı yukarı hepimiz de aynı seviyelerde insanlar olduğumuza göre, mesele şimdi bütün çıplaklığı ile ortaya çıkıyor.
Söylenenlerin ve, tavsiyelerin çoğunun altında alenen hissedilen bir baskı unsuru var. Bir özeleştiri yaparak bunun ayırdına varabiliriz.
Şu halde, önce kendimizi denetlemeyi bilelim. Evrensel değerlere de kendimizi tanıdığımız perspektiften yanaşalım. O zaman görürüz ki, yanlışlık bizde, cebrilik Allahta değil, bizlerde mevcut. Allah, bu şekildeki vasıflardan münezzehtir...

O, sadece ilminde âlemleri seyreder. Bu seyredişin neticesinde TEKVİN sıfatı gereği alemler oluşur. Bu varoluş düzeyinde cebrîyeciliğe asla yer yoktur. Bu oluş olsa olsa, “ Allah dilediğini yapıyordur...” şeklinde ifade edildiğinde  kul kendini görmez ise yerine oturur.

“ Her şeyin Hâliki Allah’tır, ondan başka Halik yoktur.” sözünde mutlak bir cebrilik aramak, bireyselliğe davetiye çıkarmak oluyor.
Diğer yandan “İnsanlar, kendi irade ve ihtiyârları ile hareket ederler” sözü de bir başka yanlışı getirir.
Konuyu kısa bir öykü ile izah etmeye çalışayım.
Duvar çiviye:
“ Beni niçin yarıyor, deliyorsun? ” demiş...
Çivi de:
“ Bana vurana sor! ” diye karşılık vermiş.
Burada çivi, cebir ile hareket ettiğini ifade ediyor. Bu görüşe katılmak zorunda değiliz. Ayrıca böyle düşünen, kendisine şu sorunun yöneltilmesini de engelleyemez:
“Sen, varlığını sana vurandan almadın mı ?” Ama bu soru bizim üzerinde durduğumuz felsefeyi geçersiz hale getirmemeli. Sana vuran, sana varlığını verdiğine göre, senin varlığının olması da imkânsızlaşır. Hayatta en büyük arzularının koyun otlatmak olduğunu düşünen bazı Mu’tezile ulemasının “ İnsan kendi mukadderatını kendi tayin eder.” sözüne katılmadığım gibi, “Allah cebren kullarına dilediğini yaptırır.” felsefesine de yaklaşım sağlamıyorum.
Bilgiçlik içinde çırpınan ve gelişmemişlik batağından bir türlü kurtulamayan insanlarımız için canlı bir örnektir, Cebriyecilik anlayışı!...

İstanbul - 01.01.2002
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail