ahdet-Teklik
anlayışı bir yana, toplumun duygularında giderek ucuzlaşma ve içeriksizleşme
eğilimi gösterdiği bir dönemde, çok az birey var, kendini tanıma,
tanımlama, dönüştürme duygusuyla yanıp tutuşan, varlığını
irdeleyen, başkalarını çekiştirmeyen "yeniden
yenilenme" kavramını sloganlarda bırakmayıp yapılanma
trendini başlatan ...
Çok
ama çok az kişi var, başka bir insan olma tutkusunu ilke edinip hâlâ
çözümlenmemiş konulara ve bir giz olarak kalmaya devam eden
perdelere dokunmayan, çelişkilerin çatışmaların içine girmeyen,
duygu-gen birleşimi mayadan oluşan aile kompleksinden kopuk, olayları
objektif gözle yakalayabilen...
Ayağına
basıldığında feryat etmeyen, zahir görüntüye bakmayan, kırılmayan
darılmayan, duygusuzluğu doya doya, kana kana yaşayan...
Kaç
kişi var, kendine münafıklık yapanı seyreden, dost yerine
Allah’ı seçen, "ölmezden evvel ölünüz" uyarısını
alabilen, suskunluk orucunu tutabilen, Settar olan, beklentisiz veren,
af edebilen?!..
Yaşamı
sadece beş duyu kayıtları ile sabitleştirmeyen, alt boyuta
inebilen, imana ait şuuru belgeleyen ve teslimiyet emaresi gösterebilen,
fiilIerde önce Allah'ı müşahede edebilen, "ilk taşı
atma" veya "taşı hiç atmama" cesaretini ortaya
koyabilen, yaşantıların ardındakini feraseti ile hisseden,
basireti ile algılayan...
Nedenini,
niçinini sormak gibi bir cesaretle konulara yaklaşan; açıklanırsa
bu yükün altından kalkabilen, yıllar geçse de dağılmadan yaşayabilen,
şekilsiz, mekânsız ve de doğmamış doğurmamışlık hükmünü
"evlatlı iken evlatsız yaşayabilen...
Nimeti
elinin tersi ile itip benlik taslamayan, ilim vasfı altında Allah'ı
müşahede yolunu seçip vechi terk etmeyen, gerçek emaneti sahibine
teslim edip benliksiz yaşayan, seyreden; ilahi sevginin altında şuurunu
örten ve nihayet Mutlak Ben "O" olarak var olan... Düşküne,
talep edene yardım elini uzatıp var olanı karşılıksız veren, şükrü
vurdum duymazlık içinde reddedeni muntakim ismi gereğince uyaran, düşmanını
dahi seven, görünmez bir şekilde ona iyilik düşünen, herkese
yardım elini uzatan, iyiliği, sevgisini dağıtan, kendi
problemlerini en kötü şartlarda bile, başkasıninkine feda
edebilen kaç kişi var aramızda?..
Evet,
kaç bireyi tanıyorsunuz, bu şekilde yaşadığını düşündüğünüz?..
Önce, kendinizi objektif bir tefekkürle seyredin, sonra dışarıdakilere
bir göz gezdirin... Çoğunluk, aradığınız nitelikleri
belgeleyemeyecektir.
Bu
tür insanlar, dünyada bir elin parmakları kadar azdır. Ama siz,
yine de, Mevlana'nın "kusursuz dost, arayan, dost bulamaz"
sözüne itibar edin. Zira, şekilden kurtulabilmek o kadar zor ki...
Ahmet F. Yüksel
|