Hz.
Musa'ya indirilen Tevrat'ın Tekvin bölümü Bab 2'de şöyle der;
"Ve gökler ve yer ve onların bütün orduları itmam olundu ve
Allah işi yedinci günde bitirdi, yaptığı bütün işten yedinci günde
istirahat etti ve yedinci günü mübarek kıldı ve onu takdis etti,
çünkü Allah yaratıp yaptığı bütün işten o günde istirahat
etti."
Yahudi
anlayışına göre, Allah'ın istirahat ve ibadet ettiği gün,
Cumartesi'dir. Onlar da bu günü, zikir, sohbet ve namazla geçirirler,
(Kıldıkları namazda Müslümanlarınkine benzerlikler bulunsa da rükû
yoktur, kıyamdan sonra hemen secdeye giderler.)
Tevrat'ı,
Zebur'u ve İncil'i kapsamına alan Kur'an-ı Kerim'de de, âlemlerin
yaratılışı dolayısıyla Cum'a günü ile bağlantılı âyetler
var...
Aslında
sonsuz Esma ve Sıfat ile tavsif olan Mutlak Yaratıcı'nın "âlemleri
altı günde yaratması"ndaki hikmet, bildiğimiz gün kavramıyla
değil, varlık âleminin 0'nun sonsuz tecellilerinin sadece belirli
bir bölümüyle meydana gelmesi şeklinde açıklanabilir ki, Kur an
bu hükmü bizlere, mecazen 'gün' kelimesiyle yansıtmaktadır.
Aynı
tema; Fussilet Suresinin 9, 10 ve 11. âyetlerinde de işlenmiştir.
Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı, inkâr edip 0'na ortaklar mı
koşuyorsunuz"
"Ve
orada tam dört günde gıdalar temin etti..."
Allah'ın
âlemleri altı günde yaratması, Cum'a gününde bu yaratılışın
kemâle erdiği anlamına gelir.
Bildiğiniz
üzere Cumartesi Yahudilerin, Pazar günü İsevilerin kutsal günüdür.
Cum'a
ise, Muhammedi ümmete mahsustur.
Bir
Hadis-i Şerif'te Resulullah (S.A.V) Efendimiz şöyle buyurmuştur;
"Cum'a
günü Yehud ve Nasara'ya verildi, fakat onlar o günü bulmakta
hataya düştü. İçtihat ettiler de bulamadılar. Allahü Tealâ, bu
günü ümmet için sakladı sarahaten bildirdi ve o günü onlara
bayram kıldı. Ona asıl hak kazanan, benim ümmetimdir. Yehud've
Nasara ise, onlara tabidir. Onlar, sonraki günlere Cumartesi ve Pazar
günlerine kaldılar." (Buhari-Müslim)
İslamda
farz olan, özellikle nama, oruç gibi ibadetlerin, aslında Güneş'in
ve Ay'ın hareketlerine bağlı olduğunu, göreceli zaman kavramının
da bu nedenle oluştuğunu önceki yazılarımda vurgulamıştım.
Namaz
kılmanın uygun olmadığı, yasaklandığı, sabah, gün doğumundan
45-50 dakika evvel, öğlen, güneşin zirveye (dik konuma)
gelmesinden takriben 45 dakika önce ve akşam, güneşin batmasına
45 dakika kala gibi vakitler mekruh sayılırken, bu özellik, sadece
Cuma namazında geçerliliğini yitirmektedir.
Şu
Hadis de konuya ışık tutuyor: "Her gün zevalden (Güneşin en
dik konuma gelmesi) evvel Güneş ortalandığı vakit, Cehennemin ateşini
yakar ve Cehennemi hazırlarlar. Bu saatlerde namaz kılmayın, bundan
yalnız Cum'a müstesnadır. Cum'a gününün hepsi namazdır. 0 günde
Cehennem hazırlanmaz." (İbn Hibban'Züafa'da) Bir başka
Hadisinde, yine bu hususla ilgili olarak Resûlullah Efendimiz şöyle
buyurmuştur; "Şeytanların boynuzları, güneş ile beraber doğar,
güneş yükselince ayrılır. Zevale gelince tekrar gelirler, alçalmaya
başlayınca ayrılırlar, batacağı sırada tekrar gelir ve battıktan
sonra tekrar ayrılır." (Müslim)
Dilerseniz,
bu Hadis-i Şerif'i gücümüz yettiğince açalım ve anlamaya çalışalım.
Şeytanın boynuzlarının oluşu, onun varoluş gayesine uygun bir şekilde
hareket etme prensibi ile, insanlara menfii yönlü fikirler ilka
etmesidir. Boynuzlarının, yani kötü fikirlerinin, güneşin doğuşu
ile başlayıp günün belli saatlerine yayılması güneşin, dünya
üzerine yaptığı açılar ve ışınlarının insan beyninde oluşturduğu
parazit ile açıklanabilir.
Beyin,
bütün gücünü o andaki menfi yönlü dalgalardan korumak için
kullanırken, ayrıca bu durumu fırsat bilen şeytanın ilka ettiği
çeşitli fikirlerlerde de mücadele etmektedir. Hadiste belirtilen
"Cehennemin hazırlanması" bu hâl ile ilgilidir. işte
Kerahat vaktinde namaz kılmanın mekruh oluşunun sebebi budur. Cum'a
bir de'hafta' mânâsına gelmektedir. Bu hususla ilgili Efendimiz
(s.a.v) bir Hadisinde şöyle buyurmaktadır; "İnsanların
amelleri her Cum'a öncesinde yani her hafta iki kere arz edilir.
Pazartesi ve Perşembe günleri, iman sahibi her kul bağışlanır.
Ancak, kendisi ile kardeşi arasında bir husumet bulunan kimse bağışlanmaz.
'Bu ikisini, üzerlerine düşeni yerine getirinceye kadar bekletin'
denilir. (Müslim) Anlaşılacağı üzere, hir hafta içinde iki kez
tövbe kapısının açılacağı, kulun Allah'tan nedamet dileyip
istiğfar edeceği, bunun yanında garez ve kin sahibi kimselerin,
Allah'tan af dilemez ise, bu yoğunluğu yaratamayacağı ifade
edilmektedir. Hayli ilginçtir, Kur'an Hac davetini islâm'i Din
olarak kabul etmiş tüm insanlara yaparken, Cum'a davetini yalnız Mü'min'lere
yapmaktadır. Cum'a, isminden de anlaşılacağı üzere, cemaati
gerekli kılar ve sayı asgari üç kişiden oluşur. "Kadınlar
Cum'a namazı kılamaz" şeklinde fetva vererek işi bu noktaya
getirenler, şimdiden kara kara düşünmeye başlasınlar. İlk Cum'a
namazında Efendimiz'in hutbesi şöyleydir.
"Onu
inkâr edenin veya hafif görerek terk eyleyen kimmsenin, Allah iki
yakasını bir araya getirmesin ve işlerini tamam etmesin"
(Sahihi Buhari) Tayyihatül Mescid adı verilen Cum'a'dan önce kılınan
namaz ise, cemaatin Cum'a vaktine yetişmesi gayesine matuftur. Dolayısıyla
Cum'a'da iki rekât namaz ve hutbe önemlidir. Hutbe, Cum'a ve Bayram
namazlarından önce imamın mimberden yüzü cemaate dönük bir şekilde
yaptığı konuşmadır ve özellikle Cum'a'nın temel koşuludur.
Hutbesiz bir Cum'a söz konusu olamaz. Cuma Suresinin on birinci âyetinin
inzal oluşu ile birlikte, namaz ile hutbe yer değiştirmiştir. İlk
Cuma'larda hutbe, namazın, akabindeydi. Sahabilerden bir kısmı
hutbeyi dinlemeden mabed'den ayrıldığı için bu değişikliğe
gidildi.
Bütün
anlatılanlar ışığında, Cuma'nın faziletini bilerek ve
hissederek iyi değerlendirmek gerekir.
Allah
Muin'imiz olsun.
Ahmet F. Yüksel
|