istisizm
teorik bir olgudur. Bu teoriyi
en iyi ortaya
koyan da, Resûl ve Nebilerdir.
Kur’ansal hükümlere inanan her insan “ Hakk’ı tavsiye
etme” doğrultusunda
dini anlatmakla görevlidir. Dini anlatanın Allah adına konuşma
yetkisi olmayabilir; ama algılayabildiği nispette konuşabilir.
Bu yetkiyi bizzat Kur’an, insana vermiştir.
Benim inancım böyledir.
İnancımı aktarmalıyım, menfaat beklemeden...
Bu, son derece ciddi, konularında bilgili olup meselelerin
derinliğine inebilenlerin işidir.
Ben de derinliğine varabildiğim yerlere kadar size anlatmalıyım:
İslâm ,
“Slim” ve “”Selâmet” kökünden gelir
ve“selâmete ermek” demektir. Ama
bu kavramlar, iki ayrı varlıktan birinin diğerine
teslim olması şeklinde değil, yaratılanın, özünde Yaratıcıyı
bulması anlamında değerlendirilmelidir.
"Allah’ın kanunlarında bir değişiklik olmaz” hükmü,
din ile, bireyin kendi aslını ve hakikâtini bilmesi de (selâmete ermenin gerçek anlamı budur ) İslâm ile
ilgilidir.
Mistisizm ise, din ve İslam
kavramlarının ikisini de kapsamaktadır.
Din, Mutlak Yaratıcı
tarafından, Resûl ve Nebiler aracılığıyla insana ve cine
ulaştırılmış emir ile yasakları içeren ilâhi hükümler
bütünüdür. Anlaşılması gereken bir teoridir.
Sistemi anlatır. Yeryüzünde mevcut, işler haldeki kuralları
anlatır.
Bu kuralların ahiret yaşantısı ile bağlantısını temin
eder; insanların ebedi mutluluğunu sağlar. Sonsuzluğu düşünen
bireyler, yaşamlarını, dinin öngördüğü kuralları
zedelemeden düzenlemeye koyulur.
Delile dayanmayan
olgulara katiyen yer vermeyen din, tüm hayatın aksiyonlarını
aydınlatabilecek bir projektör gibidir. Onun aydınlatmakta
aciz kaldığı bir nokta bile mevcut değildir. Zira, sorulara
yanıt için vardır.
Dindar kişi, bazı
gerçekleri, bilimselliği tanımak zorundadır.
Mistisizm,
insanlara tanrının olmadığını öğretir. Bize tanrı değil,
kullluğun da olmadığını, kulluğun göreceli olduğunu, aslına
dönüş ile bunun algılanabileceğini anlatır.
Mistisizm, en yüce inanış, iman ile start aldırırken, “Hâlâ
tefekkür etmiyor musunuz ?” uyarısıyla bireyleri düşünce
ye davet eder.
Varsayımlar dini
etkilemez. Dinle uğraşıyor diye, hiç kimseye sinirlenmemize
ve üzülmemize gerek yoktur.
Din, geçim, yani
rızık konusunda bireye düşen görevin, çalışma olduğunu
bildirir. Ancak çalışma da anladığımız mânâda bir etken
değildir; aslında, şuur boyutundaki değişimlerle alakalıdır.
Dinsel belirtilere göre, ana
rahminde tespit edilen “varış noktası” asla değişmeyecektir.
Mistisizm, dünyayı
yaratanın tanrı olmadığını, yaratılma kavramının
yaratanla özdeşleştiğini,
“halife” unvanını alan insanın, insanca düşüncelerden
arınmış olması gerektiğini vurgular,
Kibir ve kendini beğenmenin bir gerçekliği yansıtamayacağını,
alçak gönüllülüğün de gurur gibi değerler arasında sayılabileceğini
bildirir. Tanrıya bir yöneliş olamayacağına göre,
bireyde artı ve eksinin nötr edilmesi gerçeğinden
bahsederken, bu olguların asla kaybolmayacağını,
bireyin ürettiği ve her an kendisiyle beraber var olan varlıkların,
stres ( azap ) denen rahatsızlığı yaratabileceğine değinir.
Din,
iktidardayken, yönetirken, geçim yollarını düşünürken,
bireyselliğin yok sayılmasını, bu konumları hazırlayanın
Mutlak Varlık olduğunu,tanrının olamayacağını, bize bahşedeceği
nimetlerin olmadığını,
Allah’ın kulu gibi davranmayı
öğretir.
Bu temel bir derstir.
Ayrıntılı olan
başka bir nokta da, mistisizmin, bizim zihnimiz ve aklımızı
kurtarmak için gelmiş olmasıdır. Çıkarlarımız ile dış
bağımlılıklarımızın bizi filanca gruba, sınıfa veya
benzerlerine yönlendirmesine engel olur.
Dinin siyaset ile
bağlantısı yoktur.
Din, ekonomi ve
siyaset teorileri sunmamıştır.
Bu konular ile Din arasında bağlantı, ilişki ararsak pek
fazla bir sonuç
elde edebileceğimizi düşünmeyelim.
Anlatılanları algılamak için yeterli oksijenin beyne
gitmesi, insanın tüm konulara müdahale edebilecek
yetenekte olması şarttır.
Dine göre aklın
yolu birdir; insanlar ancak akılları nispetinde bir yerlere
varabilecektir.
Din, mantığımızın özgürce işlemesini engelleyecek bir engeli tanımaz..
İç düşmanlarımıza, yani duygularımıza gelince, onlardan
mutlaka arınılmasını, bireyin “tahir” olmasını öngörür.
Sathi bilgilerimiz, heveslerimiz, arzularımız, kinlerimiz ile
hırslarımızın yok edilmesini ister.
Ve din, normal bireylere hitap ederek normal uygulamaları öngörür.
Şayet insanlar anormal, yetersiz olursa ne din, ne de ahlâk koşullarının
onda geçerliliğinden söz
edilebilir.Nakledilen geleneksel anlayış,dini anlayış değildir.
Mistisizm
samimilik ve içsel temizliği bir “ibadet”, bağımlılıktan
kurtulmayı “mücahede” şeklinde kabul eder.
Peygamberlerin misyonu, mutlak kulluğu ve ibadet yönlü çalışmaları,
putlar ile batıldan uzak durmayı öğretmektir.
Mistisizmi öğrenen insan, bu tür şeylerden uzak durur.
Mistisizm, insan
hayatının yönünü tayin eder. Toplumların sosyal ve ölüm
ötesi yaşamları dinle açıklığa kavuşur.
Bu yazıyı
yazarken oldukça sıkıntı çektiğimi itiraf etmeliyim. Dinin
bilinen yönlerinden ziyade, farklı taraflarını ortaya
koyabilmek için...
Mekke
- 30.11.2000
http://afyuksel.com
Not:
Bu yazı Akşam Gazetesi'nin
27.11.2000 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
|