Resul
ile Nebi arasında fark var mıdır sualini, Resul’lük Nebi’liği
de kapsamına alır şeklinde cevaplandırabiliriz.
Resulullah
efendimiz hem Resul ,aynı zamanda Nebidir. Kuranda da belirtildiği üzere Hatemen
Nebidir, Nebilerin zirve ismidir.
Anlatılan kategorinin dışında kalan,
yeni bir kitap ve şeriat getirmeyen, kendisinden önce gelen Peygamberlerin şeriatını
devam ettiren Nebiler vardır. Nitelikleri belli düzeyde olan bu tür Nebi’leri
diğerlerinden ayrı olarak müteala etmek gerekir.
Gerek Resul’lerin, gerekse Nebi’lerin
görevi, Allah’ın tek oluşunu halka anlatmak, Allah’a eş koşmanın
mümkün olamayacağını vurgulamaktır. Çeşitli kavimler tarafından çoğu Peygamber
olarak dahi kabul edilmeyen, hunharca öldürülen bu insanlardan, sadece yirmi sekizinin
adı Kur’an’da geçer. Lokman, Üzeyir ve Zülkarneyn’den ismen
bahsedilse bile Resul veya Nebi olarak anılmaz. Şit Nebi’nin adı
ise Kur’an’da geçmemekte. Keza Hızır’dan bahsedilirken de isim
kullanılmamaktadır.
Bir Peygamberin iç dünyası, yaşadığı
ayrı, açıkladığı farklıdır. Bu Velâyet kemalâtında da böyledir.
Hz.Muhammed (s.a.v) ın diğer Nebi
ve Resul’lerden kesin bir çizgisi, ayrıcalığı var. Belirttiğimiz şekilde
zirve peygamber oluşu, getirdikleri ve ortaya koydukları bu farkın açık delilidir.
Şöyle ki;
Diğer Peygamberler Allahın tek oluşunu
vurgularken, O, Allahın Zat’ından bahsederek “Allahın Zat’ını tefekkür
etmeyin, günaha girersiniz, varlıklarını tefekkür edin” demektedir.
Zat’ın tek olarak dahi düşünülmesi
olanaksız olduğundan, O’nun vasıfsız bilinişi, Esma ve Sıfat
yönlü olmasından ötürüdür. Zat sadece, Esma ve Sıfat yönlü
bilinebilir. Hadisin işaret ettiği anlam böyledir.
Esma’nın varlığı, yani Allah’ın
güzel isimler diye bildiğimiz isimlerin manaları -ki bu isimlerin varlığı her bir
birimde mevcut ve yoğunlaşarak İnsan denen birimi meydana getirmektedir. Hz.Muhammed
(s.a.v) in önemli bir özelliği de ilk defa İnsanın varlığının Esma’ya
dayandığını bizlere bildirmesidir.
Arapçada geçen eşya kelimesi,
şeyler’in çoğuludur. Hz.Peygamber’in bu yöndeki duası şudur;
”Yarabbi bana eşyanın hakikatını
göster.”
Açıkca sadece İnsan’ın değil,
kâinat adı altında ne varsa, hepsinin gerçeği Esma-ül Hüsna’dır. Ne tür
bir şey akla gelirse, o varlığını Esma’dan alır.
Kur’an’da Nur yapıda
bahsedilen Melekler ile, Nar’i yapı olarak anılan Cin’lerin
varlığı da Esma-ül Hüsna’ya dayanır.
İnsanın da belirli bir Esma terkibinden
oluştuğunu anlatan en güzel örneği Kur’an veriyor;
“Bir zamanlar Rabbın Meleklere ‘ben
yeryüzünde bir Halife yaratacağım’ demişti de onlar şöyle konuşmuştu ‘orada
bozgunculuk yapmakta, kan dökmekte olan birini mi atayacaksın’ ve Adem’e isimlerin
tümünü öğretti. Sonra onları Meleklere sunarak, şöyle buyurdu ‘haydi haber verin
bana bunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz” (Bakara 30-31)
Önce şu hususu bahsetmekte fayda var,
Ayeti Kerimede geçen “Adem” kelimesi, bir mana itibariyle yokluktan gelmiş
anlamına gelir. Diğer yönü ise Adem’in yapısının, asliyetinin, ilahi
isimlerle bezenmiş, ilahi simlerin varlığından müteşekkil olduğunu gösterir.
Hadis olduğu söylenen, kimilerince de Hz.Ali’ye
ait söz olarak kabul edilen bir deyimi hatırlayalım;
“Men Arefe Nefsehu, fekad Arefe
Rabbehu”
‘Nefsini bilen, Rabbini bilir’
manasını taşıyan bu söz, Nefsim dediğinin Rabbınla aynı şey
olduğunu vurgular. Ancak İnsanlar arasında bariz bir fark bulunduğundan, senin Rabbin
ile benim Rabbim hem aynıdır, hem farklıdır. Bu Esma terkibine dayanır.
Bir “Rabbül Erbab”, bir de “Rabbi
Has” vardır. Rabbül Erbab Rab’ların Rab’bı Rabbi Has ise senin
terkibiyetini oluşturan esma karışımıdır.
Kur’an’da bazen Allah, bazen Rahman,
zaman zaman da Rab isimleri geçiyor. Mutlak yaratıcı Tek olduğuna göre,
değişik isimler almasının sebebi nereden kaynaklanıyor, bunu hiç düşündünüz
mü? Açıklamaya çalışayım...
Hak kelimesi Allah’ın
Esma, yani güzel isimlerinin mevcut olduğu boyutta aldığı isimdir. Keza bu noktada
hükmünü yürüten Allah’tır. Ancak aldığı isim Rab’dır. Rab
isminin manasına, senin varlığın da bu manalara dayandığına göre bir anlamda senin
Rab’bın ile benim Rab’bım aynıdır.
Varlık Allah’a ait olduğundan,
yani birimler esma ile vücut bulduğundan, Rab tek’tir. Birimlerdeki farklılık
yönü ise, esma terkibiyetinden hasıl olduğu için senin Rab’bin ile benim Rab’bim
ayrıdır. Her bir suretten dilediği anda tasarruf eden varlık ise Allah’tır.
Burada kullanılan işaret kelimeler ile
neyin anlatılmak istendiği, Hangi boyuttan yöneliş olduğu kesinlikle
anlaşılmalıdır.
Bu mevzuda Resulûllah Efendimiz (s.a.v)
ile Hz.Ayşe arasında geçen bir konuşmayı örnek alalım. Sahihi Buhari’deki
hadise göre;
Resûlullah Efendimiz ile Hz.Ayşe’nin
bir olaydan sonra arası biraz açılır. Efendimiz sorar:
- Ya Ayşe benden hoşnut değil misin?
Hz.Ayşe cevap verir:
- Hayır, Allahın Resûlü
senden hoşnudum.
Efendimiz aynı soruyu tekrar sorar:
- Ya Ayşe benden hoşnut değil misin?
- Hoşnudum ya Resûlallah.
Üçüncü kez aynı soruyu sorduğunda
Hz.Ayşe dayanamayıp;
- Nereden anladın ya Resûlallah
der.
Efendimiz şu cevabı verir;
- Ya Ayşe, benden hoşnut olduğunda
dua ederken Muhammedin Rab’bına, hoşnut olmadığın zaman İbrahim’in Rab’bına
sığınırım diyorsun.
Terkibiyet kayıtlarını aşmamış,
kime ve neye yönelmişsen, bu yöneliş esma terkibinden kaynaklanır. Ancak bu
yöneldiğin senin İlahındır, Rab’bındır.
Örneğin;
Kumara, içkiye yönlendiğinde, veya
sigaraya yönlendiğinde, bu nesneler senin Rab’bın olur. Kısaca, tutku halinde
olan her şey, Allah’ın sende oluşturduğu Esma terkibiyle meydana gelir ve senin
cehennemini oluşturur.
İnfitar suresinin sekizinci Ayetinde
konuya değinilmektedir;
“Biz sizi dilediğimiz şekilde terkip
etmedik mi”
Buna bir misalle açıklık getirelim.
Sarı-yeşil-kırmızı-mavi renklerini
karıştırdığımızda apayrı bir renk olur. Keza beyaz-mavi-turuncu ve siyah renkleri
de karıştırdığımızda gene farklı renkler elde ederiz. Ancak bu renk, varlığını
farklı renk armonisinden almıştır, müstakil olarak bir yapısı yoktur.
Fıtri İbadet, var oluş gayesine
uygun hareket etmektir. Bilmeden, sormadan yaşamaktır. İradi İbadet, yani
kullukta, nedenini niçinini araştırma gereği vardır. Tasavvuf bizlere bu anlayışı
öngörüyor. Fıtri İbadetten İradi İbadete ulaşabilmenin tek yolu ise “Allah’ın
Ahlakıyla Ahlaklanmaktır.” Bu yönlü çalışma ile, Cehennem hayatından
kurtulup, Cennet hayatına geçebilme imkanı vardır. Bu noktaya sadece ve sadece
bizdeki esma terkibini değiştirmekle ulaşabiliriz.
Evliyaullahtan Niyazi Mısri’nin bizlere
harika bir dörtlüsü var.
Ademe eşyada esma görünür
Cümle esmadan müsemma görünür
Bu Niyazi’den de mevlâ görünür
Adem isen ‘semme vechullah’ı bul
Kande baksan ol güzel Allah’ı bul...
Yani;
Adem isen eşyada esmayı görürsün,
O esmada da müsemmayı görürsün, isim
aslı değil bir işarettir.
Her yerde mevlâ görünür, bu
Niyazi’den... ’den’ kelimesi her yer’den’ görünür manasına gelir.
Adem isen her ne yana bakarsan vechullahı
bulursun.
Nereye bakarsan o güzel Allah’ı
bulursun...
Allah Muin’iniz olsun.
Bu
yazı Akşam Gazetesi'nin okuyucu ile sohbet köşesinde yayınlanmıştır.
|