138. Bölüm

BU FASS KELİME-İ LÛTIYYE'DE MÜNDEMİC OLAN "HİKMET-İ MELKİYYE" BEYÂNINDADIR]

Ey velî bu kelime-i Lûtıyyede'ki hikmet-i melkiyyeyi tahkîk et! Zîrâ ma'rifetin içleridir (20).

Çünkü bu fass-ı münifde (kıymetli eserde) Hz. Şeyh (r.a.), insanın adem-i muzâfdan mahlûk olduğunu (yaratıldığını) ve makâm-ı risâlet (Peygamberlik makamı), dîn-i hakkı (hakk dinini) ızhâr (açığa çıkarmak) için tasarrufu iktizâ ettiği (gerektirdiği) halde, ümmetine şefkatinden nâşî (dolayı), tasarrufa mübâşeret etmediğini (girişmediğini) ve bu âlem-i şehâdette (dünyada) zâhir olan (açığa çıkan) her bir mevcûd, ilm-i İlâhî’deki (Allah’ın ilmindeki) a'yân-ı sâbitelerinin (ilmi suretlerinin) sûretleri üzere bulunduğunu bilen veliyy-i ârifde (arif bir velide) himmetle tasarruf bulunmadığını beyân buyurmuştur (açıklamıştır).  Bunlar ise maârif-i İlâhiyye’nin (İlahi ilmin) içidir. Binâenaleyh (nitekim) sen bu ma'rifetleri, (ilimleri, bilgileri) hakîkatı ile ve zevk-i Muhammedî üzere bil!

Şiir: İmdi sana sır zâhir oldu ve emr dahi muttazıh oldu (21).

Ya'nî bu "hikmet-i melkiyye"de sana sırr-ı rububiyyet (rububiyet sırrı) ve sırr-ı kader (kader sırrı) âşikâr ve emr-i vücûd hakîkati üzere vâzıh (meydanda, açık) oldu. Çünkü sen emr-i vücûd için fâil (fiili yapan, aktif) ve kabil (fiili kabul eden, pasif) lâzım olduğunu ve hakîkatte alan ve verenin Hak bulunduğunu anladın

Ve tahkîkan "tek" denilen zât-ı vâhid, "çift"te münderic oldu (22) .

Ya'nî "tek" vasfı ile tavsîf olunan (vasıflandırılan) vücûd-ı vâhid-i hakîkî (tek hakiki vücut),  a'yân-ı âlemden (manalar aleminden) ibâret olan "çift"te münderiç (katılmış) oldu. Zîrâ a'yân-ı âlem (manalar âlemi), mertebe-i sâniyede (ikinci mertebede) vâkı'dır (vardır). Ve a'yân (ilmi suretler, manalar) bu indirâc (içinde bulunmak, dahil olmak) ile hâsıl (mevcut) oldu. Çünkü, vâhidin (tekin, birin) tekrârı ile çift husûle gelir; ve onun üzerine bir vâhid (tek) daha ilâve olunursa ferdiyyet  hâsıl olur.

Ma'lûm olsun ki, vücûd-ı mutlak-ı Hak
(Hakk’ın salt, kayıtsız vücudu) bir vücûd-ı nâmütenâhîdir (sonsuz sınırsız bir vücuttur) ki, kemâl-i letâfetinden (nurunun kemalinden) nâşî (dolayı) idrâk-i ukulden (aklın idrakinden) muhtecibdir (perdelidir). Bu mertebe-i ıtlâkta (kayıtsızlık, sınırsızlık mertebesinde) hiçbir sıfat' ve isim ile tavsîf olunmaz (vasıflanmaz).

Fakat bu mertebeden sıfât ve esmâ mertebesine tenezzül edince (inince) "Allah" ismi ile müsemmâ olur (isimlenir) . Binâenaleyh (nitekim) "Allah" zat ile ahadî, sıfât ile vâhidîdir ve sıfât esmânın menşeidir (aslıdır, köküdür) .

İmdi Hak, mertebe-i zâttan (zat mertebesinden),  mertebe-i ilme (ilim mertebesine) tenezzül buyurdukda (indiğinde), ilm-i İlâhî’de (Allah’ın ilminde) esmânın suveri (suretleri) peydâ olur (meydana çıkar) ve esmâ kesîr (çok) ve muhtelif (çeşitli) olduğundan, peydâ olan (meydana çıkan) suver-i ilmiyye (ilmi suretler) dahî kesîr (çok) ve muhtelif (çeşitli) olur. İşte vücûd-i vâhid-i Hak (tek vücut sahibi olan Hakk’ın), biri diğerinden daha kesîf (koyu, yoğun) olmak üzere bu âlem-i his ve şehâdete (hissedilen âleme, dünya’ya) kadar tenezzül etmiş (inmiş) ve her bir mertebede, "ayn-ı sâbite (ilmi suret, mana)"  denilen her bir ismin ilm-i İlâhî’deki (Allah’ın ilminde) sûreti, o âlemin kesâfeti (koyuluğu, yoğunluğu) nisbetinde (ölçüsünde) bir kisve-i taayyüne (taayyün elbisesine, surete) bürünmüştür. Binâenaleyh (nitekim), "halk" (yaratılmış) dediğimiz âlem (evren) vücûd-ı latîf-i Hakk'ın (Hakk’ın nur olan vücudunun) kesâfetle (yoğunlaşarak) zuhûrundan (meydana çıkmasından) ve ondaki sûretler, suver-i esmâiyyesine (esmanın suretlerine) göre, yine kendisinin taayyün (belirmesi, meydana çıkması) ve takayyüdünden (kayıtlanmasından) ibârettir.

Bu mukaddime (başlangıç, önsöz) anlaşıldıktan sonra bâlâdaki (yukarıdaki) beyt-i şerîfın ma'nâsı tavazzuh eder (açıklığa kavuşur).  Şöyle ki: Vücûd-ı vâhid-i Hak (tek vücut sahibi olan Hakk) ferd ve vitr (yalnız, tek) iken, bi-hasebi'lesmâ, (esması bakımından) âlem-i halka (yaratılmış âleme) bi't-tenezzül (inmek suretiyle) taayyün (meydana çıkma, belirme) ve takayyüd eyledikde (kayıtlandıkça) şef'iyyette (çift olmakla) münderic olur (içinde yer alır); zîrâ vücûd-ı halk (yaratılmış vücut) dahî mâdemki vücûd-ı vâhidden (tek vücuttan) ibârettir, şu halde vâhidin (tekin) yanına bir vâhid (tek) daha ilâve edilmiş, demek olur. Ve vâhidin (tekin) yanına bir vâhid (tek) daha ilâve olunca, iki olur ki, buna da "çift" ta'bîr olunur. Fakat bu öyle bir çifttir ki, vücûd-ı vâhid-i Hakk'ın (Hakk’ın tek vücudunun) indirâcıyla (içinde olmasıyla) peydâ (ortaya çıkmış, mevcut) olmuştur; ve bu indirâc (içinde bulunmak) diğer bir vücûda hulûl (dışardan girme, geçme) sûretiyle değildir. Belki onun sıfât-ı ârızasından (sonradan olmuş gelip geçici sıfatlarından) ibâret bir vücûd-ı izâfîye (göreli, nisbi vücuda, evrene) sereyânıdır (dağılmasıdır, yayılmasıdır).

Misâl: Buhâr buhâriyyetinde vitr, ya'nî tek olduğu halde, bir mertebe tekâsüf edince (koyulaşınca) bulut olur; ve bir mertebe daha tekâsüf ettiği (koyulaştığı) vakit su ve yine tekâsüf edince (koyulaşınca) buz olur. Bu mertebelerin cümlesi buhara nisbeten (göre) hâdistir (sonradan olmuştur) ve buhar onlara nisbetle (göre) kadîmdir (önceden vardır, eskidir). Ve bulutun, suyun ve buzun vücûdlarında, vitr (tek) olan buhar mündericdir (içinde yerleşmiştir). Fakat, buharın indirâcı (içinde bulunması) hulûl (dışarıdan girme, geçme) sûretiyle değildir; belki onların vücûdu buhardan başka bir şey değildir. Bunlar ancak buhârın sıfât-ı ârızasıdır (sonradan kazanılmış sıfatlarıdır). Maahâzâ (bununla beraber), bu mertebelerde onlara buhar tesmiye olunmaz (denmez);  zîrâ (çünkü) sıfât i'tibâriyle (sıfatı bakımından) buhârın gayrıdır (başkadır) ve buhâr-ı latîfin (ince şeffaf olan buharın) tenezzülüyle (inmesiyle) onun mukâbilinde, (karşısında, karşılığında) yine onun vücûdundan bir vücûd peydâ oldu ki, o da bulutun vücûdudur. Binâenaleyh (nitekim) bire bir ilâve olunmuş oldu. Ve bu sûretle çiftlik ve şef’iyyet (ikilik) hâsıl oldu ve vitr (tek) olan buhar onda münderic (içinde yerleşmiş) oldu.

(Devam edecek)

Derleyen:
Asliye Tavşanlı
asliye@hotmail.com
İstanbul-02.11.2004
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail