[BU FASS
KELİME-İ SüLEYMÂNİYYE'DE MÜNDEMİC OLAN “HİKMET-İ RAHMÂNİYYE”
BEYÂNINDADIR]
Aleyhi's-selâm ......................... buyurdukda, insanın
dünyâsı hayâtında gördüğü her şey, uyuyan kimsenin rü'yâsı
menzilesindedir, hayâldir. Böyle olunca onun te'vîli lâzımdır
(32).
Ya'nî
(S.a.v.) Efendimiz, hadîs-i şerîflerinde "Nâs
(insanlar) uykudadır,
öldükleri vakit uyanırlar" buyurmakla; bu âlem-i his ve
şehâdette (hissedilen ve görülen
âlemde, dünyada) gördüğümüz sûretlerin,
rü'yâlarımızda gördüğümüz sûretler gibi, "hayâl"den ibâret
olduğunu bize tasrîh ettiler (açık
açık söylediler) ve bizi îkâz eylediler
(uyardılar).Binâenaleyh
(bundan dolayı),
rü'yâda gördüğümüz suver-i hayâliyyenin
(hayali suretlerin) maânî-i
münâsibesini (uygun manalarını)
teemmül edip (etraflıca
düşünüp) onları nasıl te'vîl edersek
(tabir eder, yorumlarsak),
dünyâda gördüğümüz suver-i
mahsüseyi (bilinen suretleri)
dahi öylece te'vîl etmemiz
(yorumlamamız) lâzım gelir. İşte, (S.a.v.) Efendimiz,
âlem-i hissi (hissedilen
âlemi,dünyayı) ,
âlem-i hayâle (hayal âlemine)
ilhâk buyurduğu (kattığı)
için kendilerine her ne vakit "süt" verilse,
rü'yâlarını te'vîl buyurdukları
(yorumladıkları) gibi, o sütü "ilim" ile te'vîl
ederler (yorumlarlar) idi.
Zîrâ (çünkü) her bir
sûret, ma'nâya şahsiyyet verir. Ma'nâ latîf
(ince, şeffaf) olup görünmez
iken, bir sûret-i kesîfeye (katı,
koyu bir surete) taalluk edince
(bağlı, ilişkili olunca)
meşhûd (görülür) ve mahsüs
(beş duyu ile hissedilir)
olur. Ve Hakk'ın şuûnâtı (fiilleri,
işleri) ve ahvâl-i zâtiyyesi
(zatına ait haller, oluşlar)
maânî-i latîfeden (şeffaf manalardan)
ibâret olduğundan mahsüs
(beş duyu ile hissedilebilir) ve meşhûd
(görülür) olmak için suver-i
kesîfe (koyulaşmış, katılaşmış
suretler) ister. Binâenaleyh
(bundan dolayı) cismâniyyet-i
kesîfe (yoğunlaşmış cisimler)
ve unsuriyyeden (basit
elementlerden) olan bu dünyânın sûretlerinden ve
eşkâlinden (şekillerinden)
her birisi, bir şe'n-i İlâhîyi
(İlahi işleri) temsîl
(simgeler) ve teşhîs (fark
edilir, tanınır) eder.
İşte insân-ı
ârif (bilen kişi) bu
âlemde (dünyada) bir sûret
gördükde (gördüğünde) onu
te'vîl edip (yorumlayıp)
ma'nâsına intikal eder (geçer).
İnsân-ı câhil (bilmeyen
kişi) ise her bir sûreti, hayvanın ot ve saman
görmesi gibi görür; ya'nî te'vîl edip
(yorumlayıp) ma'nâsına intikâl etmez
(geçmez). Belki
hayvâniyyetine mülâyim (uygun)
ve hazz-ı nefsâniyyesine
(nefsinin zevkine) muvâfık
(uygun) gelen suver
(suretler) ile telezzüz
(lezzet zevk alır) ve
gelmeyen ile teellüm eder
(kederlenir, üzülür). Eğer ârif
(bilen kişi) gibi ma'nâsına
intikal ede (geçse) idi,
pür-ezvâk olurdu (çok zevklenirdi).
Bu bahsin (konunun)
tafsîli (açıklaması)
çoktur, belki müstakıl (tek başına)
bir kitap olur. Ârife
(bilene) bu kadar işâret
kâfîdir.
Beyt:
Tercüme: "Bizim o sahrâ-yı vücûda
(vücut çölüne) vaz' ettiğimiz
(koyduğumuz) o her bir nakış
(resim) ve sûreti
(şekli),
sen yakışıklı gör ki, biz onu yakışıklı olarak vaz'
ettik." (koyduk)
İmdi a'ref-i
Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz, mâdemki bu his ve şehâdet âlemini
(hissedilen ve görülen âlemi, dünyayı)
, rü'yâ menzilesine
(derecesine) vaz' edip
(koyup) âlem-i hayâle
(hayal âlemine) ihlâk buyurdu
(kattı, dahil etti),
görülen her bir sûreti te'vîl etmek
(yorumlamak) lâzımdır. Ve
onun te'vîl-i icmâlî (özeti,
kısaltılmış yorumu) ve te'vîl-i tafsîlîsi
(teferruatlı, detaylı yorumu)
vardır. Te'vîl-i icmâlîsi (öz
yorumu) budur ki: Bu suver-i âlemin
(âlem suretlerinin) her biri
bir şe'n-i Hakk'ın (Hakk’ın yeni bir
işinin, halinin)
sûretidir ve vücûd-i
vâhid-i Hak, (tek vücut sahibi olan
Hakk) bu şuûnât (işleri,
fiilleri, halleri) hasebiyle, yekdîğerine
(biri diğerine) zıd olan
muhtelif (çeşitli)
sûretlerde zâhir olmuştur (açığa
çıkmış, görülmüştür).
Ve Hakk'ın şuûnâtı
(işleri, fiilleri) sıfât ve esmâsıdır ve sıfat
mevsûfun (sıfatlananın) ve
esmâ müsemmânın (isimlenenin)
aynıdır. Ve sûret zâhir olunca
(meydana çıkınca),
ma'nâ, ya'nî şe'n-i Hak (Hakk’ın
fiili, işi) bâtın olur.
(gizlenir) Binâenaleyh
(bundan dolayı) bu gördüğümüz suverin
(suretlerin) zâhiri
(dış görünüşü (vücudu) ve bâtını
(hakikati, ruhu) Hak'tır. Nitekim buyurur:
....................................... (Hadîd, 57/3). Te'vîl-i
tafsîlîye (detaylı yoruma)
gelince: Suver-i âlemden (âlem
suretlerinden) her birisi bir ism-i İlâhînin
(İlahi ismin) mazharı
(göründüğü yer, mahal,birim)
olup, o ismin sırât-ı müstakîmi
(doğru yolu) üzerinde yürür. Ve her bir mazharda
(görüntü yerinde, birimde)
ânenfe-ânen (devamlı, sürekli olarak)
Rabb-i hâssın (has
Rabbinin) hazînesinde mahzûn
(saklı) olan ahkâm
(hükümler) zâhir olur
(açığa çıkar). Binâenaleyh (bundan dolayı),
ârif, bu âlemde (dünyada)
her anda kendisinden zâhir olan
(açığa çıkan) ahkâma
(hükümlere) nâzır olup
(bakıp) , o
ahkâm-ı zâhire (açığa çıkmış
hükümler) ve mahsüsenin
(beş duyu ile hissedilenlerin) ma'nâlarına intikal
eder (geçer).
Ve bundan kendi isti'dâdını ârif olduğu
(bildiği) gibi bu usûl üzere
(kaide göre) diğerlerinin
isti'dâdına dahi vâkıf olur
(bilir, haberdar olur).
Şiir:
Muhakkak kevn hayâldir; o da hakîkatte Hak'tır. Ve bunu anlayan
kimse esrâr-ı tarîkati hâizdir (33).
Ya'nî bu
âlemin (evrenin),
anâsır-ı basîtanın (basit
elementlerinin) eşkâl-i hendesiyye
(geometrik şekiller)
dâiresinde ictimâından
(toplanmasından bir araya gelmesinden) hâsıl olan
(meydana gelen) nukûş-i
cismânîleri (cismani resimleri)
ve suver-i hissiyyeleri
(hissedilen şekilleri) ancak hayâlden ibârettir. Zîrâ
(çünkü) her ne kadar
onların vücûdları, gölgelerin vücûdları gibi, âlem-i histe
(his âleminde (dünyada)
mevcûd ise de, o eşkâl (şekiller)
bozulup gâib olur.
(kaybolur) Ve zıllin
(gölgenin) vücûdu gibi zâil olur
(geçer, son bulur).
Beyt-i Câmî
(k.s.):
Tercüme:
Evet âlem, bütün hayâldir. Fakat onda dâimâ bir hakîkat
cilve-gerdir (cilvelidir,
cilve yapandır).
Ve o
cilve-ger (cilveli) olan
hakîkat dahi, vücûd-i vâhid-i Hak'tır
(tek vücut sahibi olan Hakk’tır)
. Nitekim, bir kimse bir
âyîne (ayna) mukâbilinde
(karşısında) kâim olsa
(ayakta dursa), onun sûreti âyînede (aynada)
zâhir olur (görülür).
Âyînedeki (aynadaki)
sûret hakîkatte ma'dûm
(yok) ise de âlem-i histe
(hisler âleminde (dünyada) mevcûddur; zîrâ
(çünkü) basar-ı hissî
(görme duyusu (göz) onu
görür. Ancak o bir hayâlden ibârettir. Onun hakîkati şahs-ı
kâimin (mevcut şahsın)
sûretidir. Şahs-ı kâimin (mevcut
şahsın) tecellî-i kıyâmı
(mevcut görüntüsü) zâil olunca
(kaybolunca) o zıll ü hayâl
(hayal olan gölge) dahi
zâil olur (kaybolur).
Binâenaleyh (bundan
dolayı) o vücûd-ı hayâlînin
(hayali varlığın) kayyûmu,
(kaim olanı, mevcut edeni)
şahs-ı kâimdir (mevcut kişidir).
İşte bunun gibi suver-i
âlemden (evren suretlerinden)
her bir sûret Hakk'ın esmâsından bir ismin âyînesi
(aynası) olup, onda o ismin
suver-i ahkâmı (hükümlerinin
suretleri) cilvegerdir
(cilve yapandır). Ve
Hakk'ın vücûd-i mutlak-ı latîfi
(sınırsız, kayıtsız latif vücudu),
her bir ismin muktezâsına
(gereklerine) göre, o sûret-i
kesîfede (kesifleşmiş, madde surette)
müteayyin (meydana çıkmış)
ve mütekayyid olmuştur
(kayıtlanmıştır).
Buhâr-ı latîfin (ince, şeffaf
olan buhar) tekâsüf edip,
(yoğunlaşıp) bilfarz
(diyelim ki) mik'ab (küp)
şeklinde ve sâir (diğer)
eşkâlde (biçimlerde)
incimâdı (donması)
gibi. Buzun vücûdu histe
(hissedilir) mevcûd ve meşhûd
(gözle görülür) ise de,
buhâr-ı latîfın (ince, şeffaf olan
buharın) o şekilde takayyüd
(kayıtlanmasından) ve taayyün
etmesinden (belirmesinden)
mütehassıl (meydana gelen)
bir vücûd-i izâfîdir. (göreli,
vücuttur) O taayyün
(meydana çıkış) ve takayyüd
(kayıtlılık) zâil olunca,
(bitince) mutlakıyyete
(kayıtsızlığa) rücû’ eder.
(geri döner) Binâenaleyh
(bundan dolayı)
buzun vücûdu bir hayâl olup, onda cilve-ger olan
(cilve yapan) hakîkat buhâr-ı latîfın
(ince, latif olan buharın)
vücûd-i mutlakıdır (kayıtsız
vücududur).
İşte bu misâller (örnekler)
ile de zâhir olduğu (açıkça
görüldüğü) vech ile
(şekilde), bu
âlem-i kevnin (evrenin)
hayâl olduğunu ve hakîkat cihetinden
(yönünden) Hak olduğunu zevkan
(manevi zevk ile) anlayan
kimse, esrâr-ı tarîkati (tarikat
sırlarına) hâiz (sahip)
ve hakîkat-i hâle (hakikat
hususunu) vâkıf olur.
(anlar, bilir) Ve Allâh'a sülûke
(yol almada) muvaffak bulunur
(başarılı olur).
Derleyen:
Asliye Tavşanlı
asliye@hotmail.com
İstanbul-18.09.2005
http://sufizmveinsan.com
|