BU FASS
KELİME-İ DÂVÛDİYYE'DE OLAN "HİKMET-İ VÜCÛDİYYE" BEYÂNINDADIR
Ma'lûm olsun
ki, vücûd-i mutlak-ı Hakk'ın
(sınırsız, kayıtsız vucut sahibi Hakk’ın) tenezzülâtı
(inişleri),
kemâlât-ı esmâiyyesinin
(esmasının kemalatı) zuhûru
(açığa çıkması) içindir. Ve kemâlât-ı esmâiyye
(esmanın tamlığı, mükemmelliği)
ise ancak cemî'-i esmânın (bütün
esmanın) fiilen (fiil
olarak) zuhûruna (açığa
çıkmasına) müstaid
(istidatlı) olan insân-ı kâmil mertebesine tenezzüle
(inmeye) ve onun taayyünü
(belirmesi) ile müteayin
olmağa (beli olmaya, görünmeye)
mütevakkıftır (bağlıdır).
Zîrâ (çünkü)
taayyünâttan (meydana çıkmışlardan)
insan gibi ahsen-i takvîm
(en güzel suret) üzere mahlûk
(yaratılmış) olan hiçbir
taayyün (yaratılmış)
mevcûd değildir. Sûret-i insâniyye
(insan sureti) cemî'-i esmâ
(esmanın bütün) ahkâmının
(hükümlerinin) fiilen
(fiil olarak) zuhûruna
(açığa çıkmasına) müsâid
(elverişli) olduğundan dolayı vücûd, bu sûret-i
insâniyyede (insanların suretinde)
hilâfet-i İlâhiyye (İlahi
halifelik) ile tamâm olur. Ve bu nev'-i insânîde
(insan türünde) evvelen
(ilk önce) kendisinde hilâfet
(halifelik) zâhir olan
(açığa çıkan) Âdem (a.s.)
idi. Fakat taht-ı hükmüne (hükmü
altına) dâhil olan kimseler kendi zürriyyetinden
(soyundan) ibâret olmak üzere
kalîlü'l-efrâd (fertleri az)
olduğu için Âdem (a.s.)’ın hilâfeti
(halifeliği),
risâleti (resulluğu)
mütezammın olmadı (içine
almadı). Bu
sebeble, ondaki hilâfetin (halifeliğin) ba'zı ahkâmı
(hükümleri) kuvvede
(batında) kalıp fiilen
(fiil olarak) zuhûra gelmedi
(açığa çıkmadı).
Zîrâ (çünkü)
zuhûr (meydana çıkış),
def’î
(bir seferde) olmayıp
tedrîcîdir (yavaş
yavaştır). Nitekim,
"et-Teennî mine'r-Rahmân" buyrulmuştur. İşte kâide-i tekâmüle
(tekamül etme, olgunlaşma kuralına)
binâen (dayanarak)
cenâb-ı Âdem'in zürriyyâtı
(nesli) perderpey (yavaş
yavaş) tekessür ederek
(çoğalarak) en evvel (ilk
önce) ahkâm-ı risâlet
(risalet hükümleri) Nûh (a.s.) ile zâhir oldu
(açığa çıktı).
Ondan sonra ahkâm-ı hilâfet
(halifelik hükümleri) zuhûr
(meydana çıkma) ve
inbisâtta (genişlemede)
tedrîcen (yavaş yavaş)
tezâyüd ederek (artarak)
Dâvûd (a.s.)’ın zuhûr-i vücûdu
(vücudunun meydana çıkması) ile tamam oldu. İşte bu
tamâmiyyet sebebiyle .................................. (Sâd
38/18-19) / âyet-i kerîmesinde beyân buyurulduğu
(açıklandığı) üzere,
kendisinde teshîr (emrine alma, boyun
eğdirme) ile hilâfet
(halifelik) zâhir olan
(açığa çıkan) Dâvûd (a.s.) oldu; ve
.................................... (Sâd, 38/20) âyet-i
kerîmesinde beyân buyrulduğu
(bildirildiği) vechile (yönüyle), Dâvûd (a.s.)da
mülk ve hikmet ve nübüvvet müctemi'
(toplanmış) oldu. Ve Hak Teâlâ
........................ (Sâd, 38/26) âyet-i kerîmesinde dahi
onu istihlâf eylediğini (halife
kıldığını) sarâhaten (açık
olarak) beyân eyledi
(bildirdi). Ve
bu ahkâm-ı hilâfet (hilafet
hükümleri) onun mahdûmu
(oğlu) olan Süleyman (a.s.)’da, bu cem'iyyette
(toplayıcılıkta) iştirakleri
(ortak olmaları) hasebiyle
kemâl buldu. (tam olgunluğa ulaştı)
Nitekim Hak Teâlâ buyurur:
........................... (Neml, 27/15) ve
..................................... (Neml, 27/ 16) ve
............................... (Enbiyâ, 21 /79) . Ahkâm-ı
hilâfette (hilafet hükümlerinde)
vâkı' (olmuş)
olan iştirâklerinden
(ortaklıklarından) dolayı her
ikisi de bu ni'mete şükren ........................ (Neml,
27/15) dediler.
Suâl:
Hak Teâlâ hazretlerinin ............................. (Bakara,
2/30) (beyânı) Âdem (a.s.) hakkında değil midir?
Cevap:
Bu kelâm (söz) gerek
Âdem'e ve gerek onun evlâdından zuhûr edecek
(meydana çıkacak) olan
kâmillere şâmil olur (içine alır,
kaplar). Fakat
bâlâda (yukarıda) beyân
olunduğu (anlatıldığı)
üzere cenâb-ı Âdem (Adem a.s.)
hilâfetin (halifeliğin)
kâffe-i ahkâmı (bütün hükümlerin
hepsi) ile zâhir olmadı
(açığa çıkmadı).
Binâenaleyh (bundan dolayı)
buradaki hilâfetin
(halifeliğin) Dâvûd (a.s.)’ın hilâfetine
(halifeliğine) işâret olması
müreccahtır (üstün tutulmasındandır).
Çünkü melâike
(melekler) bu hitâb-ı İlâhiye
(İlahi konuşmaya) cevâben
.............................. (Bakara, 2/30) ya'nî "İlâhî sen
yeryüzünde fesâd eden ve kan döken kimseleri halîfe kılar
mısın?" dediler. Halbuki Hz. Âdem, cem'iyyet-i küffârı
(kafir topluluklarını)
perîşan ve kanlarını döküp vücûdlarını izâle
(gidermek, yok) etmek
sûretiyle yeryüzünde fesâd
(bozgunculuk) etmedi. Dâvûd (a.s.) ise bir çok
küffârın (kafirlerin)
kanını döktü; ve Câlut'u katl edip
(öldürüp) mülkünü ifsâd etti
(fesada uğrattı, bozdu).
Şüphe yok ki bu hal, sûrete
(görünüşe) nisbetle (göre)
ifsâd (bozgunculuk)
idi; fakat hâkîkatte ıslâh (düzeltme,
iyileştirme) idi.
Suâl:
Emr-i hilâfet (hilafet hususu)
Dâvûd (a.s.)’da tamâm ve Süleyman (a.s.)’da da
bi-hükmi'l-iştirâk (ortaklık hükmü
ile) kâmil olunca
(mükemmelliğe, tamlığa erince) (S.a.v.) Efendimiz'e
emr-i hilâfette (hilafet hususunda)
ne kalır?
Cevap:
Fusûs'un hitâmı (son bölümü)
olan "hikmet-i ferdiyye"de
(ferdiyet ile ilgili hikmet konusunda)
görüleceği ve Fass-ı Şîsî'de
Şîşî konusunda) îzâh olunduğu
(anlatıldığı) üzere Fahr-i
âlem (s.a.v.) Efendimiz
(Peygamberimiz) kâffe-i taayyünâtın
(bütün meydana çıkmışların)
mebdeidir (evvelidir, başlangıcıdır).
Ve hakîkat-i Muhammediyyesi
(Muhammedi hakikati)
ile kâffe-i taayyünâtı
(bütün belirmişleri) ve kemâlâtı muhîttir
(ihata etmiş, kuşatmıştır).
Âlemde (evrende)
bu kemâlâtın (mükemmelliklerin)
kâffesiyle (bütün
hepsiyle) zuhûru (açığa
çıkışı) alâ-tarıkı'l-hatmdir
(sona erdirmek, mühürlemek suretiyledir).Binâenaleyh
(bundan dolayı) bilcümle
(bütün) enbiyânın
(Nebilerin, Peygamberlerin)
kemâlâtı, hakîkat-i Muhammediyye
(Muhammed’in hakikati) mertebesinden nâzil olur
(iner). Şu halde, fahr-i
rusül Efendimiz, (Hz. Muhammed a.s.
Efendimiz) gerek Dâvûd (a.s.)’ın ve gerek sâir
(diğer) Enbiyânın
(Nebilerin, Peygamberlerin)
hâiz (sahip) olduğu ve
olmadığı bilcümle (bütün)
kemâlâtı (tamlıkları,
mükemmellikleri) câmi'dir
(kendinde toplamıştır).
İşte kemâl-i
vücûdî; (vücudun tamlığı,
mükemmelliği) Dâvûd (a.s.)da etemm
(en tam, en mükemmel) olarak
zâhir olduğu (göründüğü)
için Hz. Şeyh (r.a.) "hikmet-i vücûdiyye"yi
(vücut ile ilgili hikmeti)
Kelime-i Dâvûdiyye'ye (Davut
kelimesine) muhtass (ait,
mahsus) kıldı.
Derleyen:
Asliye Tavşanlı
asliye@hotmail.com
İstanbul-11.11.2005
http://sufizmveinsan.com
|