HZ.MERYEM VE ÎSA'YA DAİR RİSÂLE
Bu
îzâhâttan (açıklamalarından)
sonra sûre-i Nisâ'da (Nisa
suresinde) vâkı' (mevcut
olan) âyet-i kerîmenin maânî-i münîfesi
(büyük, yüce manası) bir
dereceye kadar anlaşılabilir:
............................. (Nisâ, 4/ 157) “Biz resûlullah
(Allah resulu) olan Mesîh Îsâ
ibn Meryem'i (Meryemin oğlu İsa’yı)
katlettik (öldürdük)
demeleri sebebiyle” Allah Telâlâ, onların kalblerini
ilm-i hakîkîden (hakikat ilminden)
mahcûb kıldı (perdeledi).Zîrâ
(çünkü) Îsâ (a.s.) rûh-i
musavver (cisimlenmiş ruh)
idi; rûh-i musavver (cisimlenmiş
ruh) ecsâd-ı kesîfe (katı
cisimler) gibi âlât-i katl
(öldürme aletleri) ile
müteessir olmaz (etkilenmez)
. ........................... (Nisâ; 4/ 157) Yahûdîler bu
ilimden mahcûb (perdeli)
oldukları' için îkâ’ ettikleri
(yaptıkları) sû-i kasd
(öldürme) netîcesinde katl
(öldürdüklerini) ve salb
ettiklerini (çarmıha gerdiklerini)
zann ettiler. Halbuki "O rûh-i musavver
(cisimlenmiş ruh) maktûl
(öldürülmüş) ve maslûb
(çarmıha gerilmiş) olmadı".
"Velâkin (amma) bu fiile
mücâseret (cesaret)
edenler için o hazretin hâli, kesâfet-i vücûdiyye
(madde beden) sâhibi
olanların hâline teşbîh olundu."
(benzetildi) ...................................
(Nisâ, 4/157) Bu teşbîh (benzetme)
sebebiyle “Onun hakkında ihtilâfa
(anlaşmazlığa) düşenler katl
(öldürme) ve salbinden
(asılmasından) şekk
(şüphe, zan) içindedirler."
Rûh-i musavver (cisimlenmiş ruh)
olan cenâb-ı Îsâ'nın hâli
(oluşu) ,
ecsâm-ı kesîfe (kesifleşmiş, madde
cisim) ashâbının
(sahiplerinin) hâline kıyâs olunamayacağına
(karşılaştırılamayacağını)
"o kavlin kâilleri (sözleri
söyleyenler) için ilm-i hakîkî
(hakikât ilmi) yoktur. Bu
husûsta bildikleri şey zâhir-i hâle
(görülen duruma) nazaran
(göre) ancak zanna ittibâ' iledir
(zanna uymakladır).” (Nîsâ, 4/157) Halbuki “Onu
yakînen, ya'nî kendi fiilleriyle, katl etmediler
(öldürmediler).”
Zîrâ (çünkü)
rûh-i musavvere (cisimlenmiş ruha)
onların fiillerinin te'sîri
(etkisi) olamaz.
....................... (Nisâ, 4/158) "Belki Allahü Zü'l-Celâl
Hazretleri" o rûh-i musavveri (cisimlenmiş ruhu) onların mütecâsir oldukları
(cüret gösterdikleri) fiil-i
katlin (öldürme işinin)
te'sîri (etkisi)
olmaksızın kendi mertebe-i şehâdetinden,
(dünyasından) mertebe-i
gaybına (ahiretine) "ref
etmek (kaldırmak, yükseltmek)
sûretiyle müteveffâ (ölmüş)
kıldı."
İmdi ................... (Ankebût, 29/57) âyet-i kerîmesine
nazaran (göre) her nefıs
mevt-i tabîî (tabii ölüm)
ile fevt olmak (yok olup gitmek)
lâzım gelir. Ve Îsâ (a.s.)ın:
.......................... (Meryem, 19/15) buyurması kendisinin
dahi mevt-i tabîîyi (tabii ölümü)
"zevk" edeceğini
(tadacağını) gösterir. Halbuki bâlâdaki
(yukarıdaki) îzâhâttan
(anlatılanlardan) anlaşıldığı
üzere onun fevti (kaybolup gitmesi)
mevt-i tabîî (tabii ölüm)
değil idi. Bu husûstaki îzâhât
(geniş açıklama) fâsl-ı âtîde
(aşağıdaki konuda)
mündericdir (bulunmaktadır).
Derleyen:
Asliye Tavşanlı
asliye@hotmail.com
İzmir-15.08.2006
http://sufizmveinsan.com
|