231. Bölüm

HZ.MERYEM VE ÎSA'YA DAİR RİSÂLE

Bu îzâhâttan (açıklamalarından) sonra sûre-i Nisâ'da (Nisa suresinde) vâkı' (mevcut olan) âyet-i kerîmenin maânî-i münîfesi (büyük, yüce manası) bir dereceye kadar anlaşılabilir:

............................. (Nisâ, 4/ 157) “Biz resûlullah (Allah resulu) olan Mesîh Îsâ ibn Meryem'i (Meryemin oğlu İsa’yı) katlettik (öldürdük) demeleri sebebiyle” Allah Telâlâ, onların kalblerini ilm-i hakîkîden (hakikat ilminden) mahcûb kıldı (perdeledi).Zîrâ (çünkü) Îsâ (a.s.) rûh-i musavver (cisimlenmiş ruh) idi; rûh-i musavver (cisimlenmiş ruh) ecsâd-ı kesîfe (katı cisimler) gibi âlât-i katl (öldürme aletleri) ile müteessir olmaz (etkilenmez) . ........................... (Nisâ; 4/ 157) Yahûdîler bu ilimden mahcûb (perdeli) ol­dukları' için îkâ’ ettikleri (yaptıkları) sû-i kasd (öldürme) netîcesinde katl (öldürdüklerini) ve salb ettiklerini (çarmıha gerdiklerini) zann ettiler. Halbuki "O rûh-i musavver  (cisimlenmiş ruh) maktûl (öldürülmüş) ve maslûb (çarmıha gerilmiş) olmadı". "Velâkin (amma) bu fiile mücâseret (cesaret) edenler için o hazretin hâli,   kesâfet-i vücûdiyye (madde beden) sâhibi olanların hâline teşbîh olundu." (benzetildi)  ................................... (Nisâ, 4/157) Bu teşbîh (benzetme) sebebiyle “Onun hakkında ihtilâfa (anlaşmazlığa) düşenler katl (öldürme) ve salbinden (asılmasından) şekk (şüphe, zan) içindedirler." Rûh-i musavver (cisimlenmiş ruh) olan cenâb-ı Îsâ'nın hâli (oluşu) , ecsâm-ı kesîfe (kesifleşmiş, madde cisim) ashâbının (sahiplerinin) hâline kıyâs olunamayacağına (karşılaştırılamayacağını)  "o kavlin kâilleri (sözleri söyleyenler) için ilm-i hakîkî (hakikât ilmi) yoktur. Bu husûsta bildikleri şey zâhir-i hâle (görülen duruma) nazaran (göre) ancak zanna ittibâ' iledir (zanna uymakladır).” (Nîsâ, 4/157) Halbuki “Onu yakînen, ya'nî kendi fiilleriyle, katl etmediler (öldürmediler).” Zîrâ (çünkü) rûh-i musavvere (cisimlenmiş ruha) onların fiillerinin te'sîri (etkisi) olamaz. ....................... (Nisâ, 4/158) "Belki Allahü Zü'l-Celâl Hazretleri" o rûh-i musavveri (cisimlenmiş ruhu) onların mütecâsir oldukları (cüret gösterdikleri) fiil-i katlin (öldürme işinin) te'sîri (etkisi) olmaksızın kendi mertebe-i şehâdetinden, (dünyasından) mertebe-i gaybına (ahiretine) "ref etmek (kaldırmak, yükseltmek) sûretiyle müteveffâ (ölmüş) kıldı."

İmdi ................... (Ankebût, 29/57) âyet-i kerîmesine nazaran (göre) her nefıs mevt-i tabîî (tabii ölüm) ile fevt olmak (yok olup gitmek) lâzım gelir. Ve Îsâ (a.s.)ın: .......................... (Meryem, 19/15) buyurması  kendisinin dahi mevt-i tabîîyi (tabii ölümü) "zevk" edeceğini (tadacağını) gösterir. Halbuki bâlâdaki (yukarıdaki) îzâhâttan (anlatılanlardan) anlaşıldığı üzere onun fevti (kaybolup gitmesi) mevt-i tabîî (tabii ölüm) değil idi. Bu husûstaki îzâhât (geniş açıklama) fâsl-ı âtîde (aşağıdaki konuda) mündericdir (bulunmaktadır).

Derleyen:
Asliye Tavşanlı
asliye@hotmail.com
İzmir
-15.08.2006
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail