HZ.MERYEM VE ÎSA'YA DAİR RİSÂLE
F A S I L V I I
Îsâ (a.s.)’ın âhir zamanda nüzûlü meselesi:
tekevvünü (meydana gelişi)
"siccîn" (cehennem)
tesmiye olunan (denilen)
tabîatten mutahhar (temiz, arınmış)
olarak vâki' olduğu
(oluştuğu, gerçekleştiği) ve bidâyeten
(başlangıçta) nefs-i kesîf
(kesif, koyu nefis) ile bu
âleme (dünyaya) gelip,
ba'dehû (daha sonra)
riyâzetle (nefs terbiyesi)
talattuf etmediği (çalışmalarında
bulunmadığı) için,
onun müddet-i urûcu (uruc zamanı)
uzadı. Nitekim Hz. Şeyh-i Ekber (r.a.) buyururlar:
.............................
Hâtem-i enbiyâ (son nebi)
(s.a.v.) Efendimiz'in bi'set-i seniyyelerine
(Hz. Muhammed’in gönderilmesine)
kadar velâdet-i Îsâ (a.s.) (İsa
a.s.’ın doğumundan)’ dan 555 sene kadar bir zaman
geçmiş ve Hz. Şeyh-i Ekber'in Fusûsu'l-Hikem'i yazdıkları
târihe kadar 627 sene mürûr etmiştir
(geçmiştir).
Bunlar yekdîğerine (birbirlerine)
zam olundukta
(eklendiğinde) 1172 tutar ki, onların beyt-i şerîfte
buyurdukları gibi "binden ziyâde"
(fazla) seneler geçmiş bulunur. Ve zamânımıza nazaran
(göre) Îsâ (a.s.’ın
urûcundan (yükselişinden)
iki bin seneye karîb (yakın)
bir zâman mürûr etmiş (geçmiş)
olur. İmdi bu urûc
(yükseliş) mevt (ölüm)
olmadığı ve ............................ (Ankebût,
29/57) mûcibince (gereğince)
her nefis mevti (ölümü)
zevk etmesi (tatması)
hazret-i şehâdetin (içinde
bulunduğumuz âlemin) iktizâ-yı zâtîsi
(zatının gereği) bulunduğu
cihetle (bakımından),
İdrîs (a.s.) nasıl ki "İlyâs" ismiyle nüzûl edip
(inip) ba'dehû
(daha sonra) vefat etmiş
(ölmüş) ise, Îsâ (a.s.) dahi
öylece nüzûl edip (inip)
hayât-ı tabîîyye (doğal yaşam)
dâiresinde yaşayarak mevt-i tabîî
(doğal ölüm) ile ölmeleri
îcâb eder (gerekir).Nitekim
öyle olacağı hadîs-i şerîfte de beyân buyrulmuştur
(bildirilmiştir).
Bu halde Îsâ (a.s)’dan hikâye buyrulan:
......................................... (Meryem, 19/33) âyet-i
kerîmesindeki mevtın
ba'den (ölümden sonra)
nüzûl (iniş) vâki' olacak
(gerçekleşecek) "mevt"
(ölüm) olması lâzım gelir.
Îsâ (a.s.) ba'de'n-nüzûl (inmesinden
sonra) ahkâm-ı Kur'âniyye'nin
(Kuran hükümlerinin) icrâsını
(yapılmasını) te'yîd
buyurur (doğrular, destekler)
. Bu hadîs-i şerîfte
beyan buyrulduğu (bildirildiği)
üzere salîbi (haçı)
kesr (kırar) ve
hanâzîri (domuzları) katl
eder (öldürür).
"Hanâzîr" den
(domuzlardan) maksûd
(maksat), kendi
dişilerine karşı gayretsiz (kıskanç
olmayan) “deyyûs” olan insanlardır. Zîrâ
(çünkü) her bir hayvan
dişisine karşı bir gayret (çabalama)
ve bir kıskançlık beslediği halde, hınzır
(domuz) bu duygudan ârîdir
(paktır).
Binâenaleyh (bundan
dolayı) hınzırdaki
(domuzdaki) bu duygu ile müşterek
(ortak) olan insanlârın
bâtınlarında (içlerinde)
bu hayvânât (hayvanlar)
ile iştirâk (ortaklık)
vardır. Eğer sıfât-ı gâlibe (üstün
sıfatları) ve bâtınesine
(ruhuna) nazaran (göre)
bu insanlara birer sûret-i zâhire
(dış suret, madde beden)
verilmek lâzım gelse, "hınzîr"
(domuz) sûreti (şekli)
münâsib (uygun)
olurdu. Nitekim berzahtaki (öteki
âlemdeki) halleri böyle olacaktır. Neûzü billah!..
(Allah korusun) Yoksa Îsâ
(a.s.) bî-günah (günahsız)
olan hayvanları mahzâ (sadece)
ba'zı insanlar tarafından etleri ekl edildiğinden
(yenildiğinden) dolayı katl
edecek (öldürecek)
değildir. Belki tarîk-ı Hak'tan (Hak
yolundan) udûl edip
(vazgeçip) isti'dâd ve kâbiliyyetleri hasebiyle
ıslâhları (düzeltilmeleri)
gayr-i mümkün (mümkün olmayan)
ve izâleleri (giderilmesi,
yok edilmesi) vâcib
(lazım) olan birtakım kimseleri katl eyliyecektir
(öldürecektir) ve halkı
zamân-ı saâdetteki
(yaşadığı zamandaki halkı)
şerîat-ı Muhammediyye'ye (Hz.
Muhammed’in şeriatine) dâ'vet edecektir. Zîrâ
(çünkü) aralarında hayât-ı
tabîiyye (doğal yaşamı)
ile yaşayacağı ümmetin isti'dâdı İncîl'e değil, Kur'ân'a muhâtab
olmaktır. Nitekim, bunun hakîkati bâlâda
(yukarıda) mürûr etmiş
(geçmiş) idi. Ve bu nüzûl
(iniş) netîcesinde Îsâ
(a.s.)’ın mazhariyyetinde de
(göründüğü mahalde (vücudunda da) i'tidâl
(ölçülülük, denge) vâki'
(olmuş) olacak,
ya'nî ism-i Zâhir'in
(zahir isminin) ahkâmı
(hükümleri) dahi, hayât-ı tabîiyye
(tabii, doğal yaşam)
dâiresinde yaşayacağı cihetle,
(bakımından) kendisinde zâhir olacaktır
(açığa çıkacaktır, görülecektir).
Ve onun tezevvücü (zevce
edinmesi, evlenmesi) ve mevt-i tabîî
(tabii, doğal ölüm) ile fevti
(kaybolup gitmesi, ölmesi)
bu zuhûrun (meydana çıkışın)
iktizââtındandır.
(gerektirdiklerindendir)
........................................... (Meryem, 19/34)
Sallallâhü alâ seyyidinâ Muhammedi'n-nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ
âlihi ve sahbihî ecmâin ve selâmün ale'l-mürselin ve'l-hamdü
lillâhi Rabbi'l âlemin. '
28
Kânûn-i sânî 338 ve Cemâdi'l-âhire 340
el-Fakîr ilallâh
Ahmed Avnî
Derleyen:
Asliye Tavşanlı
asliye@hotmail.com
İzmir-28.08.2006
http://sufizmveinsan.com
|