237. Bölüm

{KELİME-İ ZEKERÂVİYYE'DE MÛNDEMİC "NIKMET-İ

MÂLİKİYYE"     BEYÂNINDA OLAN FASTIR}

Ve tahkîkan biz Fütûhât-ı Mekkiyye'de zikrettik ki, muhakkak "eser", mevcûd için değil, ancak ma'dûm için vâki' olur ve her ne kadar mevcûd için olursa da ma'dûmun hükmü hasebiyledir ve bu ilim, garîbdir ve mes'ele-i nâdiredir ve onun hakîkatini ancak evhâm sahipleri bilir. İmdi bu ilim, onların indinde zevk ile hâsıl olur; velâkin kendisinde vehm müessir olmayan kimse bu mes'eleden uzaktır (6).

Yânî Fütûhât-ı Mekkiyye nâmındaki (ismindeki) eser-i cesim-i münîfin yetmiş üçüncü bâbında (bölümünde) mastûr (yazılmış) olan yirmi ikinci  ve yirmi üçüncü ve yirmi dördüncü suallerin (soruların) cevâbında ve kezâ (böylece) beşyüz elli sekizinci" bâbında (bölümünde) izâh buyrulduğu (anlatıldığı) üzere "Eser" vücûd-i Hak'ta  (Hakk’ın vücudunda) müessir olan (tesir eden) a’yân-ı sâbite-i ma'dûme (açığa çıkmamış ilmi suretler) için vâki’dir (geçerlidir); yoksa Hakk'ın vücûdu için değildir. Vûcûd-i Hakk'a (Hakk’ın vücuduna) muktezî (lazım) olan şey a'yânın (ilmi suretlerin) isti'dâd ve kâbiliyyetlerine göre, ifâza-i vûcûd etmektir; (vücut vermektir) ve eser, her ne kadar vücûd-i Hak için sâbit (mevcut, belirlenmiş) ise de, bu sübût, (sabit olmak, gerçekleşmek) ma'dûmun (yok durumunda olanın, açığa çıkmamışın) hükmü hasebiyledir. Niseb-i ilâhiyye (Allah’ın sıfatları) olan esmâ, zât-ı ahadiyyette (ahad olan Zat’ta) hâl-i ademde (yokluk halinde, yok durumunda) iken, müsemmâları (isimlenenleri) olan Hak'tan kendilerine vücûd i'tâ etmesine (vermesine) hükmederler (karar verirler). Mevcûd-i hakîkî (gerçek varlık) olan Hak dahi, ma'dûm (yok durumunda) olan nisebinden (sıfatlarından) müteessir olup (etkilenip) onlara vücûd i'tâsına (vermeye) teveccüh eder (yönelir). Binâenaleyh (bundan dolayı) eser, evvelen (ilk önce) ma'dûm (yok) için mevcûdda zâhir olur (açığa çıkar); ba'dehû (daha sonra) ma'dûm (yok) olan nisebin (sıfatın) hükmü ve talebi (isteği) hasebiyle vücûd-i Hak (Hakk’ın vücudu)  için sâbit (mevcut, belirlenmiş) olur.

Misâl: Bir mi'mârın zâtında (kendinde) mündemiç olan (bulunan) sıfat-ı mi'mâriyyet (mimarlık sıfatı)  lisân-ı isti'dâd (istidadının dili) ile zuhûr (açığa çıkmak) taleb eder (ister);  mi'mâr dahi kendisinin bir nisbet-i ademiyyesi (yokluktaki sıfatı, henüz açığa çıkmamış sıfatı) olan o sıfatın talebini (isteğini) is'âf (yerine getirmek) için zihninde bir binâ sûreti (şekli, biçimi) tahayyül eyler (düşünür). Bu sûret ilim mertebesinde peydâ olan (çıkan) bir "ayn"dır (manadır).  Mi'mârın vücûdu mevcûd ve fakat onun nisbeti (sıfatlarından) olan mi'mâriyyet (mimarlık) sıfatı kendi vücûdunda mahfî (gizli) ve müstehlek (bitmiş, tükenmiş) olduğundan ma'dûm (yok durumunda) idi. İmdi şahs-ı mi'mârın (mimar olan şahsın) mevcûd olan vücûdu, ma'dûm (yok durumunda) olan nisbetinden (sıfatlarından) müteessir olup (etkilenip) o mi'mâriyyet (mimarlık) sıfat ve nisbetine (vasıflarına) vücûd i'tâsına (vermeye) teveccüh etti (yöneldi).  Şu halde "eser", evvelâ (ilk önce) ma'dûm (yok) olan nisbet (sıfat) için, mevcûd olan mi'marda zâhir oldu (açığa çıktı); ba'dehû (daha sonra) o nisbet-i ma'dûmun (yoklukta bulunan sıfatların) "Beni ızhâr et" (beni açığa çıkar, beni göster) diye lisân-ı isti'dâd (istidadının dili) ile vâki' olan (oluşan) hükmü ve talebi (isteği) hasebiyle mi'mârın vücûdu için sâbit (mevcut, belirlenmiş) oldu. Binâenaleyh (bundan dolayı) eser, mi'mârın vücûdunda müessir olan (etki yapan) onun ilmindeki binânın sûret-i ma'dûmesi (yok durumunda olan sureti) için vâki'dir (vardır). Yoksa mi'mârın vûcûdu için vâki' (var) değildir. Şahs-ı mi'mârın (mimar olan kişinin) vücûduna lâzım olan şey, onun zihninde peydâ olan (meydana çıkan) binâ sûretinin (şeklinin) kâbiliyyetine göre, o binâyı hâriçte (dışarıda) inşâ etmektir (yapmaktır).

Bu ilim, gâyet (son derece) garîb (anlaşılamayan, tuhaf) ve pek nâdir (az, ender) bir mes'eledir ve ma'dûmun (yokun) mevcûdda te'siri (etki) mes'elesini hakikatiyle anlayan, ancak evhâm (vehim) sâhipleridir; zirâ (çünkü) bir emr-i ademiden (olmayan bir husustan) ibâret olan vehm (zan, kuruntu), onların mevcûd olan vücûdlarında te'sir (etki) ederek, hadd-i zâtında (gerçekte) ma'dûm (yok) olan birtakım vehmi (zannedilen) şeyleri, kuvve-i hayâliyyelerinde (hayal güçlerinde) icâd ederler (yaratırlar) ve bu icâd ettikleri (yarattıkları) suver-i vehmiyyeden (kuruntu suretlerinden) nefsleri, pek ziyâde (fazla) mûteessir olur (etkilenir). Meselâ çocukları, umacı geliyor, diye korkuturlar. Çocuk, vücûdunu hiç görmediği bir sûret-i muhavvifeyi (korkunç sureti) kuvve-i hayâliyyesinde (hayalinde) icâd edip (yaratıp) bu sûret-i vehmiyyeden (zihninde kurduğu bu suretten) korkar. Ve kezâ (aynı şekilde) pek çok kimseler, gece tenhâ (ıssız, boş) bir hânede (evde) kalamazlar. Hâne derûnunda (evin içinde) ferd-i âferîde (hiç kimse) olmadığı kendilerine ma'lûm (bilinir) iken, vehimlerinde icâd ettikleri (yarattıkları) suver-i muhavvifeden (korkunç suretlerden) müteesir olurlar (etkilenirler). Ve ba'zı kimseler aslâ vücûdlarında hastalıktan eser (belirti, iz) olmadığı halde, kendilerinde bir maraz-ı vehmî (zihinlerinde bir hastalık) icâd ederler (yaratırlar) ve bundan halâs olamadıkları (kurtulamadıkları) takdirde, vücûdları müteesir olup (etkilenip) helâk olurlar (yıpranırlar, ölürler). İşte ma'dûmun (yokun) mevcûdda te'sîri (etkisi) budur. Ve bu ilim, ashâb-ı evhâm (vehim sahiplerinin) indinde (düşüncelerinde) zevkan (zevk yoluyla, bizzat yaşayarak) hâsıl olur (oluşur). Velâkin (fakat) kendisinde vehm (zan, vehim) te'siri (etkisi) olmayan kimseler, bu ma'dûmun (yokun) mevcûdda te'siri (etkisi) mes'elesinin ne keyfiyyetle (hususla) vâki' olduğunu (oluştuğunu, gerçekleştiğini) hakîkaten (gerçekten) ve zevkan (manevi zevkle, bizzat yaşayarak) bilemezler. O kimseler  bu mes'eleden uzaktır. Ve her bir insanın kuvve-i hayâlinde (hayal melekesinde, hayalinde), vücûdu (varlığı) olmayan şeyi, halk ettiğine (yarattığına) dâir olan bahis (konu) Fass-ı İshâkî'de (İshak bölümünde) mürür ettiğinden (geçtiğinden) oraya mürâcaat olunsun.

Devam edecek.

Derleyen:
Asliye Tavşanlı
asliye@hotmail.com
İzmir
-27.09.2006
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail