Ma'lûm
olduğu (bilindiği)
üzere müneccimler
(yıldız falına bakan kimseler) ve kâhinler
(gaipten haber verme iddiasında
bulunanlar (falcılar) ) Fir'avn'a, falan
zamanda Beni İsrâîl'den
(İsrail oğullarından) bir çocuk doğacak,
senin saltanatının zevâli
(sona ermesi) onun yediyle
(eliyle) olacaktır,
diye haber vermişler idi. Tafsîli
(geniş açıklaması)
tafâsîr-i şerîfede (Kuran
tefsirlerinde) ve tevârîh-i enbiyâda
(peygamberler tarihinde)
mastûrdur (yazılıdır).
Fir'avn, bu haberden bîzâr
(rahatsız) olup o
yılda doğan Beni İsrâil
(İsrail oğullarının) çocuklarının katlini
(öldürülmesini)
emretmiş idi. Katlolunan
(öldürülen) etfâl-i Beni İsrâil'in
(İsrail oğullarının
çocuklarının) adedi yetmiş bin olduğu rivâyet
olunur (söylenir).
Vâkıâ (gerçi)
bu kadar eftâlin
(çocukların) hepsi Mûsâ olamaz idi. Bittabi'
(doğal olarak)
içlerinden birisi Mûsâ idi. Fakat hepsi, Mûsâ'dır, diye
katlolundu (öldürüldü).
Her ne kadar bu yetmiş bin çocuktan
hangisinin Mûsâ olduğu Fir'avn'ca meçhûl
(bilinmez) ise de
hakîkatte ya'ni hazret-i İlâhiyyede
(ilahi mertebede),
cehil (bilmezlik)
yoktur. Çünkü bâlâda
(yukarda) îzâh
olunduğu üzere (anlatıldığı
gibi) etfâl-i maktûle
(öldürülmüş çocuklar)
Mûsâ'nın suver-i tafsîliyyesidir
(detaylarının suretleridir).
Binâenaleyh
(bundan dolayı) her bir çocuğun katlinde
(öldürülüşünde) "Bu
Mûsâ'dır" diye Fir'avn ve avene-i havenesince
(hain yardakçıları tarafından)
hükm edilmesi
(karar verilmesi),
zâhirde
(görünüşte) eğri ve hakîkatte
(gerçekte) doğru
idi.
İşte Mûsâ (a.s.)’ın yüzünden katlolunan
(öldürülen)
çocukların hikmet-i kıtâli
(öldürülmesinin sebebi) Onlardan her birinin
hayâtı cenâb-ı Mûsâ'ya yardım için rûh-i' Mûsevi
(Musevi ruh) âlemine
rücû' etmesi (geri dönmesi)
içindir. Ve ruh-i Mûsevî
(Musevi ruh) âlemine
rücû’ eden (geri dönen)
hayât, a'râz-ı nefsâniyye
(nefsi sıfatlar) ile
kirlenmemiş ve sıfât-ı beşeriyye
(beşeri sıfatlar)
ile mülevves olmamış
(karışmamış) olup fıtrat-ı asliyye
(asıl yaratılış)
üzere zâhir olan (açığa
çıkan) hayâttır. Nitekim, hadis-i şerîfte o
hakîkate işâret buyurulur:
مامن مولود الا يولد على فطرة الاسلام ثم ابواه ئهوادنه او
عيجسا نه
Ya'ni "Fıtrat-ı İslâmiyye
(İslam fıtratı) üzere doğmayan hiçbir çocuk
yoktur. Bu fıtrat-ı İslâmdan
(İslam fıtratından)
sonra ebeveyni (annesi,
babası) onu Yahûdi, Nasrânî
(Hıristiyan) ve
Mecûsi (ateşe tapan)
yaparlar:" Mûsâ (a.s.), Mûsâ olmak üzere katlolunan
(öldürülen)
çocuklar hayât-ı sâfiyyesinin
(temiz, pak hayatlarının)
mecmû'u (toplamı)
oldu. Binâenaleyh
(bundan dolayı)
katlolunan (öldürülen)
her bir çocuğun isti'dâd-ı rûhuna
(ruhunun istidadına)
tahsîs olunan (ayrılan)
kemâlâttan
(yetkinliklerden) tehiyye
(hazır) edilmiş
olan her bir şey cenâb-ı Mûsa'da mevcûd idi.
Zîrâ (çünkü)
etfâl-i maktûleden
(öldürülen çocuklardan) her birisinin mazhar
(görüntü mahalli)
olduğu ism-i İlâhînin
(İlahi ismin) sûreti ilm-i İlâhide
(Allah’ın ilminde)
sâbit (mevcut, belirlenmiş)
oldu. Onların hakâyıkı
(hakikâtleri) olan
bu esmânın kemâlâtı
(kemalleri, mükemmellikleri) âlem-i kevnde
(evrende)
ânen-fe-ânen (sürekli
olarak) zuhûr edecek
(meydana çıkacak)
idi. Velâkin (fakat)
her biri tıfl (çocuk)
iken katl olunmakla,
(öldürülmekle)
meblağ-i ricâle (yetişkin
erkekler derecesine) vâsıl olmak
(ulaşmak) sûretiyle
isti'dâdât-i mec'ûleleri
(istidatlarında var olanlar)
inkişâf edemedi
(meydana çıkmadı).Bu isti'dâdları inkişâf
edemeyince, (açılamayınca)
ist'idâdât-ı gayr-i mec'ûlelerinin
(potansiyel güç olarak mevcut
olup açığa çıkmamış istidatlarının) ahkâmı
(hükümleri) da
inkişâf' edemedi (açılamadı).
İsti'dâdât-ı gayr-i mec'ûlelerinin
(meydana çıkmamış
istidatlarının (potansiyel kuvvenin)
ahkâmı da
(hükümlerini de) in'ikâs edecek
(yansıtacak) bir
mir'ât-i vücûd (ayna olacak
vücut) bulamadı; o kemâlât
(kemaller, mükemmellikler)
kuvvvede (meleki
güç olarak batında) kaldı. Ba'de'l-katl
(öldürüldükten sonra)
rûh-i Mûsevî (Musevi
ruh) âlemine rücû' etmekle
(geri dönmekle) o
kemâlâtın (kemallerin)
hey'et-i mecmûası (bütün
hepsi) cenâb-ı Mûsâ'da zâhir oldu
(açığa çıktı, görüldü).
Suâl:
Hak Teâlâ hazretlerinin kudretinde acz
(acizlik) mutasavver
değildir (düşünülemez).
Bu kadar etfâl-i bi-günâhın
(günahsız çocukların)
katline (öldürülmesine)
hâcet (ihtiyaç)
kalmaksızın, Nemrûd ve sâire
(diğerleri) gibi
muârızlarına (karşı
gelenlere, muhaliflere) karşı diğer enbiyâya
(nebilere)
verdiği kudret-i mukâbele
(karşı gelme kudreti)
gibi, Mûsâ (a.s.)’a da Fir'avn'a karşı,
kudret-i mukâvemet (karşı
koyma, direnme kuvveti)
ihsân edebilir
(verebilir) idi. Onu bu tarz-ı acîbde
(acaip şekilde)
takviye eylemesindeki
(kuvvetlendirilmesindeki) hikmet
(sebep) nedir?
Cavap:
Bu mes'ele isti'dâd-ı ezelîye
(ezelde kazanılan istidatla)
taalluk eder
(bağıntılıdır).
Zîrâ (çünkü)
Hak Teâlâ hazretlerine, ilm-i İlâhisinde
(İlahi ilminde)
sâbit (mevcut, belirlenmiş)
olan a'yân (ilmi
suretler),
lisân-ı isti'dâdiyle
(kendi istidatlarının diliyle) taleb
ettikleri (istedikleri)
ahvâli (halleri)
i'tâ eder (verir).
Ve bir şeye isti'dâdının iktizâ ettiği
(gerektirdiği) şeyin
gayrisini (başkasını)
vermek hikmete mugâyirdir
(aykırıdır).
Hak Teâlâ ise
Hakîm'dir. Binâenaleyh
(bundan dolayı) mahal
(yer) hasebiyle
(dolayısıyla)
tecellî eder (görünür).
Etfâl-i Beni İsrâîl'in
(İsrailli çocukların)
a'yân-ı sâbiteleri (ilmi
suretleri),
feyyâz-ı mutlaktan
(kayıtsız feyzden)
lisân-ı isti'dâd (kendi
istidatlarının dili) ile, katlolunarak
(öldürülerek) rûh-i
Mûsevî (Musevi ruh)
âlemine rücû'u
(dönmeleri) ve ona o sûretle imdâdı
(yardımı) taleb
ettikleri (istedikleri)
gibi, Mûsâ (a.s.)’ın isti'dâd-ı âlisi
(yüce istidadı) dahi
bu hâli (oluşu)
iktizâ eylemiş (gerektirmiş)
idi. Ve Fir'avn ile ensârının
(yardımcılarının)
isti'dâdât-ı gayr-i mec’ûleleri de
(yapılmamış istidatları da (potansiyel kuvveleri de) )
üzerlerine bu tecellîyi celb etti
(çekti).
Yoksa bu tarz-ı acîbin
(acaip tarzın)
vukû’una (meydana gelmesine)
hâcet (ihtiyaç)
kalmaksızın dahi Hak Teâlâ cenâb-ı Mûsâ'ya
kuvvet ihsân edebilir
(verebilir) idi.
İşte bu etfâl-i Benî İsrâîl'in
(İsrail oğullarının çocukları)
Mûsâ (a.s.) yüzünden katli
(öldürülmesi) ve
onların hayatlarının müctemian
(toplu bir halde)
ruh-i mûsevi (Musevi ruh)
âlemine rücû'u
(geri dönmesi) sûretiyle imdâd
(yardım) etmeleri,
Mûsâ (a.s.)’a bir ihtisâs-ı İlâhîdir
(Hakk’ın ihtisasıdır (kendine
mahsus kılmasıdır) ) .
Zîrâ (çünkü)
ondan evvel bu hal, hiçbir Nebi
(Peygamber) için
vâkı' olmamıştır
(gerçekleşmemiştir).Ve ''hikmet-i ulviyye"
(yüce hikmet)
sâhibi olan Mûsâ (a.s.)’ın hikemi
(hikmetleri) çoktur.
Ve ben inşâallâhû Teâla
(Allah nasip ettiyse) bu hikemlerden
(hikmetlerden) emr-i
İlâhi (Hakk’ın emri)
ile hâtırıma ilkâ olunanlarını
(ilham olunanları, gelenleri)
bu fass-ı şerîfte
(şerefli bölümde)
beyân edeceğim
(açıklayacağım).
İşte etfâl-i Benî İsrâil'in
(İsrail oğullarının çocukları)
Mûsâ (a.s.) yüzünden katledilmiş
(öldürülmüş)
olmaları hikmeti, rû'yâ-yı sâlihada
(gerçek rüyada)
sûret-i Muhammediyyeden şifâhen
(Hz. Mmuhammed’in kendi
ağzından) ahz ü telakkî
(alıp, kabul) edip
bu fasta (bölümde)
beyân edeceğim
(anlatacağım) hikmetlerin evvelkisidir
(ilkidir) .
Devam
edecek
|