Füsûs-ül Hikem

289. Bölüm

Asliye Tavşanlı
 

    Ma'lûm olduğu (bilindiği) üzere müneccimler (yıldız falına bakan kimseler) ve kâhinler (gaipten haber verme iddiasında bulunanlar (falcılar) ) Fir'avn'a, falan za­manda Beni İsrâîl'den (İsrail oğullarından) bir çocuk doğacak, senin saltanatının zevâli (sona ermesi) onun yediyle (eliyle) olacaktır, diye haber vermişler idi. Tafsîli (geniş açıklaması) tafâsîr-i şerîfede (Kuran tefsirlerinde) ve tevârîh-i enbiyâda (peygamberler tarihinde) mastûrdur (yazılıdır). Fir'avn, bu haberden bîzâr (rahatsız) olup o yılda doğan Beni İsrâil (İsrail oğullarının) çocuklarının katlini (öldürülmesini) emretmiş idi. Katlolunan (öldürülen) etfâl-i Beni İsrâil'in (İsrail oğullarının çocuklarının) adedi yetmiş bin olduğu rivâyet olunur (söylenir). Vâkıâ (gerçi) bu kadar eftâlin (çocukların) hepsi Mûsâ olamaz idi. Bittabi' (doğal olarak) içlerinden biri­si Mûsâ idi. Fakat hepsi, Mûsâ'dır, diye katlolundu (öldürüldü). Her ne kadar bu yetmiş bin çocuktan hangisinin Mûsâ olduğu Fir'avn'ca meçhûl (bilinmez) ise de hakîkatte ya'ni hazret-i İlâhiyyede (ilahi mertebede), cehil (bilmezlik) yoktur. Çünkü bâlâda (yukarda) îzâh olunduğu üzere (anlatıldığı gibi) etfâl-i maktûle (öldürülmüş çocuklar) Mûsâ'nın suver-i tafsîliyyesidir (detaylarının suretleridir). Binâenaleyh (bundan dolayı) her bir çocuğun katlinde (öldürülüşünde) "Bu Mûsâ'dır" diye Fir'avn ve avene-i havenesince (hain yardakçıları tarafından) hükm edilmesi (karar verilmesi), zâhirde (görünüşte) eğri ve hakîkatte (gerçekte) doğru idi.

     İşte Mûsâ (a.s.)’ın yüzünden katlolunan (öldürülen) çocukların hikmet-i kıtâli (öldürülmesinin sebebi) Onlardan  her birinin hayâtı cenâb-ı Mûsâ'ya yardım için rûh-i' Mûsevi (Musevi ruh) âlemine rücû' etmesi (geri dönmesi) içindir. Ve ruh-i Mûsevî (Musevi ruh) âlemine rücû’ eden (geri dönen) hayât, a'râz-ı nefsâniyye (nefsi sıfatlar) ile kirlenmemiş ve sıfât-ı beşeriyye (beşeri sıfatlar) ile mülevves olmamış (karışmamış) olup  fıtrat-ı asliyye (asıl yaratılış) üzere zâhir olan (açığa çıkan)  hayâttır. Nitekim, hadis-i şerîfte o hakîkate işâret buyurulur:    مامن مولود الا يولد على فطرة الاسلام ثم ابواه ئهوادنه او عيجسا نه    Ya'ni "Fıtrat-ı İslâmiyye (İslam fıtratı) üzere doğmayan hiçbir çocuk yoktur. Bu fıtrat-ı İslâmdan (İslam fıtratından) sonra ebeveyni (annesi, babası) onu Yahûdi, Nasrânî (Hıristiyan) ve Mecûsi (ateşe tapan) yaparlar:" Mûsâ (a.s.), Mûsâ olmak üzere katlolunan (öldürülen) çocuklar hayât-ı sâfiyyesinin (temiz, pak hayatlarının) mecmû'u (toplamı) oldu. Binâenaleyh (bundan dolayı) katlolunan (öldürülen) her bir çocuğun isti'dâd-ı rûhuna (ruhunun istidadına) tahsîs olunan (ayrılan) kemâlâttan (yetkinliklerden) tehiyye (hazır) edilmiş olan her bir şey cenâb-ı Mûsa'da mevcûd idi. Zîrâ (çünkü) etfâl-i maktûleden (öldürülen çocuklardan) her birisinin mazhar (görüntü mahalli) olduğu ism-i İlâhînin (İlahi ismin) sûreti ilm-i İlâhide (Allah’ın ilminde) sâbit (mevcut, belirlenmiş) oldu. Onların hakâyıkı (hakikâtleri) olan bu esmânın kemâlâtı (kemalleri, mükemmellikleri) âlem-i kevnde (evrende) ânen-fe-ânen (sürekli olarak) zuhûr edecek (meydana çıkacak) idi. Velâkin (fakat) her biri tıfl (çocuk) iken katl olunmakla, (öldürülmekle) meblağ-i ricâle (yetişkin erkekler derecesine) vâsıl olmak (ulaşmak) sûretiyle isti'dâdât-i mec'ûleleri (istidatlarında var olanlar) inkişâf edemedi (meydana çıkmadı).Bu isti'dâdları inkişâf edemeyince, (açılamayınca) ist'idâdât-ı gayr-i mec'ûlelerinin (potansiyel güç olarak mevcut olup açığa çıkmamış istidatlarının) ahkâmı (hükümleri) da inkişâf' edemedi (açılamadı). İsti'dâdât-ı gayr-i mec'ûlelerinin (meydana çıkmamış istidatlarının (potansiyel kuvvenin) ahkâmı da (hükümlerini de) in'ikâs edecek (yansıtacak) bir mir'ât-i vücûd (ayna olacak vücut) bulamadı; o kemâlât (kemaller, mükemmellikler) kuvvvede (meleki güç olarak batında) kaldı. Ba'de'l-katl (öldürüldükten sonra) rûh-i Mûsevî (Musevi ruh) âlemine rücû' etmekle (geri dönmekle) o kemâlâtın (kemallerin) hey'et-i mecmûası (bütün hepsi) cenâb-ı Mûsâ'da zâhir oldu (açığa çıktı, görüldü).

     Suâl: Hak Teâlâ hazretlerinin kudretinde acz (acizlik) mutasavver değildir (düşünülemez). Bu kadar etfâl-i bi-günâhın (günahsız çocukların) katline (öldürülmesine) hâcet (ihtiyaç) kalmaksızın, Nemrûd ve sâire (diğerleri) gibi muârızlarına (karşı gelenlere, muhaliflere) karşı diğer enbiyâya (nebilere) verdiği kudret-i mukâbele (karşı gelme kudreti) gibi, Mûsâ (a.s.)’a da Fir'avn'a karşı, kudret-i mukâvemet (karşı koyma, direnme kuvveti) ihsân edebilir (verebilir) idi. Onu bu tarz-ı acîbde (acaip şekilde) takviye eylemesindeki (kuvvetlendirilmesindeki) hikmet (sebep) nedir?

     Cavap: Bu mes'ele isti'dâd-ı ezelîye (ezelde kazanılan istidatla) taalluk eder (bağıntılıdır). Zîrâ (çünkü) Hak Teâlâ hazretlerine, ilm-i İlâhisinde (İlahi ilminde) sâbit (mevcut, belirlenmiş) olan a'yân (ilmi suretler), lisân-ı isti'dâdiyle (kendi istidatlarının diliyle) taleb ettikleri (istedikleri) ahvâli (halleri) i'tâ eder (verir). Ve bir şeye isti'dâdının iktizâ ettiği (gerektirdiği) şeyin gayrisini (başkasını) vermek hikmete mugâyirdir (aykırıdır).  Hak Teâlâ ise Hakîm'dir. Binâenaleyh (bundan dolayı) mahal (yer) hasebiyle (dolayısıyla) tecellî eder (görünür). Etfâl-i Beni İsrâîl'in (İsrailli çocukların) a'yân-ı sâbiteleri (ilmi suretleri), feyyâz-ı mutlaktan (kayıtsız feyzden) lisân-ı isti'dâd (kendi istidatlarının dili) ile, katlolunarak (öldürülerek) rûh-i Mûsevî (Musevi ruh) âlemine rücû'u (dönmeleri) ve ona o sûretle imdâdı (yardımı) taleb ettikleri (istedikleri) gibi, Mûsâ (a.s.)’ın isti'dâd-ı âlisi (yüce istidadı) dahi bu hâli (oluşu) iktizâ eylemiş (gerektirmiş) idi. Ve Fir'avn ile ensârının (yardımcılarının) isti'dâdât-ı gayr-i mec’ûleleri de (yapılmamış istidatları da  (potansiyel kuvveleri de) ) üzerlerine bu tecellîyi celb etti (çekti). Yoksa bu tarz-ı acîbin (acaip tarzın) vukû’una (meydana gelmesine) hâcet (ihtiyaç) kalmaksızın dahi Hak Teâlâ cenâb-ı Mûsâ'ya kuvvet ihsân edebilir (verebilir) idi.

     İşte bu etfâl-i Benî İsrâîl'in (İsrail oğullarının çocukları) Mûsâ (a.s.) yüzünden katli (öldürülmesi) ve onların hayatlarının müctemian (toplu bir halde) ruh-i mûsevi (Musevi ruh) âlemine rücû'u (geri dönmesi) sûretiyle imdâd (yardım) etmeleri, Mûsâ (a.s.)’a bir ihtisâs-ı İlâhîdir (Hakk’ın ihtisasıdır (kendine mahsus kılmasıdır) ) . Zîrâ (çünkü) ondan evvel bu hal, hiçbir Nebi (Peygamber) için vâkı' olmamıştır (gerçekleşmemiştir).Ve ''hikmet-i ulviyye" (yüce hikmet) sâhibi olan Mûsâ (a.s.)’ın hikemi (hikmetleri) çoktur. Ve ben inşâallâhû Teâla (Allah nasip ettiyse) bu hikemlerden (hikmetlerden) emr-i İlâhi (Hakk’ın emri) ile hâtırıma ilkâ olunanlarını (ilham olunanları, gelenleri) bu fass-ı şerîfte (şerefli bölümde) beyân edeceğim (açıklayacağım). İşte etfâl-i Benî İsrâil'in (İsrail oğullarının çocukları) Mûsâ (a.s.) yüzünden katledilmiş (öldürülmüş) olmaları hikmeti, rû'yâ-yı sâlihada (gerçek rüyada) sûret-i Muhammediyyeden şifâhen (Hz. Mmuhammed’in kendi ağzından) ahz ü telakkî (alıp, kabul) edip bu fasta (bölümde) beyân edeceğim (anlatacağım) hikmetlerin evvelkisidir (ilkidir) .

  Devam edecek                  

 

 
 
İzmir -05.10.2007
asliye@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com