[KELİME-İ MÛSEVİYYE'DE MÜNDEMİC "HİKMET-İ ULVİYYE"
BEYÂNINDA OLAN FASTIR]
İşte Hz. Şeyh (r.a.)’in îmân-ı Fir'avn'ın
(Firavun’un imanının)
sıhhati (sağlamlığı)
hakkındaki mütâlaaları
(düşünceleri) budur.
Fütûhât'ın altmış ikinci bâbı
(bölümü) müstakıllen
(kendi başına)
nârdan (ateşten)
adem-i hurûca (çıkmamaya)
sebeb olan ahvâlin
(hallerin) beyânına
(açıklamasına)
dâirdir (aittir).
Burada Fir'avn ve Nemrûd'un misâl
(örnek) olarak zikri
(anılması), mahzâ
(sadece) zikr-i
mahal (yerin anılması)
irâde-i hâl
(durumu, keyfiyeti isteme) kabîlinden (türünden)
olur. Zîrâ (çünkü)
Fir'avn birçok seneler da'vâ-yı rubûbiyyet etti
(rububiyet iddiasında bulundu).
Ve onun bu hâli
şübhe yok ki / nârdan
(ateşten) adem-i hurûca
(çıkmamaya)
sebeb olacak ahvâlden
(hallerden) idi.
Velâkin (fakat)
Kur'ân'ın şehâdeti
(şahitliği) vech
(yönü) ile kable'l-mevt
(ölümden önce) îmân
etmekle ve onun bu îmânının sıhhatine
(sağlamlığına)
zâhir-i Kur'ân'dan (Kuran’da
yazılı olduğu gibi, aynen) muktebes
(aktarılmış) olan
delâil (deliller)
burhân (kanıt) olmakla da'vâsında
(iddiasında) musırran
(ısrar ederek) fevt
olan (ölen)
Nemrûd'dan, ayrıldı.
Fir'avn'in sıhhat-i imânı
(imanının sağlamlığı) hakkındaki tefsirâttan
(yorumlardan)
fâriğ olduktan (vazgeçtikten)
sonra Hz.Şeyh'in
والامر فيه الى الله
buyurması işbu (özellikle bu)
tefsîrâtın
(yorumların) adem-i kat'iyyetine
(kesin, kati olmadığına)
delâlet (işaret)
etmez. Belki Hz. Şeyh âdet-i seniyyeleri
(yüce adetleri) vech
(yönü) ile emri
(işi),
edeben (edep
olarak) Hazret-i Hakk'a havâle buyururlar
(bırakırlar).
Nitekim, Fass-ı Âdemî’de
(Adem bölümünde)
فهذا التعريف الحق مما اد ب الحق به عباده الا د
باء الأمناء الخلفاء
buyurmuşlardır. Hakîkatte Hakk'a râci'
olmayan (dönmeyen)
hiçbir emr (iş,
husus) yoktur. Binâenaleyh
(bundan dolayı
والامر فيه الى الله
tevakkufa (tereddüte)
değil, edeb-maallâha
(Allah ile edeb)
mahmûl (üzerine
kurulmuş)
olur.
Sâlisen (üçüncü
olarak):
Mâdemki Kur'ân ve Hadîs'de Fir'avn'ın nârda
(ateşte) muhalled
(daimi, sürekli)
olacağı hakkında bir sarâhat
(açıklık) yoktur ve
Kur'ân'ın zâhirinden (dış
yüzünden) anlaşılan ma'nâ dahi onun sıhhat-i
îmânının (imanının
gerçekliliğinin) cevâzıdır
(caiz olduğudur) ve
zâhir-i Kur'ân (Kuran’ın
zahiri) bu tefsîrin
(yorumun) hilâfına
(zıddına) müsâid
değildir; şu halde Fir'avn'ın adem-i sıhhat-ı îmânına
(imanının sağlıklı olmadığına)
hüküm (karar
vermek) için istinâd edilecek
(dayanılacak) hiçbir
delîl yoktur. Binâenaleyh
(bundan dolayı) bu husûs mahall-i tevakkuf
(tereddüt yeri)
olamaz. Zîrâ
(çünkü) tevakkuf
(tereddüt)
ancak delâîlin (delillerin)
taâruzu (birbirine
zıt olması) hâlinde olur. Mevlânâ Câmî
Abdürrezzâk Kâşânî, Dâvûd-ı Kayserî ve Abdullah Bosnevî
ve Abdülganî Nâblusî ve emsâl
(benzeri) ekâbir
(k.A.e.) hazarâtı (büyük zatlar) kendi şerhlerini
(açıklamalarını) bu esâsât
(esaslar) dâiresinde
(sınırları içinde)
yazmış olmalarıyla Hz. Şeyh'e iftirâ etmiş
olamazlar. Zîrâ (çünkü)
Bâlî Efendi hazretlerinin buyurdukları gibi
kümmelîn-i muhakkıkînden
(hakikâte ermiş kamillerden) olan bu zevât-ı
âliyenin (yüce zatların)
Hz. Şeyh'in rûhâniyyetine
(ruh haline)
ittisâlleri olmadığı
(ulaşamamış olmaları) kabûl edilemez. Ve Bâli
Efendi hazretlerinin "Sahih
(doğru, gerçek) değildir" dediği Davûd-ı
Kayserî hazretlerinin bâlâda
(yukarda) mezkûr
(bahsedilen)
لَا كان ايمان فر عون في البحر.الخ
kavli (sözleri)
Fütûhât-ı Mekkiyye'nin yüz doksan sekizinci
bâbında (bölümünde) münderic olan (bulunan)
kavl-i Şeyh-i Ekber'in
(büyük şeyhin sözlerinin)
hülâsasıdır (özüdür).
Binâenaleyh
(bundan dolayı) Dâvüd-ı Kayserî hazretlerinin
bu mütâlaası (düşünceleri)
sahîh (doğru,
gerçek) olmayınca Hz. Şeyh'in mütâlaası
(düşünceleri) dahi
sahîh (doğru)
olmamak lâzım gelir. Bu ise aslâ vârid değildir
(olmamıştır).
Bâlî Efendi hazretleri ibâre-i Fusûs'ta
(Fusus’ta bulunan cümlelerden)
her birisi imânı Fir'avn'ın
(Firavun’un imanının)
makbûliyyetine (kabul
olunduğuna) ve sıhhatine
(sağlamlığına)
delîl-i kat'î- (kesin delil)
olmadığını kendi şerhinde
(açıklamalarında) beş
madde ile beyân ettiğinden
(anlattığından) bu beş veche
(şekle) burada cevâb
i'tâsı da (verilmesi de)
münâsib (uygun)
görüldü.
Devam edecek |