llah’ın yarattığı hiçbir şeyi gereksiz, fazladan görmemeyi adet edinmek,  meydana gelen olayları tesadüfe bağlamamak,sadece us’u olabilenlerin ve bu yeteneğini kullanabilenlerin yapabileceği bir iştir. Düşünebildiğimiz olumlu kavramların yanında, olumsuz gibi görünen kafir, pis, çirkin, haram gibi şeyler dahi varlığını Allah’tan aldıkları için, güzeli, olumluyu net bir şekilde algılatabilmek üzere yola koyulmuşlardır.. Söz konusu deyimler ve birimler evrenselliğe adım atmaya yarayacak parametrelerdir...

Bu düşünceyi gerçek yanlarıyla yaşayanlar, Mistisizm de görenler sınıfında, Allah adamı olarak , arifi billah, evliyaullah, ricalullah deyimleriyle anılır.
Söz konusu insana, Allah’ın velisi de denir. Onların varlık alemine ve olaylara bakış açısı Allah’ın gözüyle olmaktadır. Kur’an, Allah adamını tevhid ve vahdet ehli gibi diğer deyimlerle tanıtır.
Veliler; şekle, tabulara, şartlanmalara ve  değer yargılarına sığmayan kimselerdir.
Bir anlamda Hz.Muhammed'in (s.a.v.) temsilciliğini yapan bu insanlar, sukûtu rahmet bilir. Gerçek mutluluk onlarda bulunmaktadır.
Bildiğimiz anlamda  sevince dönük bir yaşam değildir söylenenler. Karşıtı olmayan, alternatiften yoksun bir hal’dir.. Anlatılamaz, ancak yaşanır. Onlar; güçlerini özlerinden, Hu’dan  almaktadır.. Ulûhiyyet onlardan ayrılmaz bir yaşam biçimidir. Yani herşeyin hakkını verebilme hali.

Söz konusu  nitelikleri taşıyan insanları, her an yaratıcı bir deha gibi kabul etmek ve öylece düşünmeye devam etmek işin en mantıklı tarafı olmalıdır.  Sayısız Allah eri  kendilerini misafir gibi gördükleri bu alemden göçüp giderken  insanlığa ışık tutacak eserler bırakmayı asla ihmal etmemişlerdir. Bazıları ise basit bir yaşam biçiminde örtülü bir halde,  göründükleri halde kalmışlar, izlerini asla belli etmemişler, ancak yinede  mutlak verici bir halde, müflis olan bu dünyadan göçüp gitmişlerdir. Bu platforma damgasını vuranların anlayışına göre, sistemi var eden mutlak yaratıcı ötelerde değil, İnsanın özünde, ben’liğindedir. Bizler onları, dünyada kısa  bir mola veren, sonra sonsuzluk alemine devam eden kervanın üyesi gibi kabul etmemiz lazım. Bu türler, dünyada kendilerini misafir olarak kabul edenlerdir. Bahsi geçen kervanın önde gelen isimlerinden Beyazid Bistami Hz.leri, tanınmayan, örtülü olan bu insanlardan birinin tanımını bakın nasıl yapıyor:

“Bu erlerden birini görmeyi arzuladım. O bana gösterildi. Gördüğüm kan ter içinde demir döven bir demirciydi ve her an Allah ile meşguldü.”

Sevgili dostum, şayet onlar gibi olmak istiyorsan, sıkıntılara göğüs germeyi, meşakkatli bir yaşamı benimsemeyi öğrenmelisin. Belirli bir itikat içinde yaşamayı kabul etmenin dışına mutlaka  çıkabilmelisin... Mutlak şuur ile sonsuzluğu değerlendirmeye çaba gösterirken, sistemlerin özünden gelen kuvvet ile hareketlendiğini, dışarılardan bir güç almadığını bilmelisin.
Ayrıca anlatılan bu konumu algılaman için de doğa ve üzerinde yaşayan canlılarda abes bir hal görmekten kaçınman, sınırlı duyularınla yaşamaktan vazgeçmen yapman gereken ilk şeydir.

Gökyüzündeki yıldızların, senin varoluş gayeni meydana getiren yapı taşları olduğunu asla aklından çıkartma. Şeytanın şerrinden korunmuş  bu uzay  kürelerini sadece ışık saçan veya saçmayan maddi bir kütle gibi kabullenmen yanlış. Onlar, insanı programlayan birer araçtır.. Yıldız kümelerini asla küçümsememeli ve basit görmemelisin.. Hz.Resulullahın “ Benim ashabım gökteki yıldızlara benzer, hangisine giderseniz hidayeti bulursunuz “ hadisinde yaptığı değinmeden anlaşılacağı üzere, onlar tam bir hidayet vesilesidir. Şayet böyle bir durum olmasaydı, en üst seviyede ki insan bunu söylermiydi. ? İyi bir düşün. Ve sen kendinden geçmedikçe varlık dağın, yıkılmadıkça  bu dediklerimi yaşaman mümkün değildir!..
Bu kalıpsal halinle,  olmayan ben’in seni terk edemez.

Şayet anlatılanları değerlendirebilirsen, yepyeni bir döneme girer, daha az yiyip daha az tüketirsin. Kendine ayıracak zamanın olur. Onu mutlaka yaratır bir bahane bulamazsın. Akıl hocalığından kaçınırsın. Hz.Musa ile Firavuna ayrı yerler vermek isteyecek us’un bu düşünceler ışığında iflas edecektir. Öyle ki, düş kırıklılıkların ortadan kalkacak, Ben ‘liğinde bütünden en küçük bir parça bile ayrılamayacaktır. En azametli ile en basit arasında bir fark göremeyeceksin. Günümüz insanı olmaktan kurtulacak, Miracın tamamlanacaktır. Üzüntü, sıkıntı, mutluluk ve sevinç gibi duygular bir yana, sana emanet olarak verilen “ İnsan “ ismi artık seni terk etmek zorunda kalacaktır.

Sen yeter ki başını göğe kaldır.

Yani özüne bir dön hele.!

http://sufizmveinsan.com
istanbul - 24.07.2001

Akşam Gazetesi - 01 Aralık 2001

  


Üst Ana sayfa e-mail