Görünüşte
binlerce, hakikatte bir buçuk dervişe sahip bir Allah ehlinden söz
edeceğiz bu yazımızda...
İlk
melamilerin neşe ve irfanını daha sonraki yüzyıllara taşıyan
Bayramilik adlı bir tarikatın kurucusu olarak bilinir
genellikle...
Hacı
Bayram-ı Veli adı verilir ona... 1352 yılında Ankara’nın Çubuksuyu
kenarındaki Sol fasıl (Zül- Fazl) köyünde dünyaya geldiği, asıl
isminin Numan, babasının da Koyunluca Ahmet adında biri olduğu
bildirilir.
Anadolu’ya
hicret eden meşhur Kayserili Hamideddin İbni Musa’yı (Somuncu
Baba) tanıyana kadar Ankara’da Kara Medrese’nin müderrisliğini
yapan büyük bir âlimdir. O da birçok kişi gibi, Somuncu
Baba’nın neşe ve kemaline aşık olup tarikate bağlanır, müderrisliği
bırakır.
İntisap ettiği bu zat, Bursa’da fırıncılık
yapar ve pişirdiği ekmekleri “Somunlar, Müminler!” diye
seslenerek sattığı için halk arasında Somuncu Baba adıyla tanınır.
Ama kendini açığa vurmaktan hoşlanmaz. Öyle ki, bir gün
Yıldırım Bayezid Bursa’da Camii Kebir’i yaptırdıktan sonra
ilk Cuma namazının Emir Sultan tarafından kıldırılmasını
ister. Ama Emir Sultan, Somuncu Baba ‘yı kastederek, “Gavs-ı
Azam bu şehirde iken, bu
hizmet bize münasip değildir.” deyip imameti ona bırakır. Ebu
Hamideddin, namazı kıldırdıktan sonra, özellikle Molla
Fenari’nin merak ettiği Fatiha tefsirini de yapınca ünü iyice
yayılır.
Bu olay, şöhretten kaçmak isteyen Hamideddin ‘in Bursa’dan
ayrılmasına sebep olur.
Hacı Bayram da şeyhini bırakmayarak onunla Şam a ve Mekke’ye
gider, sonunda birlikte Aksaray’ a gelirler.
Şeyh
Hamideddin 1412’de vefat ettikten sonra, kendisi Ankara’ya döner,
orada yerleşip Halvetiyye ile Nakşibendiyyenin yollarını birleştirerek
Bayramiliği yaymaya başlar. Bu tarikat, aşkı ve cezbeyi esas alıp,
yaptıkları hayrı, kulluğu gizlemeyi, halkın kınamasını, riya
ve gösterişe, hırkaya, taca, tesbihe, mescide (halk dilindeki
anlamıyla) tercih eden Melamiliğin bir uzantısı sayılabilir.
Hacı Bayram’ın 1428/29’da
vefatından sonra da sekiz halifesi yolu devam ettirirler. Bunlardan
Akşemseddin kolu tasavvufu, Emir Sikkinî koluysa Melameti yayar.
Hacı
Bayram-ı Veli ‘nin Yunus Tarzında yazdığı bir ilahisinde geçen
şu satırlar, Bayramilik anlayışının esaslarını açıklar
gibidir:
Bilmek
istersen seni
Can içre ara canı
Geç
canından bul anı
Sen
seni bil sen seni
Kim
bildi efalini
Ol bildi sıfatını
Anda
gördü Zatını
Sen
seni bil seni
Görünen
sıfatındır
Anı gören Zatındır
Gayrı
ne hacetindir
Sen seni bil sen seni
İlahi,
bilmek, bulmak, ve olmak aşamalarını işaret
ederek tamamlanır:
Bayram
özüni bildi
Bileni anda buldu
Bulan
ol kendi oldu
Sen seni bil sen seni.
Ankara’da
ziraatle uğraşıp geçimini temin eder Hacı Bayram; ekini dervişlerle
birlikte biçer, toplananı fukarasına dağıtır, gerektiği kadarını
tekkede bırakır. Herkesin alın teri ve el emeğiyle geçinmesini,
toplanan gelirin de paylaşılmasını şart koşar. Dervişlerden
bilgili olanlar köylere gidip halkı aydınlatma işini üstlenir. Böylece,
etrafına toplananların sayısı gün geçtikçe artar...
O sıralarda zaten Anadolu’da tasavvuf etkisi, birçok kişiyi
cezbetmiş ve dairesine almış durumdadır.
Muhiddin-i
Arabi, Evhadeddin-i Kirmani, Celaleddin-i Rumi, Sadreddin-i Konevi
gibi sofilerin halk üzerinde güçlü nüfuzları oluşmuştur.
Somuncu Baba’nın şöhreti de hâlâ kendini hissettirmektedir. Bütün
bu hususlar Bayramiliğin kısa sürede yayılması ve güçlenmesine
yardımcı olur. Hacı Bayram öyle büyük bir ün kazanır ki,
kendisine düşman olanların çıkardığı, devlete karşı
ayaklanma başlatacağı şeklindeki bazı dedikodular dönemin padişahı
II. Murat’ın kulağına gider. Bundan rahatsız olan Padişah, Hacı
Bayram’ı Edirne’ye çağırtır. Kendisiyle bizzat görüştükten
sonra, duyduklarının iftira olduğunu anlar ve ona bağlı olan
dervişlerin vergiden muaf tutulacağını beyan eder.
Ancak bu, birçok taklit ehlinin de el alıp tarikate girmesine yol açar.
Sayıları kırk bini aşar dervişlerin. Şikâyetler artınca, Padişah,
Hacı Bayram-ı Veli’ ye haber yollatıp kaç müridinin olduğunu
öğrenmek ister. "Bunlar dervişlerinizse vergi alınmayacak,
ama gerçekten hepsi de sizin müritleriniz mi?" diye sorar.
Bunun
üzerine Hacı Bayram
“Benim bütün dervişlerim, falanca gün Ankara ovasında toplansın!..”
diye ilan verir.
Büyük bir çadır kurulur, yemekler yenir, dualar okunur...
Nihayet,
Hacı Bayram Veli görünüp
kalabalığa seslenir:
“Kim
gerçekten bana teslim olmuşsa gelsin, ben onu kesip Allah`a ulaşması
için kurban edeceğim!.”
Herkeste bir telaş ve korku...
Topluluğun içinden bir kadın öne çıkar, bir de adam!.
“Alın içeri!.” denir....
Çadıra
girerler!..
Birden dışarı kanlar akmağa başlar.
Kanları gören, ardına bakmadan kaçar... Meydanda kimseler kalmaz.
Aslında önceden çadıra gizlenen koyunların kanıdır akan!... Ama bu olay gerçek teslimiyet ve imanı ortaya
koymaya yetmiştir.(1)
Bunun
üzerine Hacı Bayram, Padişaha şöyle bir mektup gönderir:
“Padişahım, benim bir buçuk dervişim var..."
Bu
kıssa, tasavvuf yoluna girmek isteyenlere açık bir uyarı niteliğindedir.
“Yar
ile bayram kıldı bu gönlüm” diyen Hacı Bayram’ın adıyla ve
hiç de uzak olmayan hatta uzaklık sözünün bile anılmayacağı
bir yerden gelen bir mesaj...
Duyanlara
ne mutlu...
Ahmet F. Yüksel
& Güliz Ok
Londra - 24.2.2000
(1)
Bkz. Ahmet
F. Yüksel; Kaç Münafığınız Var?
|